logo tobb logo tobbetu

Türk ve Alman uzmanlar kömürden çıkışı tartıştı TEPAV’ın ev sahipliğinde gerçekleştirilen “Almanya'da Kömürden Çıkış: Almanya Deneyiminden Öğrenmek" konulu toplantıda bir araya gelen Türk ve Alman uzmanlar, Almanya örneğinden yola çıkarak kömürden çıkış sürecini masaya yatırdı.
Haber resmi
14/06/2023 - Okunma sayısı: 2488

 

 

Türkiye'de iklim diplomasisi, Paris Anlaşması'nın onaylanması ve 2053 yılının sıfır emisyonlu bir yıl olarak belirlenmesiyle hız kazansa da ülkede iklim politikası yönetimine verilen önem göz önüne alındığında söz konusu hedefe ulaşmanın zor olduğu görülüyor.

Türkiye'ye özel bir çerçevenin nasıl oluşturulacağını tartışmak üzere ulusal, bölgesel ve uluslararası paydaşları bir araya getirerek iklim politikası yönetimine ilişkin bir çerçeve oluşturmaya odaklanan TEPAV, bu çerçevede 9 Haziran 2023 tarihinde düzenlediği “Almanya'da Kömürden Çıkış: Almanya Deneyiminden Öğrenmek" konulu toplantıda Alman uzmanları Türk meslektaşlarıyla bir araya getirdi.

Yabancı misyon temsilcileri, akademisyenler, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, Zonguldak Ticaret ve Sanayi Odası, Batı Karadeniz Kalkınma Ajansı, Türkiye Kömür Üreticileri Derneği, Mekanda Adalet Derneği, Elektrik Üretim A.Ş., Limak Holding yetkilileri ve kamu kurumlarının geniş katılımıyla gerçekleşen toplantının açılış konuşması TEPAV İcra Direktörü Gülbin Şahinbeyoğlu tarafından yapıldı.

Türk-Alman Üniversitesi’nden Prof. Dr. Aykut Kibritçioğlu’nun moderatörlüğünü üstlendiği ve Almanya'da Kömürden Çıkış,  Almanya’da Kömürün Çıkışına İlişkin Yapısal Değişim Perspektifleri, Almanya'da Kömürden Çıkışa Sanayi Sektörünün Bakışı, Almanya'da Kömürden Çıkış Konusunda Sendikaların Görüşü ve Türkiye’de Kömürden Çıkış konularının ele alındığı ilk oturumda Ruhr Üniversitesi’nden Prof. Dr. Andreas Löschel, FGI/BDI’dan Dr. Eike Blume-Werry, GTU/DGB’den Frederik Moch ve SEFİA Direktörü Bengisu Özenç konuşmacı olarak yer aldılar.

TOBB Yönetim Kurulu Üyesi ve Ankara Sanayi Odası (ASO) Yönetim Kurulu Başkanı Seyit Ardıç’ın katılımıyla gerçekleşen özel oturumun ardından TEPAV Kurucu Direktörü Prof.Dr. Güven Sak’ın modere ettiği “Türkiye Kömürden Ne Zaman ve Nasıl Çıkmalı?” konulu Yuvarlak Masa Tartışması ile devam eden toplantı, TEPAV Sürdürülebilirlik Çalışmaları Programı Direktörü Dr. Sibel Güven’in kapanış konuşmasıyla son buldu.

Almanya’nın kömürden çıkış deneyiminin aktarıldığı ve Türkiye’nin söz konusu süreçte yapması gerekenlerin tartışıldığı toplantıdan öne çıkan notlar şöyle…

Enerji dönüşümde kömürden çıkış kritik önem taşıyor

Türkiye’nin kur krizi ve enflasyon gibi kısa vadeli problemlerinin ötesinde uzun dönemde ‘’büyük dönüşüm’’ meselesi olduğunu söyleyen Prof. Dr. Aykut Kibritçioğlu, “Yapısal refomrlar, dijital ve yeşil dönüşüm olmadığı sürece kalıcı refah artışı sağlamak mümkün olmuyor. Yeşil dönüşümün içerisinde önemli bir kalem olan enerji dönüşümü büyük bir payı oluşturuyor. Enerji dönüşümünde de kömürden çıkış çok önemli bir rol oynuyor. Enerji geçişi birincil enerji arzının yapısında değişim anlamına geliyor. Ancak bu, taraftarlarının bile çok kolay olmadığını ifade ettikleri bir süreç. Koordinasyon ve iş birliği olmadan gerçekleştirilmesi mümkün değil. Fosil yakıt ve nükleer enerji kullanımının hiç olmadığı bir durum hayal ediyoruz. Türkiye 2023’te bir miktar atom enerjisi kullanmak istiyordu ancak başaramadı. Yüzde 30-40’lardaki kömür tüketimi payını 0’a indirmeye çalışıyoruz” dedi.

Tüm paydaşların mutabık olduğu bir programa ihtiyaç var

2045 yılına kadar iklim nötr hale gelme hedefleri olduğunu belirten Prof. Dr. Andreas Löschel, “İklim nötrlük farklı bileşenlere sahip. Almanya deneyiminde bu yenilenebilir enerjiye geçiş anlamına gelecek. Konvansiyonel enerji üretimi genel olarak fosil yakıtlarla olsa da gelecekte enerji santralleri daha fazla hidrojenle çalışmaya başlayacak. Malliyetler düşecek. Öte yandan linyit kömürü Almanya’da çok fazla bulunuyor. Dolayısıyla yapısal meseleleri tartışmamız gerekiyor. Bir diğer önemli nokta, kömür madenlerinden çıkışın iş piyasası üzerindeki etksi. 10 yıl içerisinde 100 bin insanın istihdamı önemli. 2018’de Alman hükümeti tarafından başlatılan programla birlikte tesislerin temsilcileri, yerel komüniteler, federal hükümet, işçi sendikaları gibi paydaşlar bir araya geldiler. Bu noktada herkesin mutabakat sağladığı bir program olması gerekiyor” ifadelerini kullandı.

Kömürden çıkış için planlanan politikalar önemli

Kömürden çıkış için tüm paydaşların önüne net bir plan sunulması gerektiğini belirten Konrad Gürtler, “Burada yapısal değişikliklerle ilgili net hedeflerin olması gerekiyor. Maden endüstrisi kolay kompanse edilemeyebilir. Geçişte sadece yapısal değişiklik politikaları yetmeyebilir. Kömür madenin yol açtığı değişiklikler eleştiriye açık. Bazı karşıt görüşler de var. Doğrudan bu geçişten etkilenen insanların kaygıları daha yüksek. Ancak iklim değişikliği nedeniyle konunun aciliyeti var. 2019 yılında paydaşlarla yapılan toplantıda kömürden çıkışta 2035 yılı konuşulsa da bazı bölgelerde bu sürenin daha da uzayabileceği söylendi. Elektrik fiyatlarındaki artışın nasıl kompanse edileceği konusu sorunlu. Dolayısıyla bu çıkıştan etkilenen bölgelerin desteklenmesi ve burada planlanan politikalar da önemli” dedi.

Belediyeler önemli bir aktör

Gürtler, adil geçiş mekanizmasında, AB yeşil dönüşüm mekanizması ve altyapı çalışmaları ile birlikte eğitim ve araştırma çalışmalarıyla kamuda istihdam için ayrılmış bir bütçe de olduğunu aktararak “Yerel ve bölgesel düzeyde altyapı çalışmalarının yanında endüstriyel fonlarla geçiş sürecinin desteklenmesi gerekir. Ulusal düzeydeki fonlarla yapılamayacak düzeyde ise iş dünyasını fonlamak gerekir. Bunu araştırma ve eğitim mekanizmaları ile desteklemek mümkün. Pilot çalışmada meselenin derinlerine inerek kömürden çıkışın nasıl örgütlendiği incelendiğinde Almanya örneğinde belediyeler önemli bir aktör. Yapısal değişiklik için belediyelerle iş birliği vazgeçilmez. Yerel paydaşlar STK’lar, iş dünyası ve firmalar ile bir araya gelerek bunun üzerine çalışıyorlar. Burada çalışmaların ve farklı katılımların nasıl organize edileceğine odaklanmak lazım. Çünkü yatay ve dikey iş birliği konusunda her belediyenin öncelikleri farklı olacaktır. Bir de yapısal değişikliğin geçmişten farklı olması gerekir. Bölgeyi ekonomik olarak değiştirmek için meseleye iş dünyasındaki sürdürülebilirliği sağlamak olarak bakmak lazım. Dolayısıyla, katılım ve istişare mekanizmalarının işletilmesi çok önemli” diye konuştu.

