TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Ortadoğu yine çalkantılı günlerini yaşıyor. Politik görünüm, aktörler arası ilişkiler sorunlu ve elimizde uzun bir liste var. Irak’ta DAİŞ operasyonu, Suriye iç savaşı, İran nükleer görüşmeleri, Mısır, ABD-İsrail ilişkileri, Hamas’ın durumu, Yemen darbesi ve kilitlenen Lübnan iç siyaseti bu bağlamda ele alınabilir. İlginç olan ise bir şekilde tüm yolların İran’a çıkıyor olması.
Irak’ta olanlar
Irak ordusu Şii milislerle birlikte Tikrit’e operasyona başlarken, bir adım sonrası için kimse garanti veremiyor. En önemli sebep Şii-Sünni karşıtlığının derinliği ve sebep olabileceği hasarlar. Özellikle de bir sonraki adım olan Musul’un DAİŞ’ten temizlenmesi sürecinde. Bu tablonun oluşumunda İran’ın rolü yadsınamaz. Şiilerin arkasında/arasında askeri gücünün bulunması Irak’ta kendi oyununu oynamayı sürdüreceğini gösteriyor.
Tarafların birbirinden nefreti kadar yapılan/yapılacak askeri operasyonların karmaşıklığı da bu fikri destekliyor. Sivillerin yaşadığı meskun mahallerde gerillaya karşı yapılacak operasyonların, tabiatı itibarıyla planlaması ve icrası zordur. Çoğu zaman sivil kayıplar kaçınılmazdır. Irak ordusunun ideolojik bölünmüşlüğü, eğitim, planlama ve operasyon kabiliyetinin zayıflığı dikkate alındığında endişe duymamak mümkün değil. Üstüne üstlük operasyonlara Şii milisler destek verecek olurlarsa işler büsbütün karışacak demektir. Nitekim Başbakan Davutoğlu da bu soruna dikkat çekiyor.
Arka bahçe: Yemen
Ortadoğu’da tüm olaylar birleşik kaplar prensibiyle çalışıyor ve birbirleriyle ilgililer. Bu çerçevede Yemen’de olanları sadece bu ülkenin sorunu olarak görmek mümkün değil. Enerji hatlarına dair kaygılardan dini, etnik ve mezhepsel fay hatlarına kadar tüm bölge etkiye açık. Özellikle de İran-Suudi Arabistan rekabeti nedeniyle.
Sünni Arapların gözünde Suriye cephesinin de esas oyuncusu İran. Yardımcı oyuncusunun Hizbullah olduğu ise sahada daha iyi görülüyor. Özellikle de Lübnan’da olduğu gibi. Bize yabancı olan Sünni-Şii rekabetinin /nefretinin ne kadar derin olduğunu günlük yaşamda görmek mümkün. Toplumsal fay hatlarının parçalandığı, doğru düzgün işleyen bir “devlet” olmadığı durumlarda insanların arayışlarına tanıklık edebilirsiniz. Özellikle Sünniler arasında terk edilmişlik, umutsuzluk, zayıflık ve yalnızlık duygusunun nasıl hâkim olduğunu görebilirsiniz.
Saha çalışması
Geçen hafta, Ortadoğu Stratejik Araştırmaları Merkezi (ORSAM) Başkanı aynı zamanda TOBB Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Şaban Kardaş ve ekibinin Lübnan’la ilgili yürüttüğü bir saha çalışmasına tanıklık ettim. Bir dizi görüşme, ziyaret ve toplantıya katıldım. İç sorunlarla boğuşan dört milyonluk Lübnan’da iki milyon mültecinin neden olduğu sıkıntılara tanıklık ettim.
Beni sevindiren diğer gelişme ise Türkiye’nin, dış politikanın sadece büyükelçilikler vasıtasıyla değil, TİKA, Yunus Emre Enstitüsü gibi kuruşlarla da yapılabileceğini öğreniyor olmasıydı. Nitekim TİKA’nın Lübnan temsilcisi İbrahim Erbir’in ve Yunus Emre Enstitüsü temsilcisi Cengiz Eroğlu’nun, Lübnan gibi kaotik bir ortamda çeşitli kesimlerle kurduğu sıcak ilişkiden, uyguladıkları projelerden etkilenmemek mümkün değildi. En önemli olan ise bu kurumlar sayesinde Türkiye’nin eksikliğini hissettiği ülkelerde saha uzmanlarına sahip olmaya başlamasıdır.
Bu köşe yazısı 06.03.2015 tarihinde Milliyet Gazetesi'nde yayımlandı.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024