TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
İstanbul Sanayi Odası’nın (İSO)… Yok yok, geçen hafta sonu meşhur olan İSO toplantısından söz etmeyeceğim. Hem eski bir Merkez Bankası çalışanı hem de ekonomimizin içine düştüğü duruma son derece üzülen bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak o toplantıda olan bitenin ibretlik olduğunun altını çizerek geçeyim. Bir de neden ekonomimizin bu durumda bulunduğunu gayet güzel biçimde ortaya koyan bir toplantı olduğunu belirtmekle yetineyim.
İSO Temmuz ayı Türkiye İmalat Satın Alma Endeksi (PMI) verisini açıkladı. Endeks, bir dizi göstergenin bileşimi olarak hesaplanıyor. Yeni siparişler, istihdam, satın alma stokları, tedarikçilerin teslim süresi ve fabrika çıkışları gibi göstergeler bunlar. Son beş aydır endeks değeri, imalat sanayi faaliyet hacminde azalmaya işaret eden 50 değerinin altında seyrediyor. İSO, yayınladığı duyuruda, Temmuz ayındaki değerin (46,9), hem Haziran ayındakinden daha düşük olduğuna (48,1) hem de Mayıs 2020’den bu yana en belirgin yavaşlamayı gösterdiğine dikkat çekiyor.
Kısacası, ekonomide belirgin bir yavaşlama olduğuna/olacağına dair sinyaller (ya da tahminler) gelmeye devam ediyor. Daha önceki yazılarımda ele aldıklarımı tekrar belirteyim: OECD haftalık ekonomik faaliyet hacmi göstergesi, elektrik tüketimi ve IMF’nin 2022-23 Türkiye büyüme tahminleri. Yılın sonuna doğru yavaşlamanın ekonomik daralmaya dönüşmesi de ihtimal dahilinde ve bu ihtimal düşük değil.
Hiçbir ülkede seçim yaklaşıyorken işbaşındaki yönetimin kabul edebileceği bir gelişme değil ekonominin daralması. Türkiye’de ise hiç mi hiç istenilir bir durum olmadığı ortada. Bu çerçevede, ekonomideki faaliyet hacminin tekrar artırılmak isteneceği açık. Bir de üç haneye doğru giden bir enflasyonist süreç yaşamakta olduğumuz dikkate alındığında, öncelikle tüm maaş ve ücretlere bayağı bir artış yapılacağı anlaşılıyor en geç Ocak başında. Kredi musluklarının yine sonuna kadar açılması ve kamu harcamalarının yüksek tempoda artırılması da eş anlı olarak gündeme gelecektir. Elbette kamunun belirlediği mal ve hizmetlerin fiyatlarındaki artış oranlarının düşük tutulmasına da çalışılacaktır.
Dış koşullar uygun olsaydı ve enflasyon düzeyi makul bir düzeyde dalgalansaydı, bu tür bir politikayla seçim öncesinde ekonomiyi canlandırmak mümkün olabilirdi. Oysa ihracat yaptığımız ülkelerin önemli bir kısmının ekonomilerindeki faaliyet hacmi ya çok yavaşlıyor ya da daralıyor. İhracat artışı açısından olumsuz bir dönem söz konusu. Azan enflasyon, tüketicinin satın alma gücünü sürekli azaltıyor. Ücret ve maaşlara yapılacak artışlar, ne kadar yüksek olsalar da, birkaç ay sonra enflasyonla satın alma gücünün eskisinden daha da kötü bir düzeye düşmesi söz konusu. Bu tabloya bir de artan döviz talebini ve aynı ölçüde artmayan (hatta azalan) döviz arzını ekleyin. Sözünü ettiğim türden bir seçim öncesi ekonomi politikasının ekonomiyi canlandırma anlamında başarı şansının oldukça düşük olduğu ortaya çıkar.
Bu köşe yazısı 02.08.2022 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.