Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Avrupa Parlamentosu seçimlerinin olası sonuçları

    Nilgün Arısan Eralp09 Haziran 2024 - Okunma Sayısı: 459

    Bir Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri daha geldi çattı. Seçimler çok çalkantılı bir uluslararası konjonktürde, 6-9 Haziran tarihleri arasında 27 Avrupa Birliği (AB) üye ülkesinde yapılacak. Avrupa medyası bu konu ile meşgulken Türkiye basınında bu konuda çok fazla haber/değerlendirme çıkmıyor. Oysa AP hem AB karar alma süreci içindeki ağırlığı, hem de Türkiye ile ilgili alınan kararlardaki rolü nedeniyle ülkemiz açısından önem taşıyor. Ayrıca seçimlerden sonra AB’nin ve Avrupa Komisyonu’nun yeni başkanı belli olacak. Komisyon’un yeni üyeleri atanacak ve aralarındaki görev dağılımı da netleşecek. Bu konularda da ve özellikle AB’nin yürütme organı olan Avrupa Komisyonu’nun başkanının kimliğinde AP önemli rol oynayacak.

    Avrupa Parlamentosu ve AB Karar Alma Sürecindeki Rolü

    Avrupa Parlamentosu türünün tek örneği. 1979 yılından beri üye ülkelerde doğrudan halk tarafından seçilen vekillerin üye ülkelere göre değil, ideolojik/siyasi görüş temelinde parti gruplarında bir araya geldiği uluslarüstü bir parlamento ve gene uluslarüstü nitelik taşıyan AB’ye bu anlamda bir “meşruiyet” sağlıyor. Gerçi üye ülkelerdeki seçimlerde adaylar ulusal partilerin listelerinden kendi ülke seçim kanunlarına göre seçiliyor ve bu adaylara ulusal siyasi gündemden kaynaklanan nedenlerle oy veriliyor ama gene de seçilenler AP’de ulusal çıkarlara göre değil, farklı siyasi görüşlere göre gruplaşıyor.

    AP’nin AB karar alma mekanizmasındaki yetkisi yıllar içinde AB antlaşmalarında yapılan değişikliklerle aşamalı olarak artmış durumda. Parlamento dış politika gibi bazı önemli konuların dışındaki yasama sürecinde AB Bakanlar Konseyi ile ortak karar veriyor,  AB bütçesini denetliyor, bütçeyi kabul ve ret yetkisi var. Avrupa Komisyonu başkanının seçiminde son söz AP’ye ait.  Avrupa Komisyonu’nu denetleme ve toplu olarak görevden alma yetkisi de AP’nin.

    Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye Açısından Önemi

    • Her ne kadar şu anda Türkiye için hiç olası gözükmese de Parlamento, genişleme sürecinde ülkelerin üye olması konusunda onay yetkisine sahip. AB kurumları arasında demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları gibi evrensel değerlere en duyarlı kurum olan AP’nin mevcut koşullarda Türkiye’ye nasıl yaklaştığını tahmin etmek hiç de zor değil.
    • Türkiye’nin AB ile yaptığı mülteci anlaşması karşısında temel beklentilerinden biri olan vize muafiyeti konusunda – Türkiye tüm koşulları yerine getirip, AB Bakanlar Konseyi de nitelikli çoğunlukla onayladığında - Parlamento’nun da mutlak çoğunlukla olur vermesi gerekiyor.
    • AB Bakanlar Konseyi yetki verir de, Avrupa Komisyonu gümrük birliğinin güncelleştirilmesine ilişkin bir anlaşmayı Türkiye ile müzakere edip sonuçlandırabilirse, yeni anlaşma AB Bakanlar Konseyi ile birlikte AP’nin de onayını gerektirmekte.
    • Son olarak 2018 sonbaharında görüldüğü gibi, Avrupa Parlamentosu bütçe üzerindeki yetkisi aracılığıyla Türkiye’ye sağlanan “Katılım Öncesi Mali Yardım” fonlarında kesinti yapabiliyor.

    Seçimlere Yönelik Beklentiler

    Yukarıda da ifade edildiği gibi son derece değişken ve riskli bir uluslararası düzen veya düzensizlik döneminde gerçekleşen seçim sonuçlarının çeşitli olumsuz gelişmelere yol açması bekleniyor. Birincisi aşırı sağ partilerin seçimden güçlenerek çıkarak AP’de merkez partilere (Avrupa Halkları Partisi, Sosyal Demokratlar, Liberaller ve Yeşiller) karşı bir cephe oluşturmaları. Aşırı sağın Avrupa’da yükselmesi yeni bir olgu değil, ancak bu sefer korkulan AB politikaları üzerindeki olası etkileri.  Yükselen sağın AB’nin en önemli politikaları arasında gelen iklim krizi ile mücadele (yeşil dönüşüm) konusunda gerilemeye yol açması, ticarette korumacı politikaların desteklenmesini savunması[1] ve ayrıca Ukrayna’ya verilen desteğin zayıflamasına neden olması beklenmektedir. Ayrıca bu partilerin zaten yeteri kadar norm ve değerlerden uzaklaşmış bulunan mülteci politikasını daha da sertleştirmesine yol açmaları ve genişleme sürecine de sekte vurmalarından endişe ediliyor. Bütün bunların yanı sıra Amerika Birleşik Devletleri’ndeki cumhurbaşkanlığı seçimlerinden Donald Trump’ın galip çıkması durumunda Avrupa sağının en azından AB’nin Ukrayna politikası ve göç karşısındaki tutumu alanlarında kendini daha güçlü hissedeceği olasılığı da konuşulanlar arasında.

