TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Dün bir mektup aldım. İmza yerine 'krizine kadar cari açıkçı' rumuzu kullanmış. Üslubu Ankara'da mukim ve iktisat profesörü olan yakın bir arkadaşımı işaret ediyor; o kadar işin arasında sabah sabah bana kahkaha attıracak birkaç kişiden biri o çünkü.
Mektubun kahkaha kısımları bir tarafa, ciddi kısmında 'krizine kadar cari açıkçı' dostumuz 30 Kasım tarihli 'açık pozisyon açısından sonuç ne?' başlıklı yazımın son bölümünden kısa bir alıntı yapmış: " Bu bulguların çoğu olumlu bir gelişmeye işaret ediyor. Ancak, yine bu çalışmaların işaret ettiği kırılganlık kaynağı çok önemli. Çoğu şirketimiz, kur sıçramalarına duyarlı. Bu duyarlılık azalmakla birlikte hâlâ önemli bir düzeyde." Sonra da soruyor:
"Merak: Özel sektörün yabancı para cinsinden borcu 100 milyar dolar. Bir o kadar da kamunun var. Cari açığı sıfırlayacak reel devalüasyon oranı yüzde 20 olsa, bu borçların lira karşılığı (reel olarak yaklaşık) yüzde 20 artmış olacak. Şirketler kesiminin kur sıçramalarına duyarlılığı dikkate alındığında bu kesimi vurmayacak mı kur sıçraması?"
Sabaha kadar çalışıp, günün ilk ışıklarıyla uykuya dalan dostum anlaşılan rüyasında 'ölümüne kadar düşük faiz-yüksek kurcular'la mücadele etmiş; erken uyanmış. Bu nedenle verdiği rakamlarda bir miktar hata olabilir, âdetidir; ama kontrol etmedim. Artık günahı boynuna. Kaldı ki önemli olan işin özü.
Biraz da işin kolayına kaçmış. Liranın reel olarak yüzde 20 değer kaybetmesi için, kurun hangi düzeye sıçraması gerektiğini belirtmemiş. Yüzde 50 mi, 40 mı? Ama ne?
Şüphesiz şu da var karşı görüş olarak:
Zaman içinde lira bu kadar değerlenmeseydi, ana eğilim olarak bu değerlenmenin süreceği beklenmeseydi, bu kadar yabancı para cinsinden borçlanma özendirilmemiş olurdu.
Bakın (daha önce defalarca bu köşede yer alan) bazı noktaları birbirine bağlarsanız ne çıkıyor: Uygulanan program çok güçlü bir istikrar ve yapısal dönüşüm programı ise, dışsal şokların yokluğunda güven son derece artıyor. Ana eğilim olarak kurlar ve reel faiz düşüyor. Ama başlangıçta reel faiz çok yüksek bir düzeyde olduğu için, düşüş eğilimi sürse de geldiği düzey hâlâ yüksek oluyor.
Reel faizi daha hızlı düşürmek niyeti olsa bile, 'yine cıvıttılar' beklentisi ile artan risk primi nedeniyle reel faizlerin aksine artması tehlikesi var. Bu koşullar altında reel faizin 'sıcak para' girişini özendirmeyecek bir denge düzeyine gelmesi vakit alıyor. Bu denge noktasına oldukça yaklaşılmıştı 2006'nın ilk aylarında. Yediğimiz dış şok nedeniyle uzaklaştık tekrar.
Kıssadan iki hisse: Faizlerin mümkün olduğu kadar hızla ineceği bir ortamı yaratmak (dış dünyadaki gelişmeleri etkilemek dışında) elimizde. Kur ve ve faizlerde çalkantı görülmesi olasılığını yok edersek (siyasi gerginlik yaratmazsak) faiz indirimine başlanılması için her türlü koşul var. Bu birincisi. Sıcak para açısından nötr bir faiz dengesine doğru ilerlemek zaman aldığından, bu zaman zarfında da ekonomi her türlü şoka açık olduğundan, düzenleme ve denetim otoritelerinin çeşitli kesimlerin döviz cinsinden aldıkları riskleri sınırlamaları gerekir. Bu da ikincisi.
Bu köşe yazısı 22.02.2007 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.