TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Değerlendirme Notu / H. Hakan Yılmaz
Bütçe, siyasi sorumluluğa sahip hükümetlerin politika ve program önceliklerini hayata geçirdiği temel bir siyasi metindir. Türkiye, 2025 yılına 2023 yılının ikinci yarısında ortaya konan ve yaşanan sapmalarla kısmen revize edilen ekonomik programla girmektedir. Program, enflasyonun kademeli olarak tek haneli seviyelere düşürülmesi, büyüme potansiyelinin enflasyonist baskı oluşturmadan yükseltilmesi ve yapısal reformlarla verimliliğe dayalı sürdürülebilir bir ekonomik ortamın geliştirilmesine dayalı bir çerçeve üzerine oturmaktadır.
Önceki OVP’lerden farklılaşarak son OVP metninde maliye politikası ifadesi para politikasına eşlik eden jenerik bir söylemle bir defa geçmektedir. Maliye politikası, kamu açığının indirilmesi beklentisine dayandırılmıştır.
2025 yılı Merkezi Yönetim Bütçe (MYB) tahminleri açısından reel büyüme %4, gösterge niteliğinde ortalama kur 42 TL (1 ABD Doları), cari işlemler açığı GSYH’ye oran olarak %2, işsizlik oranı ise %9,6 seviyesinde tahmin edilmiştir. Ekonomik programın kritik göstergesi olan yıl sonu TÜFE enflasyonu %17,5, GSYH deflatörü ise %33,9 olarak belirlenmiştir.
Özellikle 2020 yılından itibaren enflasyon ve büyüme tahminlerindeki sapma, programa olan güven açısından ekonomi yönetimini zorlamakta ve 2025 yılını programa olan sahiplenme ve tahmin hatalarının azaltılması açısından daha zor bir yıl haline getirmektedir.
Cumhurbaşkanlığı teklifi olarak parlamentoya gelen bütçe, 1 TL seviyesinde bile değişiklik olmadan yasalaşmıştır. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçilen bir dönemde, bütçenin herhangi bir ödenek ve veya gelir değişikliği olmadan yasalaşması parlamentonun bütçe üzerindeki denetimi açısından soru işaretleri oluşmasına yol açmaktadır.
2025 yılında bütçe açığının GSYH’ye oranı iddialı bir hedefle %3,1’e gerilemektedir. Faiz dışı giderlerdeki düşme ve vergi gelirlerindeki artış dikkate alındığında, GSYH’ye oran olarak deprem harcamalarındaki düşüşün de etkisiyle bütçe dengesinde %1,7 puan seviyesinde bir iyileşme planlanmıştır. Deprem harcamaları ayıklandığında iyileşme performansı %0,55’e düşmektedir. Mali dengedeki iyileşmede temel belirleyici, deprem harcamalarındaki düşme ile vergi gelirlerindeki artış olmaktadır.
Programa ilişkin öne çıkan temel konular ve risk alanları:
Programda özel sektör yatırımlarında öngörülen reel % 10,2 seviyesindeki artış ile özel kesimin hem tüketim hem de yatırımda ağırlığının artması (toplam talep içindeki payının %88,2’ye çıkması), ekonomik modelin kaygan alanı olarak görülmektedir.
Bütçe harcama ve gelirleri, enflasyon hedeflerinin üzerinde artmaktadır.
Enflasyonun beklentilerin üzerinde çıkması, ilave tedbir alınmadığında özellikle harcamalar üzerinde ciddi bir baskı yaratacaktır.
2025 yılı bütçesinde vergi gelirleri reel olarak artmaktadır. Bu hedef, dolaysız vergilere yönelik reform nitelikli düzenlemelerin eksik kalması nedeniyle vergilemede sınır noktaya gelinmesi ve kayıt dışılığın hızlanmasıyla birlikte riskli görülmektedir.
Ekonomide gerek makro gerekse mikro veriler kayıt dışılığın artması riskine dikkat çekmektedir. Yapısal reformlar bu anlamda önem taşımaktadır.
Bununla birlikte, 2025 yılında yeniden değerleme oranın %43,93 ile hedef enflasyonun çok üzerinde belirlenmesi, faizlerdeki düşmenin devam etmesinden kaynaklı banka karlarının artması beklentisi, gelir vergisi stopaj oranlarındaki artışlar, ücretler üzerinde vergi yükünün artması ve 2024 yılında kısmen de olsa yapılan vergi düzenlemeleri vergi tahsilatı performansını olumlu etkileyecektir.
İç borç çevirme rasyosu %119 ile 2024’ün (%132) altında kalmakla birlikte hala yüksek seviyededir. Bu ise Hazinenin net dış borç ödeyicisi olması ile birlikte iç borç stokunun artması anlamına gelmektedir. Programın aksine kurda TL’nin değer kaybetmesi ve faiz dışı dengedeki bozulma durumunda, Hazine programlananın üstünde bir borçlanma yapma durumu ile karşı karşıya kalacaktır.
2025 bütçesinde doğrudan yoksullukla mücadele ve sosyal yardımlar için ayrılan pay, bütçe ödeneklerinin %2,5’i seviyesindedir. Bu tutar 3 milyon hanenin asgari ücretin altında gelir elde ettiği bir ortamda ihtiyaç duyulan sosyal yardımları karşılamada oldukça yetersiz kalacaktır.
2025 yılında deprem harcamaları için 567 milyar TL seviyesinde bir ödenek öngörülmüştür. 2024 yılı emanete alınan tutarla toplam rakam 1,1 trilyon seviyesine ulaşmaktadır (GSYH’ya oran olarak %1,9). Son iki yılda ayrılan ödeneklerin nakit kullanımının %57’ler seviyesinde kaldığı dikkate alındığında, 2025 yılında deprem kaynaklı ödeneklerin ne seviyede kullanılacağı ve bunun yaratacağı mali etki konusunda tereddütler artmıştır.
2025 yılı açısından kritik görülen risk alanı da cari transferler kalemi altında yer alan enerji KİT’leri ile kamu bankalarına yönelik görev zararlarıdır. 2025 yılında hem 2024 ve önceki yıllardan biriken ve ertelenen görev zararı ödemeleri hem de sermaye ihtiyaçlarından dolayı ayrılan ödeneğin yeterli olmayacağı, bunun da giderler üzerinde bir mali baskı yaratacağı değerlendirilmektedir.
2025 yılında ekonomik programın farklı senaryolara göre hazırlanmamış olması,mali tedbirlerin yeterince detaylandırılmaması ve mali risklerin sayısallaştırılmaması mali yönetim açısından risk unsurlarıdır.
Sonuç olarak 2025 yılında maliye politikasının sürdürülebilirliği, siyasetin programa ve gündeme gelecek revizyonlara uyum gösterme yeteneği ve isteği ile risklere senaryolarla ve iletişim stratejileriyle hazırlılığı programın devamını güvence altına alacak kritik faktörler olarak görülmelidir.
Değerlendirme notuna buradan ulaşabilirsiniz.