TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Daha önce ilkim değişikliğinin fiyat istikrarına ve finansal istikrara ilişkin yaratabileceği sorunları tartışan iki önemli rapordan söz etmiştim. Bolton ve diğerlerince yazılmış ve 2020’de Uluslararası Ödemeler Bankası (BIS) tarafından yayınlanmış raporda, iklim değişikliğinin hem büyük fiziksel riskler oluşturacağının hem de geçiş dönemine ilişkin riskler yaratacağının altı çiziliyor. Fiziksel riskten kasıt, su baskınları, büyük yangınlar gibi riskler. Geçiş dönemi riskleri ise iklim değişikliğinin etkilerini azaltmak için düzensiz biçimde alınan önlemlerin oluşturduğu riskler.
Hem bu rapor hem de Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) Eylül 2021’de yayınladığı rapor ağırlıklı olarak geçiş dönemine ilişkin risklere odaklanıyor. Bunların başında bazı varlıkların, geçiş sürecinde değersiz varlık haline dönüşmeleri geliyor. Değersizleşmenin bir nedeni olarak daha düşük bir karbon salınımına geçiş için alınacak önlemler gösteriliyor. Mesela kömüre dayalı bir enerji üretim tesisinin üretim yapması yasaklandığında bu varlığa sahip bir bilanço sarsıntı geçirecek. Ya da bu varlığı teminat olarak gösterip kredi alınmışsa, krediyi veren kurum bu gelişmeden olumsuz etkilenecek. Değersizleşmenin başka nedenleri de olabilir: Tüketim ve yatırım tercihleri değişebilir ya da düşük karbon salınımına geçiş için geliştirilen yeni teknolojiler mevcut teknoloji ile üretim yapan tesisleri derinden etkileyebilir. Süreçte varlık fiyatlarında büyük dalgalanmalar yaşanabileceğinin de altını çiziyor bu raporlar. Geçiş sürecinin önceden iyi planlanmaması ve dolayısıyla düzensiz bir şekilde gelişmesi durumunda bu risklerin katlanması bekleniyor.
Bu çerçevede, finans sistemi düzenleyen ve denetleyen kurumlara önemli bir rol düşüyor. Bu riskleri dikkate alacak yeni modeller geliştirmeleri gerekiyor. Her iki rapor da iklim değişikliğine ilişkin risklerin yaratacakları etkilerin geçmiş verilerde gözlenen ilişkilerden yola çıkarak öngörülmesinin mümkün olmadığına dikkat çekiyorlar. Ne var ki, finansal istikrarla ilişkili kurumların yaptıkları analiz modelleri, modellerde yer alan değişkenler arasında geçmişte gözlenen ilişkilerden yararlanırlar. Oysa geçmişte böyle bir olay yok. Bu durumda yeni tekniklere ihtiyaç var. Ön plana çıkan senaryo analizleri. Ancak ortadaki belirsizliklerin büyüklüğü oluşturulabilecek senaryoların ne ölçüde gerçekçi olacağı hakkında şüpheler yaratıyor. Ek olarak tekil ülke çözümlerinin yeterli olmayacağı gerçeği, dolayısıyla uluslararası işbirliği gereği var. Bunlar senaryolara nasıl dahil edilecek? Tartışılan bir diğer alt başlık ise, finans kurumlarının sahip olmaları gereken en düşük sermaye yeterlik oranı gibi finansal istikrara ilişkin oranlar hesaplanırken, çevre dostu (yeşil) varlıklara ödül katsayıları mı verileceği yoksa çevreyi kirleten varlıklara ceza katsayısı mı uygulanacağı. Tüm bu zorluklara karşın, finansal istikrara ilişkin yapılabilecekler fiyat istikrarına ilişkin yapılabileceklere kıyasla daha net gibi görünüyor. Bu başlığı da bir sonraki yazıda ele alacağım.
Meraklısı için sözünü ettiğim raporların künyeleri şöyle: