TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Uzunca bir süredir hükümetin yürüttüğü makro-finansal dengelenme programının tek ayaklı—para politikası ağırlıklı—gittiğini ve bu programın sağlıklı işlemesi için mali ve yapısal konularda hükümetin mutlaka sürece destek vermesi gerektiğini iletiyordum. Bu çerçevede hükümetin sunacağı en önemli yol haritası 2025-27 yıllarında izlenecek Orta Vadeli Program olarak karşımıza çıkıyor.
Daha önce, Orta Vadeli Programın ekonomide istikrar ve rekabetçi bir konuma gelmemiz için neler sunması gerektiğine ilişkin detaylı yazılar yazmıştım. Bugünkü yazımda ise 2025-27 dönemini kapsayan OVP’nin bu hedeflere ulaşmak için ne kadar etkin olabileceğini değerlendireceğim.
Genel değerlendirmem, OVP’nin gerek içsel tutarlılık gerekse sunduğu eylemler yönünden beklentileri karşılamaktan uzak bir yapıda olduğudur.
İlk önce Orta Vadeli Programı sunduğu makroekonomik hedefler ve iç tutarlılık açısından değerlendireceğim.
Orta vadeli programlarda en çok takip edilen hedefler genel makro verilerdir. Nedir bunlar? Ekonomik büyüme, enflasyon, istihdam ve işsizlik, cari açık ve kamu mali dengeleridir. Dün açıklanan Orta Vadeli Programda, hükümetin 2025-27 döneminde yüksek ekonomik büyüme ve istihdam artışıyla beraber enflasyonu, cari açığı ve bütçe açığını düşürmeyi hedeflediğini öğrendik. Bu hedefler bana İngilizce’de sıkça kullanılan “inanılamayacak kadar iyi” (too good to be true) deyimini hatırlattı.
Peki, her yıl hükümet tarafından istisnasız bir şekilde hedeflenen yüksek büyüme, düşük enflasyon ile iç ve dış denge hedeflerini bir arada yakalamak mümkün mü? Ekonomi literatürüne bakacak olursak genel bulgular makroekonomik dengelenmenin ekonomik aktivite ve istihdam üzerinde yükleri olduğunu gösterir. Bu da enflasyonu düşürürken eş zamanlı yüksek büyümenin kısa vadede pek de olası olmadığını gösterir.
Uzun vadede elbette düşük ve öngörülebilir enflasyon ekonomik büyümeyi destekleyen en önemli temellerden biridir. Ancak yüksek dengesizlikleri biriktiren bir ekonominin, mali ve para politikalarının uyumlu bir çerçevede yürütülmediği ve yapısal katılıkların ele alınmadığı bir çerçevede hem dengelemede beklenen başarının sağlanması hem de bunun ekonomi üzerinde yükünün olmaması uç bir senaryodur. Ayrıca yapısal reformların meyvelerinin uzun vadede toplanabileceğini unutmayalım.
Bunu, COVID sonrası dönemde açıklanan OVP’ler ile gerçekleşmelere bakarak değerlendirelim. Bu dönemde hükümet tüm Orta Vadeli Programlarında, program sonunda— yani üçüncü yılda—-enflasyonun tek haneye düşmesini hedeflemiş. Eşzamanlı olarak program döneminde ekonomik büyümenin de %5-5,5 bandında gerçekleşeceğini öngörmüş.
Gerçekleşmelere bakacak olursak, hükümetin ekonomik büyüme hedeflerinin daha gerçekçi olduğunu; ama bunu yüksek enflasyon pahasına elde ettiğini görüyoruz. Örnek vermek gerekirse 2014-23 yıllarını kapsayan 10 yıllık dönemde Türkiye’nin ortalama ekonomik büyümesi %4,9 civarında gerçekleşmiş (grafikteki kırmızı çizgi).
Yüksek büyüme karşılığındaysa, orta gelirlinin sırtına enflasyon yüklenmiş. 2018 sonrasında uygulamaya konulan daha genişlemeci para ve maliye politikalarıyla bu yük artan bir ivme kazanmış. 2018-20 döneminde %10-20 bandında seyreden enflasyon, 2021 yıl sonunda %36,1’e yükselmiş, 2022-23 yıllarını ise %65 civarında kapatmış.
Bu çerçeveden bakınca, hükümetin 2025-27 döneminde hızlı bir dezenflasyon süreciyle enflasyonu tek haneye indirme hedefi, aynı dönem için öngördüğü %5 civarındaki büyüme hedefiyle uyumlu görünmüyor. Ayrıca ufukta TCMB’nin %5 enflasyon hedefi de yer almıyor.
Şimdi de gelelim hükümetin bu hedeflerine ulaşmak için uygulayacağı politikalara. Politika setinde Merkez Bankası’nın etkin bir yapıda olduğunu görüyoruz; ancak maliye politikası sürece vergi artışlarının dışında henüz destek vermedi. 2025-27 yıllarında öngörülen giderlerdeki düşüş için ise açıklanan izlenebilir ve şeffaf bir eylem planı henüz kamuoyuna sunulmadı.
2025-27 Orta Vadeli Programda makroekonomik çerçeveyi destekleyen temel politika alanlarında detayların, uygulama sorumlularının, eylem ve izleme takviminin paylaşılmamış olması da yapısal reformların gerçekleşmesi konusundaki önyargıları kırmada tekrarlanan bir bariyer olarak karşımıza çıkıyor.
Özetle, 2025-27 Orta Vadeli Programı maalesef beklentileri karşılamadı; ama umarız ki uygulama, mali ve yapısal sorunlarımızı ele alan bir çerçevede yürütülür.
Bu köşe yazısı 06.09.2024 tarihinde Nasıl Bir Ekonomi Gazetesi'nde yayımlandı.