TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Geçenlerde “Kalkınma, bundan böyle artık bir veri yönetimi meselesidir.” demiştim. Bugün ise “Peki, yeni teknolojiler alanında mesafe almak isteyen, yarışta geri kalmama konusunda kararlı gelişmekte olan ülkeler, işe nereden başlamalı?” sorusuna odaklanmak var aklımda. Öyle ya, yeni teknolojiler konusunda mesafe almak için somut stratejiler belirleyeceğiz, bizim memlekette daha fazla unicorn olsun diye plan yapacağız, yeni teknoloji şirketleri çıksın isteyeceğiz bu topraklardan, bugünden yarına adım atacağız? Peki, işe nereden ve nasıl başlayacağız?
Diyelim Birleşik Arap Emirlikleri gibi Yapay Zeka Bakanlığı kurdunuz? Ne yapacaksınız? Sarı taksi direnişini, her alanda dönüşüme doğal olarak direnen eski rejimin “kazanılmış hak sahipleri”nin şikayetlerini izale etmek için ne yapacaksınız? O direnişi kabul edip, önünde boyun eğmek demek, yarını bugüne feda etmek demek esasen. Türkiye, teknoloji yarışında geride kalsın demek sonuçta. Öyle mi yapacağız? Yoksa bir yol mu bulacağız? Bir yol bulmak zorundayız.
Yapay Zeka, neden, bizdeki, Gençlik ve Spor ile Kültür ve Turizm Bakanlığının bileşkesi bir bakanlığın sorumluluğunda?
Madem somut bir hadiseden bahsediyoruz, doğrusu, soruyu da somut bir biçimde formüle etmekte fayda var: İngiltere’de, Yapay Zeka Ofisi hangi bakanlığın içinde? Hiç merak ettiniz mi? Ben bu hafta sonu merak edip baktım. İngiltere’de, Yapay Zeka Ofisi, “Dijital, Kültür, Medya ve Spor Bakanlığı (Department for Digital, Culture, Media and Sport)” içinde yer alıyor. Hoppala paşam, Malkara Keşan gibi geliyor ilk anda akla ama bakın kazın ayağı hiç de öyle değil.
Önce Dijital, Kültür, Medya ve Spor Bakanlığı’ndan başlayayım. Burası, bir nevi, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın bileşkesi gibi bir bakanlık. Bakanlık web sitesinde, bakanlığın görevi, büyümeyi desteklemek, milletin yaşamını zenginleştirmek ve ülkeyi dışarıda tanıtmak olarak anlatılıyor. Yapay Zeka Ofisi de bu bakanlığın içinde yer alıyor. Ayrıca teknoloji şirketlerini güçlendirmekte bu bakanlığın görevleri arasında yer alıyor. Sanki yenilikler sürecinde milletin yaratıcı enerjisini tetiklemekle görevli bir bakanlık karşımızdaki. Öyle diyorlar zaten: Yaratıcılıkla ilgili tüm meseleler, bizim bakanlıkta diye anlatıyorlar. Ama bence hakikat burada yatmıyor. Hakikat, kazanılmış haklar direnişini bertaraf etmekle alakalı gibi geldi bana doğrusu.
TOBB ETÜ Yapay Zeka Mühendisliği Bölümünün amacı bu ülkede mühendisliği değil, mühendislik dışı alanları dönüştürmektir
Bu bana üç açıdan ilginç geldi sanırım. Birincisi, bir süreden beri üzerinde düşündüğüm bir konuda son derece yol gösterici oldu bu bilgi. Bu yıl, yöneticiliğini yaptığım, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi (TOBB ETÜ)’nde Türkiye’nin ilk Yapay Zeka Mühendisliği programını Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK)’nun yakın desteği ile açtık ve hatta ilk öğrencilerimizi de aldık.
Yapay Zeka Mühendisliği ile bizatihi, mühendislik alanında bir değişimi tetiklemeye çalışmıyoruz, tam tersine, iktisat, işletme, psikoloji, tıp, siyaset bilimi, uluslararası ilişkiler, güvenlik, mimarlık, şehir ve bölge planlama ve hukuk gibi mühendislik dışı alanlarda şekillenmeye başlayan değişime, müfredatımızı ve üniversitede sınıf dinamiklerini değiştirerek, yön vermek, katkıda bulunmak istiyoruz. Nedir? Yeni teknolojilerin getirdiği değişim, mühendislik alanında değil, mühendislik dışındaki alanlarda oluyor, olacak. Bu nedenle Yapay Zeka Mühendisliği Bölümü’nün ilk anabilim dalı YÖK’ün desteği ile Finans alanında oldu. Bunu şimdi Tıp ve Akıllı Şehirler takip edecek.
