TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
İçinde bulunduğumuz dönemde aşırı ve ani olan yağışların yanı sıra dolu gibi doğa olayları sadece şehirlerdeki yaşamımızı değil tarımsal üretimi de bölgesel olarak olumsuz etkilemiştir. Bu gibi iklimde meydana gelen değişmeler ya da beklenmeyen olaylar küresel düzeydeki iklimsel olaylarla ilgili daha çok konuşmalara, haber programlarına malzeme olmaya başlamıştır. Önümüzdeki yaz aylarında da aşırı sıcaklar, susuzluk, kuraklık, mevsim hastalıklarının yaygınlaşması gibi konuları da konuşacağımızdan hemen hiç kimsenin şüphesi yoktur.
Tüm bu olayların sebep-sonuç ilişkilerinin de ortaya konulması ve günlük yaşamımız ve hatta ulusal politikalarımız açısından da ciddi bir şekilde tartışılması kaçınılmazdır. Önümüzde yapılacak olan seçimlerde yarışacak partilerin ve grupların vaatleri arasında bu konuların çok da ele alındığını söylemek oldukça güçtür. Oysaki kalkınma ve enerji politikaları, insani yaşama standartlarının hedeflerinin belirlenmesi ülkede yaşayan tüm bireyler için değerlidir.
Kullanmakta olduğumuz fosil bazlı yakıtlar-petrol, kömür, doğalgaz ile bunların sonucu olarak ortaya çıkan küresel ısınmayı, iklim değişikliğinin bir sebep-sonuç ilişkisi içinde yeterince değerlendirmediğimiz sürece yeni politikaların ve hedeflerin ortaya konulması oldukça yanıltıcı ve ileride telafisi yapılamayacak sorunlara doğru yönlenmemize neden olacaktır. İşte bu konularda şimdiden gerekli önlemleri ve yaptırımları harekete geçiremezsek iklim değişikliği kavramı “havada kalan” bir söylem olacaktır. Bu içi boş söylemlerin de günlük yaşamımızı, orta ve uzun vadeli kararlarımızı ve politikalarımızı olumlu yön etkimesini de beklememiz gerçekçi olmayacaktır.
Küresel düzeyde iklim değişikliği sorununun ana nedeninin endüstri devriminin başından bu yana kullanmakta olduğumuz kömür, petrol ve doğalgaz olduğunu tüm bilim insanları kabul etmektedirler. Bu yakıtların yanması ile oluşan karbondioksit atmosfer tabakasının ve dünyamızın dengesini olumsuz etkilemektedir. Şüphesiz karbondioksitin yanı sıra iklimi etkileyen daha çok sayıda etkileyici olmasına rağmen bunlarının tamamının etkisi karbondioksit kadar tahrip edici olmamıştır. Ayrıca bu enerji kaynaklarının sonsuz olmadığı ve belli bir süre sonra biteceklerini de göz önünde bulundurmak gereklidir. Gelecekte bu kaynakların azalması ve hatta bitmesi de dünya ekonomisi açısından hiçte istenmeyen kaoslara neden olabilecektir. Bu noktada yenilenebilir enerji kaynaklarının fosil yakıtlarına ikame edilmesinin hızlandırılması dünyamız açısından kötü gidişin süratini de azaltma açısından önem taşımaktadır.
İklim değişikliğinin olası etkileri konusunda çok sayıda araştırmacı ve uygulayıcı farklı boyutlarda ve yerlerde çalışmaktadırlar. 2050 yılı, 2100 yılı hatta daha uzun vadelerde ve farklı senaryolarda modeller çalışılmakta ve elde edilen sonuçları çok geniş olarak tartışılmaktadır. Kutuplarda bulunan buzulların erimesi ile tüm dünyada deniz seviyesinin 80 metreye yükselmesi, ülkelere ve farklı bölgelere göre ısı artışları, beklenmeyen doğal afetlerin sıklığı ve etkisi, yağış rejimindeki değişmeler, kuraklık ve doğal kaynakların tahrip olması tüm yaşayan canlılar üzerinde tarifi güç felaketlerin boyutları gündemde tutulmaktadır.
Aslında tüm felaket senaryolarını çoğaltmak ve bunların olmasını beklemek yerine neler yapılıyor sorusunu soracak olursak ne ülkemizde nede pek çok ülkede fazla bir şey yapılmamaktadır. Hemen tüm tarafların iklim değişikliğinin yaratacağı problemlerin farkında olmasına karşı, çözümler konusunda fazla bir çaba söz konusu değildir. Bu noktada halkın, iş dünyasının, bilim insanlarının gerekli bilinç ve duyarlılıkla karar vericilere harekete geçmeleri konusunda baskı yapmaları kaçınılmazdır. Ancak karar vericiler açısından da bunun hayata geçirilmesinde ekonomik, sosyal ve toplumsal olarak bireylerin rahatlarını ve toplumun huzurunu bozabilecek önlemleri içermesi nedeniyle cesaretle üzerine gitmeleri güç olmaktadır. Bu konuda günümüzde ABD ve gelişmiş diğer ülkelerin iklim değişikliğini tetiklemeleri sorumluluklarını da dikkate alarak olumsuz etkileri durdurmaya yönelik tüm çabayı sarf etmeleri beklenmektedir.
Karbondioksit salımı konusunda tarihsel olarak iklim değişikliğinde sorumluluğu hemen hiç olmayan ama sonuçlardan en çok etkilenecek az gelişmiş ülkelerin, gelişmiş ülkelerden sağlayacakları gerekli desteklerle bu konuda etkili olmaları sonuçlarından en az etkilenmelerinin temini kaçınılmazdır.
Türkiye açısından karbon salımı azaltmasının yönelik çabaların yanı sıra iklim değişiklerine “uyum” konusunda da gerekli çalışmalar hızlandırılmalıdır. Zira yapılan çalışmalar ve öngörüler dikkate alındığında, Türkiye’nin içinde bulunduğu bölge iklim değişikliği konusunda olumsuzlardan en fazla etkiler bölgelerden birisi olacaktır.
Yenilenebilir enerji kaynaklarının harekete geçirilmesi, geri kazanım ve atıkların çevreye olan etkilerinin azaltılması konusunda faaliyetlerin geliştirilmesi, doğal kaynaklar ve biyolojik çeşitliliğin korunması, ağaçlandırma ve tarımsal faaliyetlerde iklim değişikliğinin etkilerinin azaltılmasına uyum sürecinin hızlandırılması gibi konularda ulusal hedeflerin tüm tarafların ortak yaklaşımlarıyla belirlenmesi ve bunlara ilişkin uygulamaların da belli teminatlar altına alınması gereklidir.
Fatih Özatay, Dr.
27/12/2024
Fatih Özatay, Dr.
25/12/2024
Güven Sak, Dr.
24/12/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
23/12/2024
Selin Arslanhan
23/12/2024