    Tabii ki merkezin sağında yer alan partilerin AB politikalarında ciddi bir farklılık yaratabilmeleri için salt AP’de güçlenmelerinin yeterli olmadığı, Avrupa Komisyonunda ve AB Konseyi’nde onları temsil eden sağ eğilimli kişilerin de ağırlık kazanması gerektiği unutulmamalıdır. Ancak bu olasılık seçim sürecindeki tabloya bakıldığında hiç de zayıf değildir.

    Merkezin sağında yer alan partilerin özellikle Avusturya, Fransa, Hollanda,  İtalya, Macaristan ve Yunanistan’da ağırlıklı olarak da gençlerin desteğiyle oylarını artıracakları tahmin ediliyor.  Kendi içlerindeki bölünmeler[2] ve milliyetçi yaklaşımları nedeniyle aşırı sağ partilerin AP içinde bir blok oluşturmaları çok mümkün gözükmese de, gene de sağcı Avrupa Muhafazakar ve Reformcuları ve Kimlik ve Demokrasi parti gruplarının AP’de hatırı sayılır bir çoğunluk yüzdesine sahip olmaları beklenmektedir.

    Bir önceki, yani 2019 yılındaki AP seçimlerinde, her ne kadar ciddi bir sağa kayış olmasa da, seçim öncesi beklenti sağcıların kendi ülkelerinde ve AP’de BREXIT vari AB’den ve Avro’dan çıkış talebini yoğunlukla dile getirecekleri olmuştur. Bu seçimlerde BREXIT’in Britanya için birçok alanda başarısızlıkla sonuçlanması ve bir hata olarak algılanması sağcılar arasında AB’den çıkmaktansa AB’yi içten değiştirme yönünde bir isteklilik yaratmıştır. Şu anda Avrupa popülist sağı bir “milletler Avrupası”nı yani uluslarüstü bir AB yerine hükümetlerarası bir AB’yi savunmaktadır. Ayrıca, içinde bulunduğumuz seçim sürecinde sağın en büyük endişesinin niteliksiz bir göç dalgasının yanı sıra AB’nin değişen (yaşlanan) demografik yapısının ekonomik ve siyasi sonuçları olduğu da gözlemlenmektedir. Ayrıca bu iki “tehdit”in  “Avrupa yaşam tarzı”nın (European Way of life) sonunu getireceğini de düşünmekte ve bu konuda acilen tedbir alınmasını istemektedirler.

    Avrupa’daki seçim sonuçlarına ilişkin en olumsuz beklenti ise, ABD Trump’ın zaferi ile sonuçlanacak bir seçime yaklaşır ve Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ertesinde başlayan savaş tüm hızı ile ve komşu ülkeler için riskler taşıyarak devam ederken, AB’nin siyasi bir yön kaybı ile karşılaşmasıdır. Bu da çok önemli bir dönemde ciddi bir siyasi boşluk yaratacaktır.  Diyelim ki aşırı sağ seçimlerde güç kazanamadı ve taleplerini gerçekleştirmek için girişimlerde bulunma şansını ele geçiremedi. Bu durumda  bile AB’de önemli pozisyonlara kimin geleceği, Komisyon’da görev dağılımının nasıl olacağına yönelik tartışmalar, daha sonra Komisyon başkanının AP’de onaylanması, Komisyon üyelerinin AP’nin denetiminden geçmesi ve AB başkanının kim olacağına karar verilebilmesi aylar sürebilecektir.  AB’nin bir liderlik krizi ile karşılaşması salt AB için değil, içinde bulunduğumuz karmaşık dönemde Türkiye’yi de içeren çok geniş bir bölge ve NATO için de ciddi sonuçlar doğurabilecektir.

     


    [1] Her ne kadar AB’nin ticaret politikası Avrupa Komisyonu’nun yetki alanında girse de sağ partiler AP’deki etkileriyle, AB’nin önemli ticaret anlaşmalarının onayını geciktirebilirler.

    [2] Bu durumun en somut göstergelerinden biri Alman aşırı sağ parti “Almanya için Alternatif” AfD partisinin AP’deki Kimlik ve Demokrasi gurubundan atılmasıdır.

     

     

     

    Bu köşe yazısı 08.06.2024 tarihinde Nasıl Bir Ekonomi Diplomatik Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler: AB, Avrupa Parlamentosu,
    Yazdır