TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Eskiden yalnızca zengin ve malumat sahibi bir azınlık küresel ölçekte çeşitlendirilmiş bir portföy sahibi olma imtiyazına sahipti. Şimdi bu kadar çeşitlendirilmiş bir portföyü taşımak için gerekli kaynağı olmayanlar da küresel portföy çeşitlendirmesine katılabilmektedir.
Geçenlerde Japonya Merkez Bankası İdare Meclisi üyelerinden biri dünyanın döviz dengesini Japon ev hanımlarının idare ettiğini söylemişti. Bu gerçekten de böyle. Japon ev hanımları, geleneksel olarak, ev hesaplarının idaresini üstlenmiş durumdalar. Ve rakamlar ortada. Japonya'da yabancı ülkelerde ihraç edilen tahvillere yatırılan para toplamı 2007 yılının Ocak ayında yaklaşık 250 Milyar ABD Doları tutarındaydı.
Bunlar tasarruf adı altında biriktirilen fonlar. Japonlar, belli bir yılda ellerinde toplanan satın alma gücünün, bir sonraki yıllara aktarmak istedikleri bölümünü, yabancı ülkelerde ihraç edilmiş, yabancı para cinsinden finansal kontratlara yatırıyorlar. Bunlar sokaktaki Japonlar. Öyle fevkalade zengin filan da değiller.
Neden böyle yapıyorlar? İki nedenle. Öncelikle Japonya'da Japon Yen'i cinsinden faiz oranı çok düşük. Yen cinsinden %0,50'lerde bir faiz oranından borçlanıyorlar. Borç aldıkları Yen'i ya ABD Dolarına çevirip % 5,5'larda bir faiz oranına razı oluyorlar. Ya da İzlanda'ya götürüp %15'lerde, Türkiye'ye getirip % 18'lerde bir faiz oranından kazanç elde ediyorlar. İşte bu nedenle, herkes Japon Yen'i cinsinden borçlanıp, Türk Lirasi cinsinden yatırım yapıyorsa, herkes Japon Yen'i satıp, Türk Lirası satın alıyor. Türk Lirası aranıyor, Japon Yen'i istenmiyor. Türk Lirası değer kazanıyor, Japon Yen'i değer kaybediyor. Bu birinci nokta.
İkincisi ise son derece açık. Japonlar Yen cinsinden borçlanıp, başka paralar cinsinden yatırım yapıyorlar. Çünkü yapabiliyorlar. Dün bunu yapacak kurumsal altyapı yoktu ama bugün var. Sokaktaki Japon, Japon ev hanımları, ellerindeki tasarrufu yabancı para cinsinden bir başka ülkede ihraç edilmiş, finansal kontratlara yatırabiliyorlar. Yanlış anlamayın. İyi ya da kötü değil. Durum bu. Gelin bugün bunun manası üzerinde biraz düşünelim ve bu durumu bu hafta Fransa'da olanlarla birleştirelim. Birleştirelim ki, ABD'nin Varlığa Dayalı Menkul Kıymet (VIDIMIK) problemi nelere kadirmiş bir görelim.
Bugünlerde Amerikan finansal piyasalarındaki menkul kıymetleştirme uygulamalarından kaynaklanan ürperti en tepe noktasında. Herkes ortada bir problem olduğunu düşünüyor. Piyasa aktörlerinin ağırlıklı bir bölümünün ortada bir problem olduğunu düşünmesi, o "şey"in zaten olması demektir. Vaziyet tam da böyle görünüyor. Şimdi oturup olası hasar üzerine düşünme ve konuşma zamanı. Genellikle hasar meselesine konu gelince, riskin zaten onu taşıyabilecekler üzerine aktarılmış ve sisteme yayılmış olduğu vurgusu yapılıyor. Bu acaba ne kadar böyle?
