TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Seçim oldu. Bayram bitti. Temmuz geldi. Bu arada Türk Lirası Amerikan Dolarına karşı yaklaşık yüzde 30 değer kaybetti. Ama hala neyin olacağını bilmiyoruz. Doğrusu ya neyin olmayacağını bilmek, örneğin döviz kurunun bundan sonraki hareketi konusunda yolumuzu aydınlatamıyor.
Türkiye bir süreden beri ekonomide rasyonel olmayan (akıldışı) işler yapıyordu. Artık akıl yoluna dönmeye karar verdi. Aklın yolunu bir kere bırakınca o dönemden kalma kararlar silsilesinden bir kere de çıkmak bile kolay değil. Onu da kabul etmek lazım.
Strateji yok hep taktiktir ortadaki akıldışı tedbirler manzumesi
Malum faiz inince kur patlamıştı. Sonra kurdaki patlamayı kontrol etmek için Kur Korumalı Mevduat (KKM) ucubesi çıktı. Bu arada, şirket bilançolarını kayıt dışına iten bir dizi yasak kararı çıktı. TÜİK’in endeksleri ise Türkiye ekonomisi ile ilgili analiz yapmayı imkansız hale getirdi. Bilenler için Türkiye’de verimlilikten hata yapmadan bahsedebilmek imkansız hale geldi.
Ben ortadaki bu akıldışı tedbirler manzumesine baktığımda şunu görüyorum: Bir tedbir açıklıyorsunuz, her ne ise aklınızdaki, o bir şeyi bozuyor. O bozulan şey çok göze batınca kalkıp o şeyin bozulmasına neden olan baştaki tedbiri geri alacağınıza, yalnızca başta aldığınız tedbirin bozduğu şeyin bozulmadan kalmasını sağlamak için ilk tedbirden tamamen farklı bir başka tedbir daha alıyorsunuz. Etti mi size birbirinden farklı iki tedbir.
Şimdi bu ikinci tedbir de gidip öteki bir göstergenin gözle görülür biçimde bozulmasına yol açıyor ve herkes bundan da yakınmaya başlıyor mu? Bu durumda ikinci tedbiri almanıza yol açan o ikinci şeyi esastan bozan ilk tedbiri kaldırmaya gitmiyorsunuz. Ne yapıyorsunuz? O öteki göstergenin façasını düzeltecek ilk iki tedbirden tamamen farklı bir üçüncü tedbir daha alıyorsunuz. Oluyor mu birbirinde farklı üç tedbir. “Strateji yok hep taktik” dediğim bu işte akıldışı tedbirler manzumesinden bahsederken.
Akıldışı tedbirler manzumesinden şıpın işi kurtuluş yok
Ortadaki akıldışı tedbirler manzumesi aslında hep bir önce aldığınız tedbirin neden olduğu semptomu tedavi etmek için getirilmiş yeni tedbirlerden oluşuyor. Sonunda ortaya bir keşmekeş çıkıyor. Siz “Yahu operasyonel olarak işi nasıl iyi götürüyoruz?” diye bakıyorsunuz. Ama yol açtığınız keşmekeş şirketlerin, bankaların ve diğer finansal kurumların kendi bilançolarını yönetmelerini imkansız hale getiriyor.
Şirketler aynı 1970’lerdeki gibi davranmaya başlıyor doğal olarak. İthalat faturaları yükseltiliyor. İhracat faturaları küçültülüyor. Hep ülke dışında döviz varlığı bulundurmak için. Neden? Bir asırda biriktirdiğinizi, üç bürokratın akıldışı tedbirler manzumesine yem mi edeceksiniz? Hayır elbette.
Şimdi bunların hepsi aynı anda düzeltilebilir mi? Hayır. O zaman işler iyice çığırından çıkar doğrusu. KKM’de duran Türk Lirası mevduat, her an dövize dönme isteğinde bulunabilir. Ortada kapsamlı bir program yokken KKM ile ilgili adım atmamakta fayda var. Ama bu durumda da bütçeye yükü öyle duruyor. Geçenlerde bu işleri bilen bir dostum “Memleketi düşman işgalinden kurtarıp toparlayacak olsan ortada bu kadar hasar olmazdı” diye anlatıyordu. Haklı. İleriye yönelik bir dizi söz var sistemin içinde hala.
Bu durumda, tedrici adımlara ihtiyaç olduğu açık sanırım. Ama abartmayalım. Kapsamlı bir program çerçevesi ve ileriye yönelik güçlü bir anlatı olmadan, böyle akıldışı bir tedbirler manzumesini adım adım rasyonelize etmek de kolay değil doğrusu.
Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılının anlatısı nedir?
