TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Geçen hafta radyoda konuşan Fransız Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian, “Beşar Esad savaşı kazandı ama barışı kazanamadı” dedi. İfade Batı kamuoyuna mazeret sunma çabasından öte bir şey değil gibi görünüyordu. Nitekim açıklama farklı yönleriyle sorunlu.
Suriye iç savaşına bütünüyle Esad penceresinden bakmak, sonuçları onun üzerinden okumak gerçekçi olmayabilir. Suriye’de askeri ve politik sürecin asıl sahibi, yürütücüsü Putin, küçük hissedarı ise İran’dır. Doğal olarak, askeri ve politik gelişmelere Putin’in penceresinden bakarak kimin kazandığını analiz etmek daha öğretici olabilir.
Batı’ya karşı sürekli zemin kaybeden, gururu incinen Rusya, Putin’in iktidara gelmesiyle geniş bir coğrafyada karşı hamleye girişti. Yeni dönemin ilk işareti doğrudan kuvvet kullanılarak Gürcistan’da verildi. Ardından, Ukrayna ve Kırım hadiseleri patlak verdi. Putin bir yanda kendi gücünü, kapasitesini, stratejisini denerken, bir yandan da rakiplerinin durumunu test etti. Konvansiyonel olmayan mücadele yöntemlerinin öne çıktığı karşı stratejisinin hiç de fena işlemediğini gördü. Nihayetinde Suriye’ye odaklandı.
Putin, Suriye’de Esad’ın geleceğini garanti altına almaktan çok, Batı dünyasının beklentilerini boşa çıkaracak sonuçlara odaklandı. Rusya’ya göre, başta ABD olmak üzere Avrupalı ülkeler, renkli devrimleri, Arap Baharı’nı kendi nüfuzlarını/ideolojilerini genişletmek, yaymak için etkili ve ucuz bir “yöntem” olarak ele aldılar. Zaman içinde bölgede dengeler değişti. Öngörülemez siyasi ve askeri gelişmeler Batılı müttefikler arası çıkar çatışmalarını derinleştirdi. Siyasi gerilim üretti. Tıpkı ABD-Türkiye ilişkilerinde olduğu gibi. İç savaşın yan çıktıları, Esad’dan çok Rusya ve İran’ın işine yaradı. Bu nedenle kazanan Esad değil, Putin oldu.
Fransız Bakan’ın yanıldığı diğer husus şu: Ayaklanma, iç savaş, terörizm gibi asimetrik mücadelenin askeri ve politik başarısı, konvansiyonel savaş kriterleriyle değerlendirilemez. Asimetrik mücadelede zafer/başarı kesin sonuçlu ve tarih ilanıyla olmaz. Önemli olan, maliyetin kabul edilebilir düzeyde, savaşın da yönetilebilir olmasıdır. Suriye gibi ağır ve yıkıcı iç savaş koşullarını tecrübe etmiş, sivil ölümlerin dert edinilmediği bir kültürde Rusya’yı kaygılandıracak bir tablodan söz edemeyiz.
Bakan’ın üçüncü yanılgısı, barışın tesisi için gerekli finansmanı Rusya’nın sağlayamayacağı, kendilerine muhtaç olacağı varsayımına dayanıyor. Yıkıma uğramış, iflah olması zor, insani ve güvenlik sorunu üreten Suriye, kültürel ve jeopolitik nedenlerden dolayı Rusya’dan çok, Avrupa’nın sorunudur. Rusya, Bakan’ın sözünü ettiği “kalıcı barışı” dert edinmeyecektir. Son olarak Batı, barışın tesisinin mümkün olmadığını göstermek amacıyla Suriye’de “isyancılara” destek vermeye devam ederse sorunun yeni bir boyut kazanacağı da ortada.
Esad’ın Rusya’nın yardımıyla askeri zafer için kısa, kalıcı “barış” için uzunca bir süreye ihtiyacı olduğu gerçek. Ancak, çok taraflı, politik, askeri ve psikolojik mücadeleye sadece Esad’ın penceresinden bakmak da çok gerçekçi görünmeyebilir.
Bu köşe yazısı 04.09.2018 tarihinde Milliyet Gazetesi'nde yayımlandı.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024