Enerji politikasında sürdürülebilirlik ve rekabet dikkate alınmalı

Kömürden çıkma meselesinin hem arz hem de talep tarafı olduğunu dile getiren Dr. Eike Blume-Werry, “Enerji politikasında sürdürülebilirlik, rekabet ve talebin karşılanması hususlarını dikkate almak lazım. Bunun için de arzın güvenliği ve rekabeti bir araya getirmemiz gerekiyor. Aynı zamanda nükleer enerjiden vazgeçme hedefimiz de var. Bunlara ek olarak özel sera gazı emisyonunun fiyatlandırılması ve karbondioksit vergisinin de planlanması gerekli. Bunun elbette ekonomik sonuçları da olacak” dedi.

Kömür kullanımı karbondioksit fiyatlarını etkiliyor

Werry, karbondioksit fiyatlarının da kömür kullanımından dolayı arttığına dikkat çekerek “Elektrik fiyatı da artıyor. 2019 sonunda Almanya kendini krizde buldu ve kömür kapasitesi doğalgazın yerine geçti. Elektrik fiyatı düştü ama talep de düştü. Şu an ise tekrar kömür kullanımı ortaya çıkıyor. Doğalgaz fiyatı 300 Euro’ya kadar yükseldi. Bu kadar fiyat artışını daha önce hiç görmemiştik. Elektrikte de benzer şekilde artış yaşandı. Geçen on senenin ortalaması 41 Euro’ydu. Şu an bu ortalama 120 Euro civarında. Taş kömürü fiyatı ise şu anda ton başına 100 dolar” açıklamalarında bulundu.

Sendikalar sürece dahil edilmeli

Sendikaların iklim politikasında nelere odaklandığının önemli olduğunu söyleyen Frederik Moch, “Paris Anlaşması’nda iklim politikalarının adil ve insan onuruna yaraşır çalışma şartlarını da kapsayan ekonomi perspektifi ile ele alınmasının altını çizmiştik. Sendika olarak buna odaklandık ve bu aslında tüm paydaşlarla birlikte çalışmamız gereken bir mesele. 2018’de kömür komisyonunda sosyal ortaklar, STK’lar, şirketler, devlet ve federal hükümet vardı. Bu konuda eyleme geçmeye çalışıyoruz. 2038’de kömürden çıkışı hedefliyoruz ve bunun için yeni kararlar da alınıyor. Sendikalara göre burada izleme süreci ve kontrol noktaları gerekli. Sendikaların süreci izleyerek, şeffaf bir şekilde görerek politikaların geliştirilmesine dâhil edilmesi gerekli. Sadece kömürden çıkış için değil çünkü çıkış bir tedbirdir. Bu nedenle yenilenebilir önlemlerin artması gerekiyor” dedi.

Kömürden çıkış endüstriyel bir değişim

Kömür sektöründe çalışan 25 bin işçi olduğunu belirten Moch, “Bu zincirin içinde 80 bin işçi de dolaylı olarak yer alıyor. Bu anlamda insana yaraşır bir işten, toplu sözleşme ve çeşitli haklardan bahsediyoruz. Bu işçilerin maaşlarının ortalama üzerinde olması da bu anlamda bölgesel esenlik için de önemli. Enerji yoğun endüstriler kömür santrallerine yakın bölgelere ucuz üretimden dolayı geldi. Kömürden çıkış aslında endüstriyel bir değişim. İşçilerin hakkının korunacağı bir senaryo olması gerek” ifadelerini kullandı.

Farklı aktörlerden oluşan bir komisyon kurulmalı

Rusya-Ukrayna Savaşı’nın Alman ekonomisini ciddi şekilde etkilediğini söyleyen Moch, “Yüksek bir enerji fiyatlandırması var. İşçiler açısından da artıyor fiyatlar. Bu da endüstriyelleşme açısından tehlikeli. Madenden çıkış sürecinin hızlandırılması taraftarı değiliz. Burada altyapı ve araştırma için bütçeler var ama şu an istihdam için bütçe yok. Bazıları işini kaybediyor, işçiler için kötü bir durum ve sendikaların bununla mücadele etmesi gerekiyor. Sosyal aktörler ve ekonomi aktörlerinin yer alacağı bir komisyon kurulması son işçilerin korunması ve enerji geçişi için son derece yararlı olabilir” diye konuştu.

