TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Dün Citigroup için olan bu kez İsviçre kökenli UBS için oldu. Ekim ayında UBS 4 milyar ABD Doları tutarında finansal varlığını zarar hanesine yazmıştı. Bilançosunda taşıdığı değerlerin aslında değer olmadığını ilan etmişti. Sonra aralık ayında 10 milyar dolarlık daha değersiz varlığa sahip olduğunu açıkladı. UBS bilançosunu yeniden değerledikten sonra bir kez daha değerlemeye karar verdi. Citigroup da aynısını yapmıştı. Ama benzerlik bununla da sınırlı kalmadı. Sonra yeniden sermayelendirme için UBS de aynı Citigroup gibi "memleket fonları"na (sovereign wealth funds) döndü. Citigroup yeniden sermayelendirme için Abu Dabi'ye yönelmişti. UBS'in yeniden sermayelendirmesini ise Singapur'un "Kamu Yatırımları Şirketi" (Government Investment Corporation) ile ismi açıklanmayan bir Ortadoğu kökenli yatırımcı gerçekleştirdi. Bu da güzel değil mi? Belki yine aynı kaynaktır. Hadisenin ilginç olan tarafı galiba şurada: Ek zarar açıklaması ve yeniden sermayelendirme açıklamasına piyasa aktörleri pek az tepki gösterdiler. Neden? Bu sürecin bize bir etkisi olur mu? Olur. Meraklıları aşağıya bekleriz, efendim. UBS ek zarar açıklamasını yaparken aynı anda 11.5 milyar dolarlık yeniden sermayelendirme operasyonunu da açıkladı. Bunun 9 milyar dolarını Singapur hükümeti tarafından kontrol edilen Kamu Yatırımları Şirketi karşılayacaktı. Sermayelendirme aynı Citigroup'ta olduğu gibi hisse senedi ile değiştirilecek tahvil vasıtasıyla yapılacaktı. Böyle bakarsanız ortada, İsviçre bankasının sağlığı açısından ciddi bir problem görünmüyordu. UBS hissedarları, ellerindeki hisse senetlerini satmaya koşmadı. Öyle ya, UBS zarar etmişti. Ancak her tür bilanço hasarına karşı en iyi şok emici sermayeydi. Ve bakınız UBS sermaye artırıyordu. Bankacılık krizi sonrasında, iktisadi aktivitenin yeniden canlanmasının zamana yayılmasına neden olan en önemli faktör yeniden sermayelendirmenin zaman almasıydı. Bakınız UBS ve Citigroup bu işlemi anında gerçekleştiriyordu. Bu iyiydi. Herhalde yatırımcıları rahatlatan da buydu. Lütfen 2001 krizi sonrasında Türkiye'de bankaların yeniden sermayelendirme operasyonunu hatırlayın. Gelin iddia edelim: Eğer o günkü banka rekapitalizasyonu bugünlerde merkez ülkelerinde olduğu hızla gerçekleştirilebilseydi, Türkiye o kadar derin bir daralmadan geçmeyebilirdi. Bakın bu konuda ciddi bir iktisadi analiz daha yapılmadı. Dolayısıyla burada uluslararası bankacılık krizi ile ilgili bir notu öncelikle düşelim: "Memleket fonları"na karşı düşmanca denilebilecek tavırlar kontrol edilebilirse uluslararası bankacılık krizinin finansal sektörde açtığı yaraları sarmak çok da zor görünmemektedir. Petrol üreten ülkelerde bu dönemde biriken fazla tasarruflar, banka yeniden sermayelendirmelerini kolaylaştırmaktadır. "Abu Dabi, bankacılık krizinden çıkış yolunu gösterdi" demek yanlış değildir. Peki, bankaların yeniden sermayelendirmesinin kolaylaşması demek, bankacılık krizinin iktisadi etkileri olmayacak mı demektir? Hayır olacaktır. Türkiye'de dün banka rekapitalizasyonunun zamana yayılarak ve de daralmayı derinleştirerek yapılmış olmasının iki nedeni olduğu söylenebilir. Bunlardan ilki bankalara sermaye olarak eklenecek kaynağı bulabilmektir. O dönemde de aynen hisse senedi ile değiştirilebilir tahvil (HDT) modeli üzerinde çalışılmıştır. Ama yapılamamıştır. Burada ilk marifet o HDT'leri alacak babayiğit bulmaktır. Ancak bankaların yeniden sermayelendirilmesi için bu şart gerekli olmakla birlikte yeterli değildir. İkinci neden ise yeniden sermayelendirmenin sonucuna katlanmaktır. Yeniden sermayelendirme için önce zararı aslanlar gibi yazmak gerekir. Sonra da yazılan zararı oluşturan kredi ve menkul değerler için yargısal süreç başlatılabilmelidir. Bu başlık iki alt şartı daha önvarsaymaktadır. Öncelikle bu bir servet değişimine imkân sağlayacak adımı atabilme cesaretini gerektirmektedir. İkinci olarak ise hukuk sisteminin bu temizlik operasyonuna yardımcı olması gerekir. Sonuçta mevcut hukuk sistemimiz ile tahsilat yapmanın zorlukları Türkiye'de sağlıklı bir banka yeniden sermayelendirmesi sürecinin yolunu tıkamıştır. Hukuk sistemimiz banka yeniden sermayelendirmesini zora sokarak iktisadi daralmayı derinleştirmiştir. Bunu böylece bilmekte fayda vardır. Şimdi müsaadenizle Batı'daki duruma bir bakalım: Banka yeniden sermayelendirmesi için kaynak Doğu'da vardır. Batı'da bankacılık krizine yol açan süreç, Doğu'da tasarruf dağlarının birikmesine neden olduğu için aslında şanslıyız. Bu, yazımızın başındaki sonuçtur. Gelelim ikinci hadiseye.. Son dönemde, zarar yazılan kredilerin menkul kıymetleştirilmiş olması, hukuk sistemi ile ilgili olası maliyeti iyice azaltmıştır. Öyle ya, kredi tahsilatı ile karşılaştırıldığında, menkul kıymetlerin tahsilatı daha kolaydır. Bu nedenle, bütün bu sürecin tek bir kaybedeni olabilir: Son dönemde menkul kıymetleştirilen gayrimenkul kredilerini kullanarak ev sahibi olanlar. İşte global ekonomik etkiyi yaratacak olan da budur. ABD Hazine Bakanı'nın yeni planı tam da bu nedenle onlarla alakalıdır. İsterseniz ona da bir bakalım. Bizim gibi ülkeler açısından hadiseye bakarken nasıl bir perspektif gerekir? Unutalım dolaylı etkileri; doğrudan olanlarına bakalım. Fitch'in kredi notumuzu YTL ve yabancı para cinsinden asimetrik değerlendirmesini haklı çıkartacak bir resim var ortada. Birincisi, yeniden sermayelendirilen bankaların risk iştahı geçmişe göre azalmış olacaktır. Bu bizim için azalan fon akımı demektir. İkincisi, Doğu'da fonların ilk akacağı yer Batı'daki yeniden sermayelendirme olacaktır. Bu pastadaki payımız Batı bankalarının yeniden sermayelendirme ihtiyacı ile yakından alakalıdır. İhtiyaç arttıkça, bize ilk kaynaktan düşebilecek pay sınırlanacaktır. Bakalım günler neler getirecektir.
Bu köşe yazısı 14.12.2007 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024