TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Bahsetmek istediğim fay hatları nedir? Kült gruplarla neyi kastediyorum? Sanırım bu konuda birkaç örnek verdikten sonra konuşmak çok daha iyi olacak. Önce bilinen ve Türkiye’de de takipçisi olan bir kült gruptan bahsedeyim isterseniz. Adına belgesel çekilen Osho Hareketi (Osho Movement) hakkında çıkan onca sansosyonal haberlere karşın hâlâ takipçi bulmaya devam ediyor. Gerçek ismi Chandra Mohan Jain olan 1989'dan sonra ise Osho olarak tanınan, Hint kült liderinin kurduğu tarikatımsı örgüt Osho olarak tanınıyor.
Osho’nun tarikatını Hindistan'daki aşramdan ABD'nin Oregon eyaletine taşıyarak binlerce müridiyle devasa bir komün kurdu. Özel güvenlik gücü ile korunan çiftliğinde, Hint mistisizmi ile süslediği söylemi ve özgür seks seansları düzenlediği ritüeller ile dünyanın birçok yerinden müritler topladı. Genelde zengin, paralı ve statü sahibi insanları cezbeden Osho’nun Türkiye’den bile birçok müridinin olduğu düşünülüyor. Osho ve kurduğu kült topluluğunu anlatan “Wild Wild Country” adlı belgesel, film ve dizi izleme sitesi Netflix’te yayınlandı. Belgesel, beş yıllık bir süre içinde topluluğun karıştığı hukuki davalar, yerel halkla yaşanan gerginlikler, cinayete teşebbüs, seçimlere hile karıştırma, silah kaçakçılığı, taciz ve tecavüzler hatta ABD tarihinin en büyük biyolojik terör saldırılarından biri olarak görülen toplu zehirleme vakası gibi pek çok olayı belgeler ve tanıklarla orta koydu. 1990'da ölümünün ardından Osho’nun hâlâ onlarca kitabı basılmaya devam ediyor. Türkiye’deki facebook sayfasının yaklaşık 200 bin takipçisi bulunuyor...
Kült gruplar için anlatmak istediğim diğer bir vaka ise, Cennetin Kapısı (Heaven’s Gate) topluluğudur. Cennetin Kapısı Hareketi, Bonnie Lu Nettles (1927-1985) ve Marshall Herf Applewhite (1931-1997) tarafından kurulmuştur. Kendilerini “Guinea ve Pig”, “Bo ve Peep”, “Do ve Ti”, “The two” (ikili) gibi isimlerle tanıtan ikili 1972 yılında, Nettles’ın hemşire olarak çalıştığı bir hastanede tanışmıştır. Kısa sürede yakın arkadaşlık kuran ikili, Tanrı’nın bir amaç uğruna kendilerini bir araya getirdiğine inanmaya başlamıştır. 1973 yılında mistik bir tecrübe yaşadıklarını ve "Vahiy Kitabı"nda bahsedilen “iki tanık”ın kendileri olduğunu iddia etmişlerdir. Görevlerinin İncil’in eski dilini modern anlayışa uyarlamak olduğunu düşünen ikili, tıpkı İncil’de geçen iki tanık gibi öldürüleceklerini ve göğe yükseltileceklerini ileri sürmüştür. Yaşadıkları hastalık ve bazı krizler nedeniyle topluluk uzun bir süre geri çekilmek zorunda kalır. 1995 yılında New Mexico’ya, 1996 yılında da San Diego’ya yerleşirler.
26 Mart 1997'de Kaliforniya'da San Diego'da milyon dolarlık yüzme havuzlu ve tenis kortlu bir malikanede mor örtüler içinde 39 erkek ve kadın cesedi bulundu. Kurbanların hepsinin yaş ortalaması 18-24 arasındaydı. "Aynı şekilde giyinmişlerdi, hepsi yüzüstü pozisyonda uzanmıştı ve yan yana uyuyormuş gibi dizilmişlerdi." Takip eden haftalarda, rahatsız edici ayrıntılar ortaya çıktı. Anlaşıldı ki "Arınma" sürecinin bir parçası olarak toplu hâlde intihar etmişlerdi. Arkalarında bıraktıkları notta sonraki evrimsel düzeye ulaşmak için bedenlerini fiziksel kapının arkasına bıraktıklarını yazmışlardı. Kültün lideri olan 66 yaşındaki Marshall Applewhite, takipçilerine kuyruklu yıldız Hale-Bopp'u takip eden bir UFO'nun, grubun bedenlerini uzak uzaya veya "Tanrı'nın Krallığı"na taşıyacağını söylemişti...