Dönüşecek sektör ve alanları dönüşüme direnişin değil, dönüşümün parçası yapmak gerekir
Buradan geleyim ikinci noktaya, yeni teknolojilerin içerdiği dönüşüm dinamiğini hayata daha süratli aktarmak için, dönüşecek sektör ve alanları daha süratli bir biçimde dönüşüme hazır hale getirmek önem taşıyor. Eğer böyle yapmazsanız, en hızlı dönüşme potansiyeli olan sektörler ve alanlarda kamu idaresi, dönüşümün değil, statükonun sesi haline geliyor. İdarenin kendisi dönüşümü zorlaştırıyor.
Dolayısıyla memleketinizde en hızlı hangi sektörde, hangi alanda dönüşüm potansiyeli görüyorsanız, hangi alandaki dönüşüm ve değişim iktisadi kalkınmaya en büyük katkıyı sağlayacaksa, yeni teknolojilerden sorumlu bakanlığında aynı konuya bakıyor olmasında fayda var. Yoksa ne oluyor? Sağ elin ne yaptığından sol elin farkında olmadığı bir kakofoni ortaya çıkıyor. Doğrusu ben, teknolojik yenilikler sürecinden Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Gençlik ve Spor Bakanlığı karması bir bakanlığın sorumlu olmasının Uber konusundaki manasız tartışmayı daha rahat yönetmek için de son derece faydalı olduğu kanaatindeyim.
Dönüşüm dışarıdan gelirse yabancı ve ürkütücü, içeriden gelirse yerli ve milli olur
Bu da sanırım beni İngiltere’deki düzenlemeyi neden ilginç bulduğuma dair üçüncü tespitime götürüyor. Yeni teknolojilerin önünü açma konusundaki sorumluluğu ekonomi ve sanayi gibi bakanlıklara verdiğinizde, milletin dönüşüme “içeriden” değil, “dışarıdan” bakmasına neden oluyorsunuz. Dönüşüm doğal bir süreç olmaktan çıkıp, alıştığımız hayata yabancı, bir nevi, gezegen dışı bir yaşam formu gibi algılanıyor. Halbuki, olup bitenin teknolojik değişimle gelen son derece doğal bir süreç olduğunu vurgulamak önem taşıyor. O vakit, milletin hadiseye “şimdi benim başıma neler gelecek” diye değil, “ben bundan nasıl yararlanacağım” diye bakmasını kolaylaştırmak mümkün oluyor sanki. En azından, dönüşecek sektör ve alanlardan sorumlu olan idareler, dönüşüm sürecini yönetmekten de sorumlu oluyorlar.
Şimdi Türkiye’de biz bu yeni teknolojilere nereden nasıl intibak edeceğiz diye düşünürken aklımızda bulunsun istedim. Süreci, dış kapının mandalı bir yeni idare ile değil, içeriden yönetmek doğrusu bana çok daha akıllıca geliyor.
Yapılması gerekenleri yapmıyor olmamızın mantıklı ve makul bir nedeni var mıdır? Evet vardır
Bu konu neden önemli? Geçenlerde bir yabancı dostum bana, “Yapılması gerekenler belli, alınması gereken tedbirler ortada, seçime daha zaman var, neden Türkiye’nin siyasetçileri dört başı mamur bir iktisadi istikrar paketini ortaya koyamıyor? Bu rasyonel değil” dedi. “Yanılıyorsun”, diye cevap verdim. “Yüzde elli - yüzde elli ortadan ikiye bölünmüş bir toplumda hiçbir aklı başında siyasetçi yapısal reform paketi uygulayamaz” Yanılıyor muyum?
İktisadi istikrarın gerekleri ile yeni teknolojilere uyum ve yapay zeka çağında mesafe almak, kalkınmanın bir veri yönetimi hadisesi olduğunu idrak edip, bu alanda mesafe almak için hemen harekete geçmek hep birbirlerine bağlı hadiseler. Kriz karşısında, siyaseten, pansuman tedbirinden başka uygulanabilir çare bulamayanların, yeni teknolojiler çağında önümüzü açmak için de adım atabilmesi ne yazık ki mümkün değil bana sorarsanız. Hadisenin litmus testi Uber meselesi oldu bana sorarsanız.
Bugün içinde olduğumuz patinaj hali 1990’lı yılları çok hatırlatıyor bana, ama o gün, meseleleri halının altına süpürmenin bile bugün gıpta ile hatırlanması gereken bir yordamı, bir raconu, bir zarafeti, bir ilkesi vardı doğrusu. Yanlışı yapanlar, yanlış yaptıklarının son derece bilincinde oldukları için en azından bir ürkeklikleri, bir utangaçlıkları olurdu hadise üzerinde konuşurken. Şimdi yok.
Bu köşe yazısı 19.11.2019 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.
Fatih Özatay, Dr.
27/12/2024
Fatih Özatay, Dr.
25/12/2024
Güven Sak, Dr.
24/12/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
23/12/2024
Selin Arslanhan
23/12/2024