logo tobb logo tobbetu

İran’da Kadın Hareketinin Siyasi ve Toplumsal Etkileri TEPAV tarafından düzenlenen toplantıda, İran'da devam eden hükümet karşıtı eylemlerin arka planı konuşuldu.
Haber resmi
09/11/2022 - Okunma sayısı: 837

 

ANKARA - “İran’da Kadın Hareketinin Siyasi ve Toplumsal Etkileri” başlıklı toplantı 7 Kasım 2022 Pazartesi günü TEPAV’da gerçekleştirildi. Moderatörlüğünü TEPAV Ortadoğu ve Orta Asya Araştırmaları Enstitüsü (TEPAV OAS) Direktörü Prof. Dr. Hilmi Demir’in yaptığı toplantıya, İran Araştırmalar Merkezi (İRAM) Kıdemli Uzmanı Mehmet Koç ve Tebriz Araştırmaları Enstitüsü (TEBAREN) Uzmanı Babak Shahed konuşmacı olarak katıldı.

Kamu kurumları, yabancı misyon temsilcileri ve araştırmacıların yoğun ilgi gösterdiği toplantı, TEPAV OAS Direktörü Prof. Dr. Hilmi Demir’in açılış konuşmasıyla başladı. İran'da 16 Eylül 2022 tarihinde başlayan ve halâ devam eden hükümet karşıtı eylemlerin arka planından kısaca bahseden Demir, İran İslam Devrimi sonrasında halka verilen vaatlerin yerine getirilmediğini ve din mühendisliğinin toplumda çok farklı tepkilere yol açtığını ifade etti. Mahsa Amini’nin ölümünün ardından başlayan rejim karşıtı protestoların ise İran’da bir rejim değişikliğine evrilip evrilmeyeceğinin merak konusu olduğunu belirten Demir, olası rejim değişikliğinin hem İran toplumu için hem de bölge için önemli etkileri olacağını hatırlatarak sözü konuşmacılara verdi.

Uzun yıllar İran’da yaşayan ve İran üzerine araştırma yürüten İRAM Kıdemli Uzmanı Mehmet Koç, İran’daki protestoların rejime karşı biriken öfkenin bir sonucu olduğunu ifade etti. 1997 yılında Cumhurbaşkanı seçilen Muhammed Hatemi’nin İran’daki rejim uygulamalarını esnetme çabalarına rağmen müesses nizamın buna izin vermediğinin altını çizen Koç, İran’da rejimi savunan kurumsal altyapının oldukça güçlü olduğunu belirtti. Ancak, insanlarda daha rahat bir yaşam sürme talebinin artmaya başladığını da hatırlatan Koç, 1999 yılında gerçekleşen öğrenci protestolarında bunun açıkça görüldüğünü vurguladı. İran’daki mevcut siyasal sistemin insanların parti etrafında örgütlenmesine imkân vermediğini ve sivil toplum kuruluşlarının da insanların talebini kurumlara iletmede yetersiz kaldığını belirten Koç, insanların toplumsal ve siyasal taleplerini sokaklara inerek duyurmasının İran’da son çare olarak görüldüğünü aktardı.

Muhammed Hatemi’nin ilk kez hem üniversitelerde hem de kamu kurumlarında kadınların giymek zorunda olduğu çarşafa benzer kıyafet giyimini serbest hale getirdiğini hatırlatan Koç, kadınların da artık daha serbest giyinme taleplerinin yükselişe geçtiğini belirtti. Bunun üzerine kamusal alanda başörtüsü takma zorunluluğunu denetlemek üzere görevlendirilen ahlak polisi uygulamasının genişletildiğini aktaran Koç, buna rağmen kadınların yaklaşık %80’lik bir kısmının başörtüsünü kurallara göre takmayı reddettiğini hatırlattı.

İran devletinin tesettür konusunda bazı geri adımlar attığını ve bunu yakın zamanda yeniden düzenleme iradesinin oluşmaya başladığı sırada protestoların gündeme geldiğini belirten Koç, devlet yönetimine yön veren fakihlerin geri adım atma isteklerinin olmadığını çünkü yeni rejimi nasıl tasarlayacaklarına dair aralarında bir görüş birliği bulunmadığının altını çizdi. Ayrıca, son protestoların İran’ın sadece bir etnik grubu ya da bölgesi tarafından değil tüm ülke çapında sahiplenildiğini ve direkt olarak rejimi hedef aldığını belirten Koç, sokaklara inen kişilerin genellikle devlet yönetiminde görev alan kişilerin çocukları olduğu için devletin şimdilik sert bir şekilde müdahale etmekten kaçındığını da sözlerine ekledi. Devlet kanalında, tutuklanan protestocuların %2’sinin de devlet memuru olduğunun açıklandığını hatırlatan Koç, müesses nizam içerisinde de artık görüş ayrılıklarının görünür olmaya başladığının altını çizdi.