Son yirmi yılda yıkıcı kült fenomeni muazzam bir sosyal ve politik öneme sahip bir soruna dönüştü. Birleşik Devletler'de şu anda üç milyondan fazla insanı barındıran yaklaşık üç bin tahrip edici kült topluluk olduğu tahmin edilmektedir.
***
FETÖ’den, sahte peygamber Evrenesoğlu’na Oktar’dan Osho tarikatına kadar Türkiye’de de aslında birçok kült hareketi vardır. Onları geleneksel yapılardan ayıran en önemli özelliklerinden birisi kültlerin sekülerleşmiş topluluklar ya da bireysel davranış kalıplarının bir yansıması olarak görülmeleridir. Hatta çoğu kez bu grupların kutsal bir referansa sahip olmaları da gerekmeyebilir. Cennetin Kapısı veya Scientolgy gibi kendi kutsallarını kendileri yeniden oluştururlar.
Son 30 yılda giderek artan oranda, Kitabi dinlerin dinî coğrafyalarının kült gruplar tarafından saldırı altında olduğunu görüyoruz. Hayatımızda yaşadığımız teknolojik ve siyasi değişimler yalnız gündelik hayatımızı etkilemiyor dinî tutum ve davranışlarımızı, din algımızı da şekillendiriyor. Değişim o kadar hızlı ki, bundan dinî coğrafyalar da nasibini alıyor. "Dinî coğrafya"yı dinlerin ve dindarların inanç, değer ve kurumsal inşalarının kültürel ve sembolik anlam dünyası için kullanıyorum.
Resmî dinler hızla takipçi kaybederken, kültlere ilgi neden bu kadar çok artıyor? Bu tamamen kültlerin ne vadettiğiyle ilgili aslında. Her şeyin çok hızlı tüketildiği ve her şeyin ulaşılabilir olduğu teknoloji çağında kültler, inanlara “farklı olmayı”, kimsenin ulaşamadığına ulaşmayı, ayrıcalıklı olmayı vadediyor. Toplumun genelinden farklı düşünmek bir ayrıcalık olarak kabul ediliyor. Bu yüzden toplumun elit ve ekonomik olarak daha zengin kesimleri kültlere daha çok ilgi gösteriyor. Maddi doyumun tatminsizlik oluşturduğu nesillere alternatif bir maneviyatçılık sunuyorlar. Dinlerin haram-helal sınırları olmadan Tanrı ile iletişim kurabilecekleri bir yol öneriyorlar.
Biz de bazıları mucizeleri inkâr ederek sözüm ona daha rasyonel açıklamalarla gençleri iknaya çalışıyorlar. Kült hareketler ise mucizeden arındırılmış, rasyonel dine karşı hayatın sırlarını keşfedecek "daha mucizevi" bir inanış vadediyorlar! İşin ilginç yanı insanlar rasyonel seçimlerde bulunmuyorlar aksine daha çok sır ve gizemin tarafını seçiyorlar. Modern insanın sekülerleştikçe daha rasyonel olacağı iddiası artık kabul görmüyor. Sinemalarda büyü, sihir, gizem ve mitolojik filmler izlenme rekoru kırıyor.
