TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.

Türkiye, bugün bölgemizin iki sanayi ülkesinden biri. Diğeri İsrail. Ülkemizin toplam ihracatının neredeyse yüzde 70’i imalat sanayii ürünlerinden kaynaklanıyor.
Bundan 30 yıl kadar önce, Irak’ta bir kamu görevlisi “Türkiye bölgemizin sanayi devidir” deyince ilk anda şaşırdığımı hatırlıyorum. Daha önce vaziyeti hiç böyle ifade etmedim diye herhalde. Belki de Türkiye’yi hep Batılı ülkelerle karşılaştırmaya alıştığımdan.
Türkiye bir sanayi ülkesi oldu
Şimdi kabul etmek gerekir ki, Türkiye 1980’lerde başlattığı dışa açılma süreciyle bir sanayi ülkesine dönüştü. Ancak işin başlangıcı daha da eskilere dayanıyor. Cumhuriyetle başlayan sanayileşme süreci, 1960’larda hız kazandı. 1980’lerde ise dış pazarlara açıldı.
1993’ten 2023’e bölge ülkeleri arasında nerede olduğumuzu görmek mümkün. Polonya, Avrupa Birliği üyesi olduktan sonra sıçradı. Çekya da öyle. Türkiye’nin bölgemizin toplam imalat sanayi ihracatı içindeki payı ile kıyaslandığında, İsrail sağ alt bölüme doğru indi.
Bu arada, Rusya bir Körfez ülkesine dönüşürken Birleşik Arap Emirlikleri Jebel Ali Serbest Bölgesi ile birlikte sıçradı. Ermenistan ve Azerbaycan ise sol alt köşede, Rusya’nın yeni yerine yakın, Suriye’den uzak olmayan bir yerlerde sıkışıp kaldılar.


Sanayi OSB’lerle Türkiye’ye yayıldı
Peki, biz buraya nasıl geldik? Nasıl bir sanayi ülkesi olduk? Doğrusu, bu değişim sürecinde Türk usulü organize sanayi bölgesi (OSB) düzenlemesinin önemli bir payı olduğunu düşünüyorum ben. Üzerine yeterince konuşmuyoruz ama konuşmakta ve değerlendirmekte fayda var. Bir nevi, bu topraklara özgü kestirme bir yol bulmuşuz. Bir tür inovasyon işte. Türk usulü bir inovasyon.
İlk OSB Bursa’da 1960’ların başında kurulmuş. 1980’de 12 adet OSB’miz varmış. 1990’da sayı 25’e çıkmış. 2023 itibariyle ise 282’ye ulaşmış. Şimdi bunların önemli bir bölümü faal durumda. Sayı arttıkça, istihdam büyüdükçe memleketin sanayi katma değeri de yükselmiş.
OSB’ler vasıtasıyla öncelikle düzenli bir biçimde ülkenin her tarafında sanayi arsası üretimine bir çözüm yolu bulmuşuz. Mülkiyet problemlerini aşarak, kamu mülkiyetindeki arazileri özel sektöre sanayi arsası olarak aktarırken arsa rantını da kontrol altına almaya çalışmışız. Üstelik bu süreci özel sektörle birlikte yönetebilmişiz.
İkinci olarak ise, sanayinin kamu hizmetlerine OSB’ler vasıtasıyla mükemmel bir biçimde erişebilmesini mümkün hale getirmişiz. Burada kamu hizmetlerine elektrik ve su ile başlayıp işyeri açma izinleri ve telefon bağlanmasına doğru ilerlemek mümkün. Yapılan çalışmalar, OSB içinde ve dışında olan işletmelerin kamu hizmetlerine erişim kolaylığı açısından önemli ölçüde ayrıştıklarını gösteriyor. OSB’lerde faaliyet göstermenin kolaylıkları var.
Üçüncü olarak ise, OSB’ler hem şehir ve bölge planlaması hem de kamu hizmetlerinin planlanması için de önemli bir işlev görüyorlar doğrusu. OSB’lerin genişleme alanlarını önceden planlayabilmek ve mesleki eğitimden lojistik altyapısına pek çok meseleye OSB merkezli olarak, hatta OSB alanı içinde çözüm üretebilmek mümkün.
Doğrusu 1960’lardan başlayarak OSB’ler Türkiye’de sanayinin ülke sathına süratle yayılmasına imkân sağlayacak kurumsal altyapının gelişmesinde önemli bir işlev üstlenmişler diye düşünüyorum ben. Türkiye bugün bir sanayi ülkesi ise, 1960’larda ortaya çıkan bu kurumsal inovasyonun bunda önemli bir payı var.
Ne yapıyoruz? Ülkenin ya da ilin tamamının altyapı sorunları ile uğraşmıyoruz, yalnızca tanımlanmış bir sanayi bölgesi alanı içinde kamu hizmetlerine erişimi mükemmelleştiriyoruz. Sanayi arsasına erişimi o bölgede kolaylaştırıyoruz. Arsa rantını da kontrol ediyoruz.
İtalya için olmayabilir ama 1960’ların Türkiye’si için önemli bir kurumsal inovasyon bu. Doğrusu ben bu kurumsal inovasyonun günümüzde özellikle Suriye ve Gazze için önemli olduğunu düşünüyorum. Hangi tür ülkeler için? Temel kamu hizmetlerinin ülkenin her tarafına mükemmel bir biçimde eriştirilemediği örnekler için elbette.

