Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Ya kadınlarımız da iş aramaya başlarsa?

    Fatih Özatay, Dr.14 Haziran 2024 - Okunma Sayısı: 363

    Hafta başında açıklanan (mevsim etkisi giderilmiş) işsizlik oranı Aralık 2012’den bu yana gözlenen en düşük işsizlik oranı: Yüzde 8,5. Mevcut ölçüm yöntemi ile açıklanan işsizlik verisi Ocak 2005’e kadar gidiyor ve kayıt dışı çalışanları da kapsıyor). O tarihten bu yana gerçekleşen en düşük işsizlik oranı Temmuz 2012’de: Yüzde 8. En geniş tanımlı işsizlik oranı -atıl işgücü- ise çok daha yüksek düzeylerde seyrediyor. Şu anda yüzde 27,2. İşsiz sayısının yanı sıra, tam zamanlı çalışmayan ama iş olsa tam zamanlı çalışacak olanlarla iş aramayıp iş önerilirse çalışacak kişileri de kapsıyor.

    Atıl işgücü Türkiye’nin önemli bir istihdam sorunu olduğunu gösteriyor. Ama sorun sadece bu en geniş tanımlı işsizlik oranı için değil, dar tanımlı işsizlik oranı için de geçerli. Tabloda seçilmiş G20 ülkelerinin 1980-2023 dönemindeki işsizlik oranları yer alıyor: 1980-2023, 2005-2023 ve 2014-2023 (son on yıl) ortalamaları yer alıyor. IMF veri tabanında 1980’den itibaren veri var. 2024 değerleri ise IMF’nin Nisan’da yayınladığı tahminler. G20 ülkelerinden gelişmekte olan ülkelerin hepsini seçtim (Hindistan için veri yok). Gelişmişlerin ise bir kısmı yer alıyor.

    Birkaç noktanın altını çizmek istiyorum: Birincisi, 2005’ten bu yana en yüksek ikinci işsizlik oranı bizde. İkincisi, Güney Afrika’nın değerleri bir garip. O bir tarafa bırakıldığında bizim işsizlik oranına yakın işsizlik oranına sahip olan dört ülke var: Arjantin, Brezilya, Fransa ve İtalya. Arjantin, malum, başı her daim dertte. Brezilya bu yüzyılın başlarına kadar hep krizlerle haşır neşir olmuş bir ülke. Fransa, bir ara Sarkozy döneminde yapısal reform komitesi toplayıp “şu Almanya’nın yaptıklarını yapsak da özellikle işsizlik oranını düşürsek” mealinde çalışmalar yaptırmıştı uzmanlara. Üçüncüsü, çoğu ülkede işsizlik oranı yüzde 5’in altında.

    Dördüncüsü -ki tabloda yer almıyor, Türkiye’de işgücüne katılım oranı (çalışma yaşında olup da çalışanlarla iş arayanların toplamının çalışma yaşındaki nüfusa oranı) oldukça düşük. Temel nedeni de kadınlarımız. Erkeklerin işgücüne katılımında bir sorun yokken, kadınların işgücüne katılım oranı çok düşük. Hem yapısal nedenler -mesela kreş azlığı, gece ulaşım sorunları gibi- hem de kültürel nedenler var arkasında. Şöyle düşünün; kadınlarımız bir gün ansızın işgücüne katılmaya karar verseler ve iş arasalar, çoğu hemen iş bulamayacağına göre, işsizlik oranı birden sıçrayacak. Farklı bir ifadeyle, işsizlik oranımız Güney Afrika’nın düzeyine çıkacak.

    Sayısal bir örnek: Nisan ayında çalışma yaşında 33,3 milyon kadın var. Bunların sadece yüzde 36,6’sı ya çalışıyor ya iş arıyor (işgücünde). ‘Normal’ ülkelerde bu oran yüzde 65-70 düzeyinde. Gelin, bir gün ansızın kadınların işgücüne katılım oranının yüzde 60’a yükseldiğini varsayalım; yani 7,8 milyon kadınımız iş aramaya başlasınlar. Mevcut 3 milyon işsize 7,8 milyon daha eklenecek. İşgücümüz ise 35,6 milyonken 43,4 milyona yükselecek. Bu durumda işsizlik oranımız yüzde 24,9’a fırlıyor.

    Kısacası, önemli bir istihdam sorunumuz var. İşsizlik oranımız yüksek. Daha önce defalarca değindiğim gibi önemli bir verimlilik sorunumuz da mevcut. Asıl mesele, işsizlik oranını yükseltmeden verimliliği nasıl artıracağımız ve daha fazla kadını nasıl istihdam edeceğimiz. Enflasyonumuz dünyanın en yüksek altıncı enflasyonu olunca, bu temel sorunları ne tartışacak vakit oluyor ne de bunlara yönelik politika tasarlanması. Cumhuriyetin ikinci yüzyılının başında durum parlak değil kısacası.

     

     

     

     

     

     

    Bu köşe yazısı 13.06.2024 tarihinde Nasıl Bir Ekonomi Gazetesi'nde yayımlandı.

    Yazdır