Demek ki neymiş, bizim bu akıldışı tedbirler manzumesinden kurtulmak için öncelikle ileriye yönelik güçlü bir anlatıya (narrative) sahip olmamız gerekirmiş. Peki, nedir Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılının anlatısı? Doğrusu ben ortada güçlü bir anlatı çerçevesi görüyorum. Bugün size anlatmaya başlayayım ki, asıl daha nerelerde ne problemlerimiz olabilir onları da görün.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu 29 Ekim 1923’te daha ilan edilmemişken kurucu atalarımız 17 Şubat 1923’te İzmir İktisat Kongresi’ni toplamışlardı. İmparatorluğumuz dağılmış, eskinin iktisadi hayat damarları parçalanmış ve daha yeninin ne olduğu belli değildi.
Nasıldı? Birinci savaştan sonra dünya yeniden kuruluyordu. Eski hal sona ermişti. Yeni hal daha tanımlanmamıştı. Neyin olmayacağı belli olmuştu ancak daha neyin olacağı belli değildi. İşte o şartlar altında, yeni ulus devletin iktisadi işleyişine ilişkin bir anlatı çıktı İzmir İktisat Kongresi’nden.
Şimdi de benzer bir yeniden yapılanma döneminin içindeyiz iktisadi olarak bakıldığında. Saflar yeniden çiziliyor, taraflar alanda yerlerini nasıl alacaklarını belirlemeye çalışıyorlar. Dünyanın alıştığımız damarları parçalanıyor, küresel değer zincirleri yeniden yapılanıyor. Nedir? Şubat 1923’te olduğu gibi bir durum değerlendirmesini yapmanın ve ortaya Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılı için bir anlatı koymanın tam zamanıdır.
Doğrusu ya, ben, Yeşil Yeni Mutabakatla birlikte küresel düzeyde yeni bir teknolojik rekabet döneminin içinde olduğumuzu düşünüyorum. Pandemi deneyimi bu tür ulus ötesi tehditleri kontrol etmeye yönelik bir yeni ekonomik güvenlik çerçevesini de şekillendirdi.
Bu küresel gündem yalnızca küresel değer zincirlerinin yapılanmasını değil aynı zamanda bölgemizin de yeniden yapılanmasını getirecek. Bölgemizde ağırlıkla iş modelini değiştirmek zorunda kalacağı için dönüşmek zorunda olan ülkeler var. Türkiye’ye burada düşen nedir?
Düne kadar Çin bir başkaydı
Çin eskiden Deng Şiao Ping’ten kalan “ışığını sakla zamanını bekle” yaklaşımındaydı. Başkan Şi ile birlikte artık zamanının geldiğine karar verdi. O vakitten beri, Çin’e ikinci savaştan sonra Almanya ve Japonya’ya davrandığı gibi davranan ABD yaklaşımını değiştirdi.
Çin’in artık iktisadi aktivitesini yaygınlaştırdığı bölgelerde bir güvenlik stratejisine de sahip olması gerekecek. Bölgesel iş birliklerinin kapsamı değişiyor aynı zamanda, bunu da not etmek lazım.
Türkiye yeşil dönüşümde duraklama devrini geride bırakmalı
Türkiye yeşil dönüşümde duraklama devrini geride bırakmalı. Benim gördüğüm Şarm El Şeyh’teki COP27’ye heyecansız bir NDC ile gittik. Sonra enerji konusunda açıklanan plan daha da kötüydü. Kömürden çıkmak yerine termik santral lisanslarından bahseden bir kötü adım attı Enerji Bakanlığımız.
Türkiye 2053 net sıfır yılı taahhüdünü unuttu. İklim kanunu hazırlık süreci tavsadı. Karbon fiyatlaması konusunda hala adım atılmadı. Kömürden çıkışı geciktirdikçe herkesin, tüm sanayinin ödeyeceği karbon fiyatı ve vergisi bir boğum daha artacak yalnızca. Bakın bunları tartışmaya daha başlamadık.
Çok işimiz var çok
Yalnızca Türkiye’nin kendi akıldışı tedbirler manzumesinin dışına çıkması yeterli değil. O, neyin olmayacağını somutlaştıracak. Ama neyin olacağını belirleme bahsinde hadisenin kapsamı süratle genişleyecek. Dünya yeniden yapılanırken Türkiye’nin acilen bu yeni teknolojik rekabet döneminde ne yapacağını belirlemesi gerekiyor. Daha kural hakimiyetinden mahkemelerin bağımsız işleyişine bir sürü işimiz var üstelik.
Ne olacağını belirleme işi sandığınızdan daha zor olabilir. Meclis aritmetiği de karışmışken ben boşuna meşveret dönemi demiyorum. Yeni dönemin yeni Meşveret Meclisi olarak Ekonomik ve Sosyal Konsey’i yeniden hatırlatmış olayım.
Bu köşe yazısı 03.07.2023 tarihinde Nasıl Bir Ekonomi Gazetesi'nde yayımlandı.