TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Türkiye ile ABD arasında S-400 füzesi ve buna bağlı F-35 krizi devam ediyor. Taraflar tutumunu değiştirmediği takdirde sorunun çözülmesi pek mümkün görünmüyor. ABD ve bazı ortaklarının temel iddiası bu ikilinin bir arada olması ciddi bir güvenlik sorunu. Başka bir ifadeyle, Rusya, F-35 uçaklarına dair tüm bilgileri S-400 üzerinden ele geçirebilir. Türk tarafı ise hem S-400 füzelerine hem de F-35’lere birlikte sahip olmanın güvenlik açısından bir zafiyet oluşturmayacağı görüşünde.
Rakip devletler, birbirlerinin askeri veya diğer teknik kapasitelerini merak eder, teknolojilerini farklı metotlarla ele geçirmeye, çalmaya çalışır. Bunun için milyarlarca dolar bütçesi, binlerce çalışana sahip istihbarat örgütleri bulundururlar. Hele, elde edilmesi zor ya da nadir bulunan bir uçağı, radarı, füzeyi elde etmek büyük iştir. Bu durum istihbarat dünyasında ayıp ya da centilmenliğe sığmayan bir davranış olarak görülmez. Nitekim yakın tarihe baktığımızda nükleer teknolojinin yanı sıra, uçaklarla da ilgili ilginç örneklerin olduğunu görebiliriz.
Soğuk Savaş, “uçak çalmanın, ele geçirmenin” çok makbul ve popüler olduğu dönemdi. Çünkü düşmana ait bilgiye, ancak ürünün fiziki olarak elde edilmesiyle ulaşılabiliyordu. En makbulü ise taktikleri bilen pilotun yanı sıra, kullanma kılavuzuyla ele geçen uçaklardı. ABD nükleer bomba ve füze teknolojisini Sovyetler’e kaptırmıştı. Uçak konusunda ise, Sovyetler Birliği ve Çin zor durumdaydı. Nitekim 1952-1990 arası dönemde geliştirdikleri hemen tüm savaş uçaklarından birer ikişer örneği düşmanlarına kaptırdılar.
Sosyalizm inancı zayıf olan Polonya Hava Kuvvetleri pilotları, Sovyet yapımı ilk askeri jet uçağı olan MİG-15’leri 1953’ten itibaren seri halde Batı’ya kaçırdılar. Sonraki sekiz yılda sayı beşi bulmuştu. Bu, ABD ve müttefikleri için bulunmaz bir nimetti. Hem Sovyet jet uçaklarının özelliklerini hem de uyguladıkları hava taktiklerini öğrenebilmişlerdi.
Ele geçirme işinin ardı arkası kesilmedi. En profesyonel olanı, 1966 yılında İsrail istihbaratının, Irak Hava Kuvvetleri’ne ait Sovyet yapımı MİG-21’in Iraklı pilotunu elde ederek uçağı İsrail’e kaçırması oldu. Hele 1968’te Suriye Hava Kuvvetleri’ne ait bir MİG-17 pilotunun Lübnan yerine yanlışlıkla İsrail’e iniş yapması, İsrail ve ABD istihbaratı için “havadan gelen” armağandı.
Kayıtlara geçen ve Batı’nın kaptırdığı tek uçak ise Güney Vietnam Hava Kuvvetleri’nden bir pilotun başkanlık sarayını bombaladıktan sonra F-5’i ile Kuzey Vietnam’a kaçmasıydı.
Sovyet Hava Kuvvetleri için en utanç verici tarih 6 Eylül 1976 olmalı. Yüzbaşı Belenko, MİG-25 ile Japonya’ya sığındı. ABD’li teknisyenler uçağın başına üşüştüler. En heyecan verici olan ise, ABD’li uzmanlar, uçakta sağlam çalışır vaziyette, 1960 yapımı havadan havaya füze ve radarını elde etmeleri oldu. Uçak Sovyetler’e teslim edildiğine Rus tarafı bazı parçalar eksik olduğunu ileri sürerek Japonlardan tazminat istedir. Japonya’da uçağın verdiği zararları ileri sürdü. Derken konu kapandı. ABD, pilota milyon dolarlık ödeme yaparken, hızla vatandaşlığa aldı.
Yine Asya’nın öteki ucunda, Kuzey Kore Hava Kuvvetleri’nden pilot Yüzbaşı Lee de 25 Şubat 1983 günü Sovyet yapımı MİG-19’unu Güney Kore’ye kaçırdı. Ödüllendirildi ve Güney Kore Hava Kuvvetlerinden albay olarak emekli oldu. Diğer heyecan verici olay, 20 Mayıs 1989’da Yüzbaşı Zuyev’in Trabzon’a MİG-29’uyla inmesiydi. Pilot aynı gece ABD’ye uçtu. Ödüllendirildi ve ABD vatandaşı oldu. Kitaplar yazdı. Uçağın parçaları ise muhtemelen gagalandı. Soğuk Savaş yıllarına ait elimizde uzunca bir liste var.
Ancak günümüzde bilgi/istihbarat elde etmenin tek yolu fiziki erişim değil. Bilgilerin elektronik ortama aktarıldığı ve sistemlerin birbirine bağlandığı dünyada, siber alan istediklerinize uzaktan erişim imkânı tanıyor. İkisi de birer “bilgisayar” olarak görülen S-400 ve F-35’in eski günlerden farkı, fiziki mülkiyetten öte, siber alanda size karşı sahip olduğu imkân ve kabiliyetlerin kalın bir sis perdesiyle örtülü olmasıdır.
Bu köşe yazısı 09.04.2019 tarihinde Milliyet Gazetesi'nde yayımlandı.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024