Bu hafta Fransa'nın BNP Paribas isimli bankası üç adet yatırım fonunda işlemleri durdurdu. Nedeni gayet basit. İçinde ABD VIDIMIK'ları bulunan bu fonlar son iki haftada %20 değer kaybetmiş. Bu durumda, yatırımcılar, yani Fransız ev hanımları, bu fonların katılma belgelerini satıp çıkmak istemişler. Bu işlem likidite gerektiriyor. Likidite, ancak fonların içindeki bazı varlıkların satılması ile sağlanabiliyor. Bu arada, satış fiyatını tespit için fon değerini bilmek lazım. Fon değerini belirlemenin yolu da, portföydeki VIDIMIK fiyatları. Kimse VIDIMIK almak istemediğinden, onlar elde kalıyor. Onlar elde kalınca fiyatları da olmuyor. Portföydeki VIDIMIK'ın fiyatı belli olmayınca, yatırım fonunun portföy değeri de olmuyor. Portföy değeri yoksa, Fransız ev hanımı'nın satmak istediği katılma belgesinin fiyatı da belirlenemiyor. Banka da çaresiz yatırım fonlarında işlemleri durduruyor. Bloomberg dün hikayeyi tam da böyle anlatıyordu.
Şimdi işte bu BNP Paribas'nın yatırım fonları haberi tam da "Japon ev hanımları hadisesi"ni izah etmektedir. 1990'lı yıllarda uluslararası fon akımları öncelikle kurumsallaşmıştır. Emeklilik fonları ile başlayan bu süreç, şimdilerde, günlük yaşamımızda kullandığımız diğer kolektif yatırım kurumlarına da yayılmaktadır. Sokaktan simit alır gibi; döviz kuru riski taşıyan, kredi riski taşıyan finansal kontratlar alınabilmektedir. 1990'lı yıllarda kurumsallaşan uluslararası fon akımları 2000'li yıllarda "demokratikleşmiştir." Fon akımlarının "kurumsallaşması" aktarımın genellikle kurumsal yatırımcılar kanalıyla olmasını, "demokratikleşmesi" ise toplumun her kesiminden tasarruf sahibinin elindeki fonları dilini, dinini, adetlerini bilmediği, şirketlerinden ise hiç haberdar olmadığı finansal kontratlara aktarabilmesidir. Dün yalnızca zengin ve malumat sahibi bir azınlık küresel ölçekte çeşitlendirilmiş bir portföy sahibi olma imtiyazına sahipti. Şimdi bu kadar çeşitlendirilmiş bir portföyü taşımak için gerekli kaynağı olmayanlar da küresel portföy çeşitlendirmesine katılabilmektedir. Yeni dünyanın "Japon ev hanımları hadisesi" esasen "fon akımlarının demokratikleşmesi" ile örtüşmektedir.
Demokratikleşen fon akımları ne getirir? Bir tek noktayı akılda tutmakta fayda vardır. Herhangi bir çalkantının servet ve dolayısıyla tüketim etkisi umulandan daha fazla olabilir. Likidite daralması ile tüketim daralması atbaşı gidebilir. Böyle bakıldığında, Avrupa Merkez Bankası'nın bankacılık sistemine likidite sağlama kararı daha anlaşılır olmaktadır. Türkiye açısından ise kesinlikle iyidir. Bu dönemde en son ihtiyacımız herhalde daralan ihracat pazarıdır.
Uluslararası fon akımlarının demokratikleşmesi, finansal işlemlerdeki risklerin bir bölümünü o riskleri taşıyamayacak olanlara aktarmaktadır. Yapılması gereken belki de Başkan Bush'un Amerikan gayrimenkul kredi piyasası için söylediğini tüm finansal kontratlara genişletmektir. Başkan, „"finansal okuryazarlığın artırılması"nın, bu tür problemlerin aşılması için önemini daha bu hafta vurgulamıştı.
Zaman değişiyor. Demokratikleşme, finansal piyasalarda da yaygın bir trend haline geliyor. Demokratikleşme yanıbaşında bir dizi idare edilmesi gereken problem de yaratıyor. İyi yönetim, demokratikleşme sürecini güvenli bir biçimde yönetmektir. Maraza çıkması her zaman herkes için kötüdür. Yönetici için de beceriksizlik göstergesidir.
Bu köşe yazısı 11.08.2007 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024