TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Devrim Güngör’ün konuşmacı olduğu toplantıda, ilgili mevzuat çerçevesinde, kayyum müessesine ilişkin düzenlemeler ve buna bağlı olarak uygulamadan kaynaklanan sorunlar ele alındı.
ANKARA- TEPAV Hukuk Çalışmaları Merkezi’nin düzenlediği “ Türk Hukukunda Kayyum Müessesesine İlişkin Güncel Sorunlar” konulu toplantı, 24 Haziran Cuma günü TEPAV’da gerçekleştirildi.
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Devrim Güngör’ün konuşmacı olduğu toplantıda, ilgili mevzuat çerçevesinde, kayyum müessesine ilişkin düzenlemeler ve buna bağlı olarak uygulamadan kaynaklanan sorunlar ele alınarak 13 Haziran 2016 tarihinde TBMM’ye sevk edilen “Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”nda yer alan Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “şirket yönetimi için kayyım tayini”ni düzenleyen maddesinde değişiklik yapan hüküm değerlendirildi.
Güngör konuşmasına, CMK 133. maddede yer alan mevcut düzenlemeyi açıklayarak başladı. Güngör, “Suçun bir şirketin faaliyeti çerçevesinde işlenmekte olduğu hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılabilmesi için gerekli olması halinde, soruşturma ve kovuşturma sürecinde, hâkim veya mahkeme, şirket işlerinin yürütülmesiyle ilgili olarak kayyım atayabilir.” şeklindeki hükmün, bir ceza soruşturması veya kovuşturması sırasında şirket yönetim kurulu yetkilerinin tedbiren kayyuma devredilebileceğinin altını çizdi.
Ceza muhakemesinin amacının, adli yolla maddi gerçeğe ulaşmak olduğunu belirten Güngör, bir suç iddiasını gereği gibi soruşturmak için bir takım koruma tedbirlerinin alınmasının kaçınılmaz olduğunu söyledi. Güngör, kanundaki mevcut düzenlemeye göre maddi gerçeğin ortaya çıkarılabilmesi amacıyla uygulanabilen bir tedbire kovuşturma evresinde de başvurulabilmesinin koruma tedbirinin araç olma özelliğine aykırı olduğuna dikkat çekti. Kovuşturma evresine geçildiğinde bütün delillerin toplanmış olması gerektiğinden delil elde etmek için uygulanabilen bir tedbiri bu evrede sürdürmenin veya bu evrede söz konusu tedbire ilk kez başvurmanın hukuki bir gerekçesi bulunmadığını anlattı.
Güngör, Kanun hükmünde geçen, “işlenmekte olduğu hususunda” ibaresi nedeniyle, söz konusu tedbirin sadece işlenmeye devam eden veya zincirleme suçlar bakımından da uygulanabileceği yönünde doktrinde görüşlerin olduğundan bahsederek, uygulamada bu konuda ortaya çıkabilecek sorunları değerlendirdi.
Konuşmasına bu tedbirin CMK’nın benzer tedbirleri ile karşılaştırmasını yaparak devam eden Güngör, 128. maddede yer alan taşınmazlara, hak ve alacaklara el koymaya ilişkin özel düzenlemenin ayrıca ortağı bulunduğu şirketteki ortaklık paylarına da el konmasına imkân vermekte olduğuna dikkat çekerek, 128. ve 133. maddeler arasında, söz konusu tedbirlerin uygulama şartlarına ilişkin önemli farkların olduğunu vurguladı.
Toplantı özellikle, 133. maddeye ihtiyaç var mı yok tartışması ile devam etti. Mülga CMUK’da ve mehaz kanunda yer almayan bu tedbire Kanunda yer verilmesinin gerekli olmadığı tartışıldı.
Toplantıda, tasarıda öngörülen düzenlemeler ve tartışma yaratan hususlar da üç başlık altında ele alındı.
Bu başlıklar;
1. Atanan kayyumların yetkilerinin, şirketin ortaklık paylarını ve menkul kıymetlerini idare etme yetkisini de içine alacak şekilde genişletilmesi,
2.Tedbirin uygulanacağı suçların sayısında artış öngörülmesine rağmen bundan TBMM’de verilen bir önerge ile vazgeçilmesi,
3. Kayyuma karşı doğrudan doğruya bir tazminat davası açılamayacağı, ancak görevi kötüye kullandığı tespit edilirse, devlete karşı açılan ve devletin ödemek zorunda kaldığı tazminat için bu kişilere rücu edileceği oldu.
Kayyumun sorumluluğu konusunda endişelerin dile getirildiği toplantıda Güngör konuyu, kayyumlara şirketi yönetme yetkisi mahkeme tarafından verildiğinden bu kimselerin kamu görevlisi oldukları ve bu nedenle cezai ve hukuki sorumluluklarını diğer kamu görevlileri ile aynı şekilde düzenlemenin bir sorun yaratmayacağı şeklinde değerlendirdi.
Güngör uygulanan tedbirin en kısa sürede sona erdirilmesi gerektiğini vurgulayarak, tedbirin çok uzun süre devam etmesinin, koruma tedbirinin geçici bir araç olması özelliği ile bağdaşmadığını söyledi. Süre uzayınca sanki şirketin mülkiyeti el değiştirmiş, devlete geçmiş ve adeta müsadere edilmiş gibi algılanacağı hususunda haklı bir takım kaygıların varlığına dikkat çekti.
Güngör, kayyumların şirketin temel faaliyet alanı üzerinde kalıcı etkileri olan bir tasarrufta bulunmaktan özenle kaçınmalarının ve yetkilerinin kısa vadede yapılması gereken zorunlu işlemler ile sınırlı tutulmasının şart olduğunu söyledi. Aksi takdirde ortaya çıkan zararların tazmin edilmesinin mümkün olamayacağını belirtti.
TEPAV Hukuk Çalışmaları Merkezi Direktörü Prof. Dr. Levent Gönenç ise yaptığı değerlendirmede, konunun ceza hukuku boyutu yanında anayasal boyutu olduğuna işaret etti. Öncelikle, şirketin malları üzerinde yapılan tasarrufların mülkiyet hakkını zedeleyebileceği, daha sonra da, bu tür tedbirlerin geçici olmaktan çıkıp genişletilmesinin özel teşebbüsü kısıtlayıcı nitelikte olabileceği noktaları üzerinde durdu. Ayrıca, mevcut CMK’da daha “elverişli” ve “hafif” tedbirler varken, daha ağır sonuçlar doğurabilecek böylesi bir tedbire başvurmanın Anayasamızda temel hak ve özgürlüklerin sınırlanması rejimi bağlamında öngörülen “ölçülülük” ilkesine aykırı olacağının altını çizdi.
Toplantı, katılımcıların kayyum müessesesine ilişkin soru ve değerlendirmelerinin paylaşılması ile tamamlandı.