TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Dün, mart ayında tüketici enflasyonunun yüzde 16,2 olduğu açıklandı. Ekim 2019’dan bu yana neredeyse kesintisiz bir yükseliş var enflasyonda. Son olumsuz gelişmelerden önce, enflasyonun mart ve nisan aylarında yükselmesi bekleniyordu. Tepe noktasının yüzde 17 civarında olacağı düşünülüyordu. Genel kanı, ikinci yarıda enflasyonun belirgin biçimde düşeceği yönündeydi. Mart ayı enflasyonu, dolayısıyla, beklentilerle uyumlu. Buna karşılık, son kur şoku, bundan sonraki gelişmelerin daha önce beklenenden farklı olması riskini yarattı. Hem enflasyonun tepe noktası daha yukarıda oluşacak hem de enflasyonda azalma süreci bir miktar ötelenecek. Elbette mevcut koşullar altında.
‘Mevcut koşullar altında’ vurgusu gerekiyor, çünkü sık sık değişiyor o koşullar. Hem de önemli ölçüde. Böyle bir ülkede ileriye yönelik sağlıklı öngörü yapmak zor. Yıllar önce TCMB’de ilk işe başladığımda, Araştırma Genel Müdürlüğü’nde ekonomik modeller oluşturarak onların yardımıyla ileriye yönelik öngörüler yapmakla sorumlu bir birimin başındaydım. Sevgili Hocam, o zamanki Başkan Yardımcım Hasan Ersel ‘expost forecaster (olup bittikten sonra öngören)’ olarak takılırdı bana. Gerçi bugünlerde ‘olup bittikten sonra öngören’ olmak da zorlaştı. “Enflasyon şu kadar oldu, şöyle gelişecek” falan diyecek olsanız, mesela böyle bir tweet atsanız, “hangi enflasyon, çarşı pazarda…” mealinde hiddetli yanıtlar almak riskiniz çok fazla. Bir benzeri, büyüme tartışmalarında da yaşanıyor.
Türkiye’nin riskini düşürmeyi amaçlayan kapsamlı bir ekonomik programın içermesi gereken unsurlara sık sık değiniyorum. Geçen pazartesi ‘hemen yapılabilecek iki şey’den söz etmiştim. İlki, para politikası hakkında TCMB Başkanı dışında kimsenin konuşmamasıydı. İkincisi de TCMB Başkanı’nın görevden alınmasını zorlaştıran yasal değişikliler yapılması gereğiydi. Bir üçüncüsü, az önce belirttiğim hiddetli tepkiler ile ilgili. Verilerin doğruyu yansıtmadığı algısını biran önce değiştirmek gerekiyor. Bunun bir yolu, bir önceki TÜİK Başkanı’nın (vekilinin) attığı şeffaflık adımlarını sürdürmek ve daha da güçlendirmek. Dikkat edilirse bunlar kolaylıkla yapılabilecek işler. Keza, daha önce para, maliye ve finansal istikrar politikalarına ilişkin bu köşede ‘hemen yapılabilecekler’ listesinde yer alanlar gibi.
Aman yanlış anlaşılmasın. ‘Ne sihirli çözümler buldum’ falan demiyorum. Üç aşağı beş yukarı, çoğu yorumcunun belirttiği çözüm paketleri de benzer unsurlar içeriyor. Sorun da burada zaten: Riski azaltıcı bu kadar ayan beyan çözüm yolları varken neden uygulanmıyorlar? Uygulanmadıkları gibi çözüm arayışlarını daha da artırıcı adımların atılması neden tercih ediliyor?
Bu köşe yazısı 06.04.2021 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.
Fatih Özatay, Dr.
27/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
26/11/2024
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024