Neden mi? Teknoloji kullanımı arttıkça birey daha rasyonel olmuyor. Aksine eleştirel düşünceden ve rasyonel düşünceden uzaklaşıyor ve âdeta otomatikleşiyor. Çünkü zekâ veri işlemeyi akıl ise verilerin analitik olarak işlenmesini sağlıyor. Bugün insanlık teknoloji sayesinde çok daha fazla veri işleyebiliyor. Ama bu, bizi daha akıllı kılmıyor. MIT Technology and Self kurucusu Sheryy Trukle göre, beyinlerimiz dijital çağın kısa bilgi akışlarına alıştıkça, basılı materyalleri anlamak ve uzun konuşmalara girmek için gerekli olan derin düşünme becerimiz kayboluyor. Bu nedenler teknik insanlar, hayatın anlamını aramak için daha fazla kültlere bağımlı hâle gelebiliyor. Dijital çağ bizi daha fazla dış kaynak kullanımına itiyor, akıllı telefonlar, bilgisayarlar ve yapay zekâ yazılımlı evler artık olağanlaşmaya başlıyor. Üstelik bu imkâna ilk ulaşanlar da toplumun daha fazla gelir elde eden kesimleri ya da ücretleri yüksek meslek sahipleri. Nicholas Carr, The Shallows: What the Internet Is Doing to Our Brains adlı esrinde bu dış kaynak kullanımının artmasının dikkat kabiliyemizi yitirmemize neden olduğunu söylüyor. Bir tür bilme illüzyonu içinde bırakıyor bizi. Her şeyi bildiğimizi düşünüyoruz ama aslında yüzeysel bilgiye sahip olmanın dışında hiçbir şey hakkında derinlemesine bir bilgiye sahip olamıyoruz. Bu da bizi bildiğini sandığımız şeye daha sıkı inanmaya itiyor. Cehaletimiz inancımız oluyor.
***
Teknoloji ve dijital medya bireyi içinde daha fazla değişken ve aksiyon olan bir dünyaya çekiyor. Bu ise dijital olanın dışındaki dünyayı daha sıkıcı yapıyor. Bu nedenle bireyler uzun süreli eğitime odaklanmakta, eleştirel düşünmekte zorluk çekiyor. Kültlerin sundukları renkli, cazibeli, fantastik ve pornografik dünya bireylere daha çekici geliyor. Resmî dinlerin, Z ve Y kuşağına hitap eden bir dili bulması gerekiyor. Radikalleşme kısmen bu kuşağın heyecan arayan aşırı gençlerini kendine çekmeyi başarıyor. Ama buna karşılık bu aynı zamanda bu kuşağın büyük çoğunluğunun da dinlere karşı mesafe almasına neden oluyor. Bu kısır döngüden de en fazla kültler faydalanıyor.
Din adına süren savaşlar, Orta Doğu’daki çatışmalar, Kiliselerdeki tecavüz sansasyonları dinlerin vaatleri konusunda kafaları karıştırıyor. Dinî geleneğe ilişkin aşırı rasyonelleştirilmiş eleştiriler veya makulü kaybetmiş aşırı batınîleştirilmiş kurtuluş vaatleri aklıselime hitap etmiyor. Ve dünya artık eskisi gibi arkasına sığınabileceğiniz güvenlikli duvarlara sahip değil. Bütün bunlara karşılık insanlığın manevi arayışı ve dünyada çektiği yalnızlık sancısı hiç bitmiyor. Kültler insanın bu arayışına karşı oldukça basit ve yalın cevaplar veriyor. Teknik bilgi ve beceriye sahip ya da derin okumalardan uzak yeni nesil bu sade cevapları tercih ediyor. Bu sadece kült hareketler için değil aslında radikal selefî hareketler için de geçerli. Gambetta Diego, Hertog Steffen’ın DEAŞ’a katılan mühendisleri inceleyen Engineers of Jihad adlı çalışmasında ortaya koyduğu gibi. Belki beşerî bilimleri yeniden düşünmenin vakti geldi gibi. Aşırı dijitalleştirilmiş, manevi ihtiyaçları makul bir din yorumu tarafından doldurulmamış bir eğitim bizi hem kültlere hem de radikal hareketlere karşı daha savunmasız kılıyor. En önemlisi de biz Müslümanları, dijital bir çağda yepyeni problemler bekliyor. Hazır mıyız dersiniz?
Bu köşe yazısı 09.02.2019 tarihinde Türkiye Gazetesi'nde yayımlandı.
Fatih Özatay, Dr.
30/10/2024
Güven Sak, Dr.
29/10/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
28/10/2024
Burcu Aydın, Dr.
26/10/2024
Fatih Özatay, Dr.
25/10/2024