TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Mayıs 2023 ve Mart 2024 seçimlerinden önce gündeme gelen “IMF geliyor mu? Gelmeli mi?” tartışmaları Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in IMF-Dünya Bankası Bahar Toplantılarında IMF yetkilileri ile bir araya gelmesiyle birlikte yeniden alevlendi. Bu arada Avrupa Departmanı Direktörü Alfred Kammer de kendisine sorulan sorular üzerine Hazine ve Maliye Bakanı ile görüşme yaptıklarını, yürürlükteki reform programını desteklediklerini ancak yeni bir IMF programına yönelik olarak herhangi bir görüşme olmadığını söylemiş.
IMF programı nedir?
Mayıs 2023’te yazdığım TEPAV Değerlendirme Notunda detaylı olarak değerlendirmiştim ancak basit olarak söyleyecek olursak IMF, üye ülkelere ödemeler dengesi problemi yaşamamaları ve dünyanın geri kalanıyla iş yapmaya devam etmelerine yetecek seviyede döviz rezervine sahip olmaları için mali destek sağlar. Bunu yaparken de çeşitli borç verme araçları kullanır. Ancak IMF’nin mali destekleri büyük ölçüde üye ülkede bütçenin sıkıştırılmasına yönelik nicel performans kriterleri ve yapısal reformlar içeren politikaların hayata geçirilmesine bağlıdır. Bu yapıya IMF programı adı veriliyor.
IMF programı neden istenmez?
Türkiye de dahil olmak üzere 190 ülkenin üyesi olduğu IMF’nin teknik ve mali yardım sağladığı, üye ülkelerde potansiyel makroekonomik riskleri takip ettiği dikkate alındığında, ülkelerin IMF programlarını neden istemediği sorusu akla gelebilir. Bu durum büyük ölçüde IMF’nin dar gelirli kesimlere olumsuz etki eden ekonomik tedbirler önermesi, daha önceki programların neredeyse yüzde 60’ının tamamlanmamış ya da başarısız olması gibi nedenlerden kaynaklanıyor. Ancak belki de bu sayılanlardan çok daha önemli bir etken IMF tarafından sağlanan mali kaynağın performans kriterlerine ve yapısal reformlara bağlı olması ve hükümetlere harcama esnekliği vermemesi. Bu da IMF’nin günah keçisi ilan edilmesine neden oluyor.
IMF gelir mi, IMF’ye gidilir mi?
Aradaki nüansı belirtmek kaydıyla her iki soruya da “evet” cevabı verilebilir. Söz konusu nüans ise IMF’nin üye ülkelerde sürdürülebilir büyüme ve refahın sağlanması hedefine ulaşmak için kullandığı araçlarda saklı. Nitekim, IMF Anlaşmasının IV. Maddesi uyarınca genellikle her yıl IMF gelir ve üye ülkelerle ikili görüşmelerde bulunur. Bu kapsamda uzmanlardan oluşan bir ekip ülkeyi ziyaret eder, ekonomik ve mali bilgiler toplar ve yetkililerle ülkenin ekonomik gelişmelerini ve politikalarını tartışır. Ziyaretin sonunda da bir rapor düzenler. Ancak, krizlerin önlenmesine ya da yönetilmesine yardımcı olmak için sağlanan mali yardımlar ve üye ülkelerin ekonomik politikaları uygulamalarına yardımcı olmak üzere verilen teknik yardım ve eğitimler söz konusu olduğunda IMF’ye gidilir, yani üye ülkenin göndereceği bir resmi yazı ile IMF’den talepte bulunması gerekir. IMF bu talebi değerlendirir ve belli şartları karşılamaları halinde üye ülkeye mali ya da teknik destek sağlar.
Türkiye IMF’ye gider mi?