Devleti yöneten ve rejimi oluşturan bileşenler içinde Batı ve ABD ile ilişkileri normalleştirmek isteyen reformcu kanat ve rejimin bekasını savunan devrim muhafızları kanadının sürekli karşı karşıya geldiğini ifade eden Koç, devlet aklının sadece rejime bağlı kalarak bağımsızlığı sürdürebileceğini düşündüğünü belirtti. Toplumda artan bir şekilde kendini gösteren değişim ve dönüşüm talebini hayata geçirecek bir aktör olmadığı için devlet ve milletin sürekli protestolar düzleminde karşı karşıya geldiğini hatırlatan Koç, müesses nizamın yumuşak bir geçişi sağlayabilecek bir aktöre ihtiyacı olduğunu ifade etti. 2018 yılından beri Hamaney’in buna hazırlık yaptığını ve bölgesel gelişmeleri dikkatle izlediğini kaydeden Koç, seçimlerden önce sürekli İran İslam Devleti’ne biatınızı gösterin diyerek insanların oy vermeye davet edildiğini ancak seçimlere katılımın %35 gibi çok düşük gerçekleştiğini hatırlatarak bu durumun rejimin bir meşruiyet krizi yaşadığına en iyi örnek olacağını belirtti. Tüm bunlara rağmen buradan tek çıkış yolu olduğunu vurgulayan Koç, bu yolu şöyle tanımladı: Güvenilir aktörlerle reform ihtiyacı.

Ardından, söz alan TEBAREN Uzmanı Babek Şahed son protestolarda tutuklanan kişilerin büyük bir çoğunluğunun 18-21 yaş aralığında olduğunu belirterek bu eylemlerin kadın hakları ve feminist bir hareketten ziyade İslam devletinin yaşadığı meşruiyet krizinin bir göstergesi olarak görülmesi gerektiğinin altını çizdi. Tahran devlet üniversitesinde yapılan ve 1 milyon kişinin katıldığı anket çalışması sonucuna göre katılımcıların %80’inin ruhban kesimden nefret ettiğinin ortaya çıktığını söyleyen Şahed, İran’da, Humeyni’nin karizmatik liderliği sonrası fıkıhçı Şii ideolojinin militerleşmiş bir Şii siyasal İslam’a evirilmesinin bir sonucu olarak meşruiyet krizi yaşandığını belirtti. İran-Irak savaşının ülkedeki bazı marjinal grupların tasfiyesi için bir fırsat sunduğunu hatırlatan Şahed, etno-milliyetçi örgütlerin bastırılmasına rağmen ideolojilerinin halen devam ettiğini de sözlerine ekledi.

Son 40 senedeki protestoların belli bir grup tarafından yapıldığını ancak şimdiki protestolarda rejim muhalifi kişilerin dayanışmasına şahit olunduğunu aktaran Şahed, protestolara hem orta sınıf hem de alt sınıfın katıldığını belirtti. Protestocuların belli bir ideoloji ya da siyasal bakış açısına sahip olmadıklarını ve apolitik talepleri olduğunu ifade eden Şahed, insanların aslında normal bir yaşam mücadelesi için sokakta olduklarının altını çizdi. Protestolara destek veren şarkıcı ve sporcular için emniyet güçleri tarafından dosya açıldığını ve yurt dışına çıkış yasağı getirildiğini de söyleyen Şahed, buna rağmen kadın ve çocuk hakları alanındaki çalışmalarıyla tanınan ve Nobel ödülü sahibi olan Şirin Ebadi’nin protestoculara meşru savunma hakkınızı kullanın diye telkinde bulunduğunu da hatırlattı.

İran’ın tarihine bakıldığında ulus devletleşme sürecinin herhangi bir kurtuluş savaşı ya da soylu karşıtı mücadele sonucunda başlamadığını aktaran Şahed, birden merkezi yönetime geçen İran toplumunun kendilerini yöneten kişileri dışarıdan ithal ettiklerini belirtti. İran devletinin Şii olarak bilindiğini ancak özellikle merkezi devlet düzeyinde Şuubiyecilik ve Fars milliyetçiliğinin baskın olduğunu hatırlatan Şahed, İran’ın güneydoğusunda yaşayan Sünni Müslüman grupların da ağırlıkta olduğuna dikkat çekti. İran İslam Devleti’nin toplumla konuşabilecek bütün aygıtları yok ettiğini söyleyen Şahed, internet çağında toplumun küresel değerlerle düşündüğünü hatırlattı. Son olarak, Hamaney hayatta olduğu sürece halktan gelen değişim ve dönüşüm taleplerinin yöneticiler düzeyinde herhangi bir çatlağa sebep olmayacağını düşündüğünü söyleyen Şahed, Hamaney kutsiyetinin olmadığı durumda o çatlağın açılacağını ve bir değişim ümidi yaşanacağını da sözlerine ekledi.

Toplantı, soru-cevap oturumunun ardından sona erdi.

Etiketler:

Yazdır

« Tüm Haberler