TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Politika Notu / Sercan Sevgili
Mekânsal adaletsizlik, modern kentleşme sürecinde ortaya çıkan en önemli toplumsal sorunlardan biridir ve kentsel alanların fiziksel ve sosyal yapılarındaki eşitsizliklerle yakından ilişkilidir. Bu durum, özellikle kent planlaması ve altyapı hizmetlerinin belirli bölgeler veya gruplar üzerinde daha avantajlı olacak şekilde yoğunlaşması sonucunda oluşur. Eğitim, sağlık, ulaşım ve yeşil alan gibi temel hizmetlere erişim, kentin farklı bölgelerinde yaşayan bireyler arasında büyük oranda farklılık gösterebilir. Bu durum, özellikle düşük gelirli ve marjinalleştirilmiş bölgelerde yaşayanlar için ciddi bir dezavantaj yaratmaktadır. Mekânsal adaletsizliğin temelinde, kentlerin büyümesi ve gelişmesi süreçlerinde sosyo-ekonomik dengelerin dikkate alınmaması yatar. Henri Lefebvre'in (1991) "mekânın üretimi" teorisine göre, kent mekânı, sadece fiziksel bir alan değil, aynı zamanda toplumsal ilişkilerin üretildiği ve yeniden üretildiği bir alan olarak görülmelidir. Ancak, bu üretim süreci genellikle sermaye sahiplerinin ve kent elitlerinin ihtiyaçlarına göre şekillendiği için mekânın adaletsiz bir şekilde dağılımına yol açmaktadır. Lefebvre, mekânın toplumsal güç ilişkileriyle nasıl şekillendiğini vurgulayarak mekânsal adaletsizliğin kapitalist kentleşme süreçleriyle doğrudan bağlantılı olduğunu ileri sürer. David Harvey (1973), mekânsal adaletsizlik kavramını genişleterek kapitalist kentleşmenin sonuçlarını daha derinlemesine ele almıştır. Harvey’e göre, kapitalist birikim süreçleri, kentsel mekânın belirli sınıflar lehine organize edilmesine neden olur. Yüksek gelirli gruplar ve yatırımcılar, kentin merkezi ve değerli bölgelerinde yoğunlaşırken düşük gelirli ve marjinal gruplar daha az değerli, ihmal edilmiş ve yeterli hizmetlerden yoksun alanlara itilmektedir. Bu süreç, kentsel ayrışmayı ve sosyal dışlanmayı derinleştirir. Küresel kentler ve sermaye ilişkileri, bunların günümüz kentlerine özellikle metropollere yansıması ve İstanbul’un mekânsal adaletsizliğini bu bağlamda Coğrafi Bilgi Sistemleri kullanarak kentsel hizmetlere erişilebilirlik üzerinden değerlendirecektir. Bu olguyu incelemek üzerine bu yazı İstanbul’daki kentsel hizmetlerin (aktif yaşam alanları, yeşil alanlar, eğitim alanları, restoran, sağlık alanları, toplu taşıma hizmetleri ve eğlence mekânlarına erişilebilirlik) mekânsal dağılımını kentin nüfus ve kira fiyatları üzerinden bir değerlendirme sunacaktır. Bu alanların coğrafi olarak İstanbul’un hangi bölgelerinde erişilebilir olduğunu tespit edilerek bu bölgelerin nüfus ve kira fiyatları üzerinden bir kıyası aktarılacaktır. Yazının ilk bölümünde İstanbul’un nüfus, erişilebilirlik ve kira verilerinin mekânsal dağılımları incelenecektir. Yazının devamında ise bu üç olgunun birbiri ile olan ilişkileri tartışılacaktır.
Notun tamamına buradan ulaşabilirsiniz.