Nasıl yapıyoruz? Ya bir girişim grubu kuruyoruz başlangıçta ve arsayı sanayi bölgesine dönüştürüyoruz, ya da aynı işi bir şirket vasıtasıyla da yapabiliyoruz serbest bölgeler için. Bölge içi altyapının, elektriğin, suyun sanayi parsellerine dağıtılması işi ile OSB yönetimi ilgileniyor. Çöp toplamadan işyeri izinlerine belediyelerin üstlendiği işlere de onlar bakıyor. Bir nevi, yerel idare işlevi görüyor OSB yönetimi.
Sonunda ülkenin batısında daha yoğun olmak üzere, ülkenin her tarafında sanayi bölgeleri var. Sanayi bölgeleri ile sanayi Anadolu’ya yayıldı dediğim işte bu.
Yeni bir OSB modelini düşünmeye başlamak lazım
Ama geldiğimiz noktada, öncelikle Türkiye’nin 1960’lardaki Türkiye olmadığını dikkate alarak bundan sonra bu bölgeleri ne yapacağımızı düşünmeye başlamamız gerekiyor. Dün mesele yerel sanayi arsası üretimi ve sanayicinin kamu hizmetlerine kolay erişimi idi. Şimdi sanayicinin teknolojik değişime erişimi kolaylaştırma zamanı.
Doğu Asya’daki sanayi bölgeleri en büyük OSB’mizden on kat daha büyük, içinde üniversitesi, teknoparkı, limanı olan şehirler biçiminde örgütleniyor. O örnekleri buradaki ihtiyaçlar çerçevesinde gözden geçirmeye başlamakta fayda var. OSB modelinin güncel sanayi politikası önceliklerine dayalı olarak yeniden biçimlenmesinde fayda var.
Şimdi bir yandan edindiğimiz tecrübe ile çevre ülkelerde ne yapacağımızı düşünürken bir yandan da yeni bir OSB yaklaşımını test etmeye başlayabiliriz. Türk sanayiinin teknolojik yenilenmesini düşünürken bir taraftan da bu yenilenmeyi destekleyecek bir yeni OSB modelini tasarlamaya başlayabiliriz.
Kolay gelsin.

Bu köşe yazısı 10.11.2025 tarihinde Nasıl Bir Ekonomi Gazetesi'nde yayımlandı.