TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
2025 yılı için asgari ücretin belirleneceği bu dönemde Türkiye’nin gelir ve imkanlarına göre kabul gören bir uzlaşının sağlanmasının giderek zorlaştığını görüyorum. Toplumun genelini oluşturan ücretlilerin satın alma gücünün önemli ölçüde eridiği bu dönem, aynı zamanda özel sektörde firma kapanmaları ve işten çıkarmaların artışına denk geldi.
Bugünkü yazımda çalışanlar ve işverenler için açılan refah ve maliyet uçurumunun detaylarını ve bu sorunların çözülmesi için neler yapılabileceğini aktaracağım.
İlk önce konuya, toplumsal refahın ana belirleyici olan çalışanların satın alma gücüne göre bakalım. Türk-İş verilerine göre Kasım ayında dört kişilik bir ailenin gıda harcaması (açlık sınırı) 20.562TL; bekâr bir çalışanın aylık yaşama maliyeti 26.712 TL, gıda ile birlikte diğer tüm temel harcamalar için haneye girmesi gereken toplam gelir tutarı (yoksulluk sınırı) 66.976 TL oldu. Bu verilere göre Ankara, İstanbul ve İzmir gibi büyükşehirlerde yaşayan ve karı-koca her iki ebeveynin de çalıştığı bir ailenin asgari ücret komşuluğunda geliri olması halinde temel yaşam maliyetlerini sağlaması maalesef mümkün görünmüyor.
Ücretlilerin satın alma gücünün hızla eridiği bu dönem aynı zamanda özel sektörde de sorunların arttığı bir sürece denk geldi. Artan faiz oranları, krediye erişim sınırları, reel kurda değerlenme, iç ve dış talepte zayıf gidişat birçok firmayı derin sorunlarla baş başa bıraktı. Kimi firmalar bu sorunları azaltmak için üretim bazını yurt dışına kaydırırken kimi firmalar bunu sağlayamayarak ölçek küçültmek veya kapanmak zorunda kaldı. TOBB verilerine göre Ocak-Ekim döneminde, Türkiye’de kurulan toplam şirket, kooperatif ve gerçek kişi işletme sayısı son iki yıldır azalma trendine girmiş durumda. 2022 yılının ilk 10 ayında kurulan firma sayısı yaklaşık 135 bin iken, 2024 yılının aynı döneminde 108 binin altına düştü. Benzer şekilde tasfiye edilen ve kapanan firma sayılarında da önemli artışlar yaşandı. 2022 yılının ilk 10 ayında tasfiye edilen veya kapanan firma sayısı yaklaşık 53 bin iken, 2024 yılında 60 bine çıktı.
Bir diğer çıkmaz da ücret-talep-enflasyon sarmalından bir türlü çıkamıyor olmamız. Satın alma gücünü artırmak amacıyla yapılan yüksek ücret artışları, fiyatlama davranışlarının kontrol edilememesi ve enflasyonist baskıların azaltılamaması kaynaklı olarak yüksek tüketici enflasyonuna dönüşüyor. 2023 Haziran ayından bu yana artan faiz ve baskılanan talebe rağmen yıl sonunda enflasyonun %45 civarında bir oranda kapatacak olmamız bunun en net yansıması olarak karşımıza çıkıyor.
Peki bu sarmaldan nasıl çıkarız?
Bu sarmaldan çıkışın en net çözümü enflasyonun kontrol altına alınmasıdır. Yüksek enflasyonun olduğu bir ortamda ücretlilerin satın alma gücünün korunması maalesef mümkün olamıyor. Enflasyonun kontrol altına alınması için, yakın zamanda tecrübe etmiş olduğumuz üzere, tek başına para politikası başarılı olamıyor. Bunun için mali, idari, kurumsal ve yapısal politikaların bir bütün halinde uygulanması şart. Bu konularda neler yapılması gerektiğine dair daha önceki yazımlarında uzun uzadıya yazdığım için burada yeniden değinmeyeceğim.
Bir diğer konu, asgari ücretin Türkiye’nin sosyo-ekonomik farklılıklarını gözetecek şekilde farklılaştırılması olabilir. Yazımdaki grafikte gösterdiğim üzere 2023 yılında 13 bin dolar civarı olan kişi başına milli gelir esas itibarıyla Ankara, Kocaeli, İstanbul ve İzmir gibi büyükşehirlerdeki yüksek gelirin ortalama geliri yukarı çekmesiyle oluşuyor. 81 ilimizin 68’inde ortalama gelir Türkiye ortalamasının altında kalıyor. Bölgesel sosyo-ekonomik farkların bu kadar yüksek olduğu bu yapıda tek bir ücretle istihdam piyasasında alt çizgiyi çizmek hem iş gücüne katılımı hem de sigortasız/güvencesiz çalışmayı artırıyor. Yine bu grafikte görüleceği üzere Ankara, Kocaeli, İstanbul ve İzmir gibi büyükşehirlerde iş gücüne katılma oranı %55-60 civarındayken, Batman, Diyarbakır, Siirt ve Şırnak’ta bu oran %40’lara düşüyor.
Asgari ücret sarmalından çıkmanın en son; ancak en önemli koşulu ise nitelikli istihdam ve katma değerli üretimi sağlamaktır. Bu yolda başta hukuk sisteminin işlerliği ve etkinliği olmak üzere, eğitim sistemi, istihdam piyasası ve işgücü piyasasındaki katılıkları ele alan uzun bir yapısal reform listesini hayata geçirmemiz gerekiyor.
Bu köşe yazısı 13.12.2024 tarihinde Nasıl Bir Ekonomi Gazetesi'nde yayımlandı.