TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Türkiye söz konusu olduğunda bugün nerede olduğumuza değil, belli bir zaman diliminde, nereden nereye geldiğimize odaklanmakta her zaman fayda vardır. Şu anda manasız bir iktisat politikası tecrübesi sonrası, kendi kazdığımız kuyudan çıkmaya çalışıyor olmamız sizi yanıltmasın. Bu olumsuz tecrübenin getirdiği karamsarlık sizi olumsuz etkilemesin çünkü Türkiye artık dünyanın en önemli tedarikçilerinden biri.
Her ülke gibi, Türkiye’nin de kuvvetli ve zayıf yanları var. Bugün havadaki karamsarlığın önemli nedenlerinden biri, son günlerde memleketin zayıf yanlarına çok fazla odaklanmış durumda olmamız, bana sorarsanız. Halbuki Türkiye ekonomisinin ürün ve pazar çeşitliliği, Türkiye’nin kuvvetli yanı. Türkiye, artık bir üretim üssü olarak Çin ve Hindistan ile aynı ligde.
Bakın mesela 1995 yılında böyle değildik. 1995’ten 2022’ye ihracatımız artıyor, yoğun ihracat yaptığımız pazar sayısı iki katına çıkıyor, rekabetçi bir biçimde sattığımız ürün sayısı 1,5 katına yükseliyor, ancak daha gidecek çok yolumuz var. 1995’te ürün ve pazar çeşitliliği açısından dünyanın ana tedarikçisi Batı ülkeleri iken, 2022’de Türkiye, Çin ve Hindistan öne çıkıyor. Rakamlar böyle söylüyor. Vakıa ile kavga olmaz.
Türkler dışa açılarak zenginleşebileceklerini 1980 sonrasında Özal reformları ile öğrendiler. 1980’de dışa açılmayı mümkün kılan yapısal reform hamlesi olmasaydı bugün burada olmazdık. 2000 sonrasının Avrupa Birliği (AB) reformları ise, 1996’da yapılan Gümrük Birliği (GB) düzenlemesini işler hale getirdi. AB ile GB olmasa bugünkü ürün ve pazar çeşitliliği olmazdı. Türkiye, bir üretim üssü olarak Çin ve Hindistan’la aynı ligde olmazdı.
Kuvvetli yanımızı kabullenmekte fayda var. Neden? Türkiye’nin bundan sonra yapması gerekenlerin başlangıç noktası burası. Geleceğe doğru bakarken ayaklarımızı sağlam bir biçimde üzerine basabileceğimiz zemin burada. Bu noktadan bakıldığında, sorunlarımızın tamamı kolaylıkla çözülebilir duruyor doğrusu. Ancak bu kuvvetli yanımızın iyice farkında olursak, bunu doğru bir biçimde çocuklarımızın geleceğine bağlarsak içinde bulunduğumuz kuyudan güçlenerek çıkabiliriz.
Bugün bir yol ayrımındayız. Nedir? Şimdi bu inşa ettiğimiz kapasiteyi hangi sektörlere, alanlara odaklayacağımıza, nerelerde ihtisaslaşacağımıza karar vermemiz gerekiyor. İhtisaslaşma, herhangi bir alandaki üretebilme kabiliyetini o alanda teknolojik dönüşüm ve yenilik yapabilme kapasitesine dönüştürebilmek demek. Altını çizeyim, ürün ve pazar çeşitliliği, “akıllı” uzmanlaşmanın ön koşulu. Biz neredeyiz? Tam da orada.
Şimdi bu inşa ettiğimiz kapasiteyi hangi sektörlere, alanlara odaklayacağımıza, nerelerde ihtisaslaşacağımıza karar vermemiz gerekiyor. Tam bu ara gerekiyor, çünkü Çin’in hareket alanının daralacağı, Türkiye’nin hareket alanının genişleyebileceği tarihsel bir geçiş noktasındayız. Bu yeniden yapılanma döneminden sonuna dek faydalanmak için harekete geçmek zorundayız.
Kafkaslar ve Orta Asya’da Türkiye artık daha önemli
Bugün size dünyanın merkezinde, Orta Asya ve Kafkaslarda bu iki parametre açısından, ürün ve pazar çeşitliliğinde ülkeler nasıl sıralanıyor göstereyim. 1989’da Sovyetler Birliği dağılırken Türkiye böyle avantajlı bir ekonomik konumda değildi. 1995’te de değildi. Ama bugün Kafkasların ve Orta Asya’nın ekonomik ve sosyal transformasyonunda Türkiye önemli bir rol üstlenebilecek bir ekonomik potansiyele sahip.
Kafkasya ve Orta Asya’da Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra ortaya çıkan ülkeler, Doğu Avrupa gibi Batı değer zincirlerine bağlanmadılar. Ekonomik ve ticari ilişkiler açısında Rus değer zincirlerine bağlı kaldılar. Hatta bu nedenle Doğu Avrupa’daki ülkelerin küresel rekabet gücü artarken Kafkasya ve Orta Asya’daki ülkelerin küresel rekabet gücü Rusya ile birlikte sürekli geriledi. 1995’te ürün ve pazar çeşitliliği açısından bölge ülkeleri böyleydi. Sonra 2022’de Türkiye çeşitlilik açısından Hindistan’ı da geçti. Rusya ise iyice geriledi.
İşte, Türkiye bölge ülkelerinin iktisadi dönüşümünde önem kazandı dediğim hal böyle bir hal. Türkiye’nin çeşitlilikten kaynaklanan kuvvetli yanı Kafkasya ve Orta Asya’da Türkiye’nin stratejik önemini belirgin hale getirdi doğrusu. Bölge ülkelerinin Batı değer zincirlerine eklemlenmesinde Türkiye’nin önemi açık seçik ortaya çıktı.
Türkiye Nisan’dan başlayarak adımlarını doğru atarsa, hangi sektörlerde, ürünlerde, pazarlarda nasıl uzmanlaşacağına karar verebilirse gelecek bugünden çok daha iyi olacak diye düşünüyorum ben doğrusu. Türkiye’nin yeşil ve dijital dönüşümün asimetrik sektörel ve bölgesel etkilerini de dikkate alan, bölgesel kalkınma odaklı, güçlü bir akıllı uzmanlaşma stratejisine ihtiyacı var. Aradığımız yapısal reform gündeminin hedefi belli. Şimdi geriye bunu nasıl yapacağımıza bakıp gerekli politika adımlarını ve süreci yönetecek mekanizmaları tanımlamak kalıyor. Peki, 2000’li yıllarda daha da büyüyen yapısal tasarruf açığı problemimizi yok mu sayacağız? Hayır, işte onun çözümü de bu akıllı uzmanlaşma sürecinde doğrusu. “Kuvvetli yanımızın iyice farkında olursak, bunu doğru bir biçimde çocuklarımızın geleceğine bağlarsak içinde bulunduğumuz kuyudan güçlenerek çıkabiliriz” dediğim işte bu.
Nedir? Geleceği kurgulamanın ilk adımı kuvvetli yanımızın farkında olmaktır. İşte o vakit, hakikaten “21.asır, Türk asrı olacak.” Gelin bu potansiyeli boşa harcamayın. Geleceğin inşasına bir tuğla da siz koyun. Karamsarlığı bırakın.
Bu köşe yazısı 18.03.2024 tarihinde Nasıl Bir Ekonomi Gazetesi'nde yayımlandı.
Fatih Özatay, Dr.
25/12/2024
Güven Sak, Dr.
24/12/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
23/12/2024
Selin Arslanhan
23/12/2024
Burcu Aydın, Dr.
21/12/2024