TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Rusya Devlet Başkanı Putin ile İran Devlet Başkanı Ruhani’nin Türkiye ziyaretleri bitti. Ziyaret, her iki ülkeyle ilgili derin tartışmaların sürdüğü bir döneme denk geldi. Rusya-Batı geriliminin gündemini eski bir Rus casusunun zehirlenmesi, ardından da diplomatların karşılıklı sınır dışı edilmeleri oluşturuyor. Elbette bunu sadece buz dağının görünen kısmı olduğunu biliyoruz. Asıl sorun, Rusya’nın küresel sisteme itirazlarından kaynaklanıyor. İran ise hali hazırda ABD’nin, Suudilerin ve İsrail’in hedefinde.
Zirvenin ağırlıklı gündemini nükleer santral inşası kadar Suriye sorunu da oluşturdu. Aynı günlerde ABD Başkanı Trump Suriye’den çekilmek istediğini ifade ederken, kısa sürede kendi generallerinden itirazlar yükseldi. Son haberlere göre, ABD’nin Suriye macerası hemen bitecek gibi görünmese de düşünülenden daha kısa sürebilir.
ABD’nin tutumu her ne olursa olsun, Suriye’de askeri ve siyasi tablo bir yandan sadeleşirken, bir yandan da çözümü zor ve ötelenemez hale geliyor. Söz konusu gidişat sadece ABD’yi zorlamakla kalmıyor, Türkiye, İran, Rusya iş birliğini de zorlaştırıyor.
Suriye’de aktif rol üstlenen ülkelerin niyetlerini bir yana bırakarak konuya daha yakından bakınca, şu sorulara cevap vermemiz gerekiyor. Sahadaki yerel grupların/aktörlerin geleceği ne olacak, bunun hangi yöntemlerle, nasıl, kim onlara benimsetecek?
Sahadaki grupların sayısı azalmış olmakla birlikte, her biri farklı güç merkezlerince, farklı biçimlerde desteklenmeye devam ediyor. Örneğin DAEŞ herkes için “kötü adam.” İyilerin listesi ise her ülkeye göre değişiyor. Türkiye için Özgür Suriye Ordusu “iyi”, PKK/PYD kötü, Esad ve diğerleri ise “muğlak”. Rusya ve İran için Esad “iyi”, İdlib’dekiler “kötü”, PKK/PYD ve ÖSO ise şimdilik “muğlak”. ABD için PKK/PYD iyi, İdlib’dekiler “kötü”, Esad ve ÖSO şimdilik “muğlak”.
Böylesine karmaşık bir denklemde, Suriye’nin toprak bütünlüğünü esas alan, kalıcı barışa götürecek etkili bir strateji, şu dört sorunun cevabının verilmesiyle mümkün olabilir.
Sponsorların yerel grupların/aktörlerin Suriye’nin geleceğindeki önemi/gücü, rolü hakkında objektif ve ortak bir görüş oluşturmaları. İkinci olarak, sponsorların Suriye’nin muhayyel siyasi mimarisi üzerinde mutabakat sağlaması. Üçüncüsü, bu fikirleri, farklı karakterdeki “iyiler, kötüler ve muğlaklara” kabul ettirmek. Son olarak bu amaçla müzakere, gerekirse, gerektiği kadar askeri güç kullanmaya hazır olmak.
Suriye başlıklı toplantılar söz konusu sorulara cevap vermiyorsa, iki gerçeklik yaşanıyor demektir. Ya taraflar koşulların kendi çıkarları için oluşmadığını düşünüyorlar. Ya da güvensizlik her alanda sürüyor demektir. Resmin bütününü ele alınca, Suriye’de barışı sağlamanın yerel aktörlerden çok, sponsorların beklentilerine bağlı olduğunu ileri sürmek gelinen aşamada abartılı olmaz.
Bu köşe yazısı 06.04.2018 tarihinde Milliyet Gazetesi'nde yayımlandı.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024