Mayıs 2023 seçimleri öncesinde yapılan harcama artırıcı düzenlemeler nedeniyle bütçe üzerinde büyük bir baskı oluşmuştu. Ancak seçimden sonra değişen ekonomi yönetiminin rasyonel yönde adımlar atmasının bir sonucu olarak yüzde 10’lara ulaşmasından endişe edilen bütçe açığının GSYH’ye oranı yüzde 5,4 seviyesinde tutulabildi. Kaldı ki bu oran bile son 20 yılın en yüksek rakamına işaret ediyor. Öte yandan yüzde 38 seviyesinde olması öngörülen 2023 yılı enflasyonu da yüzde 65 civarında gerçekleşti ve bu da son 20 yılın en yüksek enflasyonu oldu.
Merkez Bankası döviz rezervleri ise seçimden sonra dönem dönem artış göstermiş olsa da hala düşük bir seviyede ve artan faiz oranlarına rağmen döviz talebi devam ediyor. Buna ilaveten Merkezi yönetim, borç stokunun yüzde 63’ünün döviz cinsinden, iç borç stokunun ise yüzde 28’inin değişken faizli, yüzde 13’ünün enflasyona endeksli olması nedeniyle Hazine borç servisi, başta döviz kuru olmak üzere faiz ve enflasyondaki değişikliklere önemli ölçüde duyarlı. Üstelik Yap-İşlet-Devret projeleri kapsamındaki yükümlüklerin ve Hazine garantilerinin de döviz cinsinden olması, kurdaki değişikliklere ve rezerv seviyesine karşı oluşan hassasiyeti daha da artırıyor.
2023 Mayıs ayı öncesine göre ekonomideki riskler azalmış olsa da güçlü bir çapa ile desteklenmiş kapsamlı bir programın olmaması nedeniyle oluşan belirsizlik koşullarında yurt dışından fon girişinin sınırlı kalması, döviz talebinin güçlü bir şekilde devam etmesi, enflasyona bağlı olarak ücretli ve dar gelirlilerde refah seviyesinin hızla ve önemli oranda düşmesi ekonomi yönetimi üzerindeki baskıyı da artırıyor. Bu kapsamda Haziran 2023’te kaleme aldığım TEPAV Günlük’teki yazıda 14 maddeyi içeren kapsamlı bir ekonomik programın gerekliliğine vurgu yapmış ve takvime bağlı bir eylem planı ile reform adımlarının açıklanmasının önemini belirtmiştim. Bu bağlamda ekonomide rasyonelitenin sağlanması açısından gerekli adımların önemli olanlarını şu şekilde listelemiştim:
Ancak Mayıs 2023 seçimlerinden sonra geçen süre zarfında TCMB politika faizinin piyasalara yön verecek şekilde işlevselleştirilmesi, KKM’nin TCMB’ye devredilmek suretiyle tamamen bütçe dışına çıkartılması ve Türkiye’nin OECD Gri Listesi’nden çıkartılması için çalışmalarda bulunulması dışında şeffaflık ve öngörülebilirliği sağlayacak, dolayısıyla belirsizliği azaltacak ve güveni artıracak yönde adımlar atılmamış durumda. Özellikle güçlü bir çapa ihtiyacının belirgin olduğu koşullarda kurallı ekonomiye geçişi sağlamak için mali kuralın hayata geçirilmesi bir yana, tartışılması bile gündemde değil. Bu koşullarda Türkiye’nin yürütmekte olduğu para politikası odaklı ekonomik program büyük ölçüde yurt dışından döviz girişinin devamlılığının sağlanması ve rezervlerin güçlendirilmesi üzerine inşa edilmiş görünümü veriyor. Burada başarısız olunması durumunda ise IMF’den mali yardım talep edilmesi kaçınılmaz olacaktır. Dolayısıyla mevcut ekonomik programın kurallı ekonomiye geçişi sağlayacak şekilde güçlendirilmesi ve şeffaflıkla desteklenmesi köprüden önceki son çıkıştır. Zira köprünün sonu IMF’ye çıkıyor.
Fatih Özatay, Dr.
27/12/2024
Fatih Özatay, Dr.
25/12/2024
Güven Sak, Dr.
24/12/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
23/12/2024
Selin Arslanhan
23/12/2024