TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
2007 yılından itibaren özellikle kamu mali yönetiminde geçmişte yapılan bazı reformlardan geri adım atıldığı açıklandı.
ANKARA- TEPAV, 2001 yılından itibaren Türkiye'nin hem genel olarak kamu yönetiminde hem de özel olarak yolsuzlukla mücadele alanında önemli reformlar yaptığını açıklayarak, "Ancak bunlar ağırlıklı olarak 2002-2006 dönemine tekabül etmektedir. Bu tarihten sonra bir reform yorgunluğu göze çarpmaktadır" dedi.
TEPAV Yönetişim Çalışmaları Direktörü Emin Dedeoğlu ile Araştırmacı Emre Demir tarafından hazırlanan "Yolsuzlukla Mücadele ve Sivil Toplum İlişkisi: Bir Perspektif Denemesi" başlıklı politika notu yayımlandı.
Not'ta yolsuzluğun, kamu yönetimi açısından devletin etkinliği ile ilgili bir mesele olduğu hatırlatılarak, "Devletin etkinliğini artırmaya yönelik her reform yolsuzlukla mücadele açısından da olumlu katkı yapar; ancak bu yeterli değildir. Yolsuzlukla mücadele için ayrıca bir strateji, uygulama planı, kurumsal yapı, mevzuat gereklidir" denildi.
Reformlar 2007'den sonra yavaşladı
Türkiye'de 90'lar boyunca giderek kronikleşen siyasi istikrarsızlık, (depremlerin de bir kere daha ortaya çıkardığı) kötü yönetim ve 2000 ile 2001'de art arda gelen krizlerle AB adaylık sürecinin değişime yönelik ciddi bir talep oluşturduğu ifade edilen değerlendirmede, bu dönemde kamu hizmetlerinden memnuniyetin "tarihi düşük" ve yolsuzluk algısının da "tarihi yüksek" seviyelere gerilediği hatırlatıldı. Not'ta,1999'dan sonra yaşanan olaylar ve AB adaylık sürecinin yarattığı değişim gündeminin, kamu yönetimi reformu için hem içeriden hem de dışarıdan reform talebi olarak yansıdığı, reform sürecini kolaylaştırdığı ve bu sayede bir değişim sürecinin tetiklendiği kaydedilerek, şöyle devam denildi:
"2001 yılından itibaren Türkiye hem genel olarak kamu yönetiminde hem de özel olarak yolsuzlukla mücadele alanında önemli reformlar yapmıştır. Ancak bunlar ağırlıklı olarak 2002-2006 dönemine tekabül etmektedir. Bu tarihten sonra bir reform yorgunluğu göze çarpmaktadır. Nitekim kamu yönetiminin etkinliğine ilişkin algılarda ve yolsuzlukla mücadele konusunda yapılan ulusal ve uluslararası çalışmalarda da 2007 yılından itibaren yatay bir seyir söz konusudur. Biraz daha yakından bakınca bu dönem uygulamalarda özellikle kamu mali yönetiminde geçmişte yapılan bazı reformlardan geri adım atıldığı gözlenmektedir. 2007 tarihinden sonra reformlar açısından hem iç hem de dış talep açısından bir durulma-daralma söz konusudur.
Yolsuzlukla mücadele kapsamında yapılanlar ise genel olarak olumlu olmakla beraber uygulamada ciddi kurumsal bağımsızlık ve etkinlik sorunları bulunmaktadır. Örneğin yolsuzlukla mücadelenin ayrı ve bağımsız bir kurum eliyle yürütülmesi yerine Başbakanlık Teftiş Kurulunun koordinatörlüğüne bırakılması, Bilgi Edinme Yasası uygulamasında ortaya çıkan belirsizliklerin hala giderilememiş olması, Etik Kurulun Başbakanlığa bağlı yapısı ve yetersiz yetkileri bunlara örnek olarak verilebilir.
Referandum sonucu Anayasa değişikliği ile gündeme gelen Ombudsmanlık kurumu demokratik bir denetleme ve dengeleme mekanizması olarak önemli olmakla beraber ombudsman'ın seçimine ilişkin hükümler, uygulama bağımsızlığı konusunda tereddütler doğurmaktadır. Aynı şey Sayıştay için de geçerlidir. Üstelik Sayıştay Kanununda yapılan son değişiklikle Sayıştay'ın etkinlik ve verimlilik denetimi yapma yetkisi de kısıtlanmıştır.
Aynı şekilde Referandumla Anayasada yapılan değişiklikler yargının yürütme üzerindeki dengeleyici ve denetleyici gücünü tartışılır hale getirmektedir.
Temel sorunlardan birisi 1982 Anayasası ile oluşturulan siyasal sistemimizde yürütmenin çok güçlü ve belirleyici konumudur. Seçim sistemi ve siyasi partiler yasası da lideri güçlü kılan ve tek parti iktidarını tercih eden yapısıyla demokratik kurumsallaşmaya katkı yapmamaktadır.
Parlamentonun işleyiş biçimi, komisyonların yapısı yasamanın yürütme üzerinde bir fren ve denge mekanizması olarak işlev görmesini engellemektedir. Dolayısıyla diğer kurumların yasalarında yer alan yöneticilerin TBMM tarafından salt çoğunlukla seçimi maddeleri yeterince bağımsızlık güvencesi oluşturamamaktadır.
Öte yandan en önemli fren ve denge mekanizmalarından birisi olarak basın ve fikir özgürlükleri üzerindeki baskının da devam ettiği gözlenmektedir. Türkiye bu konuda bazı uluslar arası gözlemciler tarafından neredeyse totaliter rejimlerle aynı kategoride değerlendirilmektedir."
Türkiye'ye zaman gerek...
TEPAV'ın Notu'nda, Türkiye'nin iç ve dış konjonktürün etkisiyle ülkelerin tarihinde kısa sayılabilecek bir sürede kamu yönetiminde önemli reformlara imza attığı açıklanarak, "Ancak bugüne kadarki uygulamaya bakıldığında sözkonusu reformların olumlu yönde atılan adımlar olmakla birlikte, yürütmenin üzerinde bir fren ve denge mekanizması oluşturmak veya var olanları güçlendirmek suretiyle demokratik ve idari hesap verebilirliğe yeterli katkı yapmadığı söylenebilir. Aynı şey şeffaflık ve katılım için de geçerlidir. Hem reformların toplumca özümsenmesi, hem de gerçekten yöneticilerin zihniyetlerinde ve davranışlarında kalıcı bir değişime yol açması için zaman gerektiği ortaya çıkmaktadır" denildi.
24/11/2024
22/11/2024
20/11/2024
20/11/2024
19/11/2024