Türkiye’nin konuyla ilgili bir ajandası yok

Türkiye’de kömürden çıkışın piyasa şartlarına bırakıldığını belirten Bengisu Özenç, “Bizim ihtiyacımız olan net bir doğrultu ve ciddi bir planlama. İklim şurasında kömürden aşamalı çıkışı tavsiye kararlarına eklemeye çalışmıştık ama sonra tam tersi bir artış oldu. Türkiye’nin resmi olarak bir ajandası yok. Azaltma ajandası da yok. Teknik olarak bunun mümkün olduğunu görüyoruz ama kolay bir iş değil bu. Geniş çerçevede planlamaya ihtiyaç var. Paris Anlaşması’nı onayladık ama aralık ayındaki planda kömür için 2030’a kadar 1,5 gigawat sonra da 2035’e kadar 1,5 gigawat artış bekleniyor. Paris Anlaşması’nın onaylanmasının hemen sonrasında ise 1,3 gigawat daha kapasite artışı devreye alındı. Yani Türkiye’nin 4,5 gigawat yeni kömür kapasitesi olacak. Ulusal enerji planında hem kömür hem doğalgaz kapasite kullanımı %33 olarak azalacak ve bazı santrallerin fiili olarak üretim dışında kalacağını görüyoruz. Herhangi bir termik santralin teknik kullanım ömrü dolmadan sistemden çıkmayacağı söyleniyor. Her ne kadar makul bir karbon yakalama fiyatında %1 düşüş öngörse de teknolojiler uygun görünmüyor. Yeni devreye girecek kömür kapasitesi yeni bir karbon yakalama tesisinin devreye alınmadığını gösteriyor. 2035’e kadar %11 emisyon azaltımı olabilir elektirik üretimi aşamasında. Bu, önemli bir düşüş ama 2053 hedefi için yetersiz, %90 olması gerekiyor. 2035 yılı için 9,5 milyar dolar karbon maliyeti öngörüyoruz. Bunu kimin ödeyeceği ve maden çalışanlarının nasıl nasıl işlere yönlendirileceği önemli” açıklamalarında bulundu.

İklim değişikliği insan varlığının mevcudiyetini devam ettirebilme sorunudur

İklim değişikliğinin ekonomi ve ticari politikaları düşünmenin ötesinde olduğunu belirten Seyit Ardıç, “İklim değişikliği, bir çevre sorunu ya da ekonomi ve ticaret politikası olmasının ötesinde insan varlığının mevcudiyetini devam ettirebilme sorunudur. Yeşil dönüşüm sürecine bu açıdan bakmalı, yaşam tarzımızı ve tüketim alışkanlıklarımızı değiştirmemiz gerektiği düşüncesini artık kabullenmeliyiz. Bu konuda sanayicilerimize çok iş düştüğünün farkındayız” dedi.

Alman Tedarik Zinciri Yasası’ndan faydalanmalıyız

Türkiye’nin yenilebilir enerji kaynaklarından üretim yapabilme konusunda pek çok ülkeye nazaran iyi konumda olduğunu ifade eden Ardıç, “Geldiğimiz noktada sanayi kuruluşlarımızın kendi enerjilerini üretebilmeleri, güneş enerjisinden, rüzgar enerjisinden yararlanmaları çok önemli. Hidrojen teknolojileri de burada kritik bir rol oynayacak. Pek çok teknoloji şirketimiz şimdiden yeşil hidrojen konusunda çalışmalara başladı” diye konuştu.

Ardıç, Alman Tedarik Zinciri Yasası’nın Türkiye’deki yeşil dönüşüme öncülük edecek bir yasa olduğunu vurgulayarak, “Bu deneyim bize şunu söylüyor; şirketlerin kendilerinin dönüşmesi yetmiyor. Tüm tedarik zinciri dönüşmeli, yeşillenmeli. İşte bu aşamada Almanya’nın kömürden çıkış konusundaki deneyimi, yol haritamızı belirlememizde bize oldukça katkı sağlayacak. Geçmişten bugüne yeter ki üret, nasıl üretirsen üret dönemindeydik. Bugünden geleceğe çevreye saygılı üretim dönemine geçiyoruz” açıklamalarında bulundu.

 

Aykut Kibritçioğlu'nun sunumu için tıklayınız.

Frederik Moch'un sunumu için tıklayınız.

Bengisu Özenç'in sunumu için tıklayınız.

Andreas Löschel'in sunumu için tıklayınız.

Eike Blume-Werry'nin sunumu için tıklayınız.

Etiketler:

Yazdır

« Tüm Haberler