TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Suriye iç savaşı son düzlüğe girmiş görünüyor. Elbette bazı sorunlu cepler var. Zaman zaman düşük düzeyde çatışmalar yaşanıyor. Ancak askeri manada söz konusu çatışmaların Suriye’nin geleceğini stratejik ölçekte etkilemesi zor görünüyor.
Çatışmaların hız kesmesinin ardından, Suriye’nin “siyasi mimarisine” dair bitmez tükenmez toplantılara, tartışmalara, açıklamalara ve temennilere tanıklık edeceğiz. Bu tablonun nedeni, tanıklık ettiğimiz bir iç savaşın “kaos ve travmaları” değil. Ya da insanlık trajedilerinin kanıksanması ve dikkatleri dağıtacak bölgesel hadiselerin bolluğu da değil. Asıl mesele, gelinen aşamada Suriye iç savaşının, geri plana düşerek, “tali” hale gelmesidir.
Bugün Suriye, iç savaşa bulaşmış tüm taraflar için farklı anlamlar taşıyor. Hızla yeni ve farklı politik hedeflerin parçası haline geliyor. Tıpkı pozisyonu değişen, siyasi hedeflerinde Suriye’yi özne olmaktan çıkaran ABD örneğinde olduğu gibi.
Söz konusu değişimin etkisini farklı alanlarda görüyoruz. İlk olarak, Suriye’nin siyasi mimarisinin inşasında ihtiyaç duyulan süre uzamaya devam ediyor/edecek. Yine Esad’ın rolü ve endemik örgütlerin geleceği, iç dinamikler ve gerçeklerden çok Suriye’nin ilişkilendirildiği çıkarlar, hedefler ve stratejilerle belirlenecek.
ABD Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey, DAEŞ’e karşı sürdürülen savaşın birkaç ay içinde sona ereceğini açıkladı. Ardından da “DAEŞ’in yenilgisinin uzun süreli olması demek sadece DAEŞ’in bölgede kalan son konvansiyonel askeri birliğinin yok edilmesi değil, DAEŞ’in uyuyan hücrelerle geri gelmemesi ya da isyancı birliği olarak ortaya çıkmaması anlamına gelmektedir” diye ilave etti.
Bu açıklama, DAEŞ bağlamında ve kendi içinde tutarlı olsa da tek başına ne ABD’nin Suriye’de kalmakta ısrarını ne de PYD/PKK ile ilişkilerini açıklamaya yetmemektedir. Nitekim ABD’nin Suriye’de DAEŞ’le mücadelesinin “tali” hale geldiğini, diğer yetkililerin açıklamalarından, askeri harekâtın gidişatından, Suudi Arabistan gibi mali katkı yapan ülkelerin niyetlerinden anlayabiliyoruz.
Nitekim Ortadoğu Enstitüsü’nde konuşan ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Siyasi İşler Müsteşarı David Hale, ABD’nin Suriye’de üç önceliğinden söz etti. Bunlar, “İran’ın Suriye’deki askeri varlığının engellenmesi, DAEŞ’in bölgeye dönmemek üzere yenilgiye uğratılması ve siyasi çözüm süreci.”
Sözü edilen üç hedef arasında önceliği ve belirleyiciliği baskın olan husus İran sorunu. Yaptırımların sonuç vermesi, İran’ın ABD ve müttefiklerinin istediği gibi “davranışlarını” değiştirmesi ya da “pes” etmesi kısa sürede gerçekleşmeyecek. Ya da Trump’ın siyasi ömrü bu neticeyi görmeye yetmeyecek.
Sonuç olarak, ABD’nin Suriye’yi İran politikasına payanda yapması, Suriye analizlerimizde İran’ı merkeze koymamızı gerektiriyor. Suriye’de müzakerelerin ne kadar süreceğini, siyasi modelin ne olacağını, ÖSO’nun, PKK/PYD’nin geleceğinin ne olacağını bu çerçevede cevaplamamız gerekiyor.
Bu köşe yazısı 16.11.2018 tarihinde Milliyet Gazetesi'nde yayımlandı.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024