TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Son iki yıldır memleketimize gelen yabancı sermaye miktarındaki artışı izliyor musunuz? Doğrusu ya, rakamlar rekor üzerine rekor kırıyor. Önce şöyle göğsümüzü gere gere, "Efendim, 2006 yılı sonu itibariyle yabancı sermaye girişi miktarı 27 milyar ABD Doları oldu" diyebilme imkânı vardı. Bu yılın ilk dört ayında ise yabancı sermaye girişi miktarı 10 milyar ABD Doları'nı aştı. Gerçi IMF'nin evvelki günkü açıklamasında da dediği gibi, bu cari işlem açığı seviyesi ile biz artık bu girişlere karşı zaten son derece duyarlı bir ekonomiyiz. Ama bakın oluyor da. Yabancı sermaye girişlerinde inanılması zor bir artış yaşanıyor. Bir süre önce bu sütünlarda ne demiştik? "Eğer önümüzdeki on yıl boyunca her yıl 15 milyar ABD Doları giriş olursa, Türkiye'nin cari işlemler açığını nasıl istikrarlı bir biçimde finanse edebileceğine dair bir problemi yoktur." Şimdilik alametler olumlu yönde. Tabii, bu giriş furyasının arsa değerimizdeki artışın yanı sıra Avrupa Birliği (AB) süreci ile de yakın bir ilgisi olduğunu bir dakika bile akıldan çıkarmamakta fayda bulunuyor.
Yakın gelecek için "Türkiye'de acaba neler olur?" diye düşünürken bu hususu da akılda tutmakta fayda var. AB sürecini kesecek her adım, Türkiye ekonomisindeki istikrar için tehdit olabilir. Buna ne kadar haklı sebeplere dayalı olursa olsun, yan komşuyu sürekli işgale hazırlanmak da dahil. Dolayısıyla atacağımız her adımı planlarken başarılı harekât planlarının artık bu işi nasıl anlatacağımızı da içermesi gerektiğini unutmamak gerekiyor. Bakalım hayat bize daha neler gösterecek?
Yabancı sermaye girişleri deyince, bizim aklımız hemen yabancı sermaye politikasına kayıyor. Oraya gidince de Çin'e bakmak gerekiyor. Geçen yazıdaki o güzel "ihracatın teknoloji içeriği" tablosunu hatırlıyor musunuz? Biz hiç unutmadık. Gelin tabloya bir kez daha bakalım. Çin ile Almanya'nın ihracat desenleri birbirine ne kadar benziyordu değil mi? Çin aynı gelişmiş bir ülke gibiydi. Bakın tabloya. Çin'in toplam ihracatında yüksek teknolojili ürünlerin yüzdesi 2000 yılında yüzde 24 iken, 2005 yılında yüzde 35'e yükselmiş. Almanya aynı mal grubunda yüzde 22'lerde sabit kalmış. Peki, hiç düşündünüz mü, bu nasıl oluyor? Mühendisleri, yüksek eğitimli işgücü ve küresel ekonomiye yön veren şirketleri ile dünyada birçok ülkenin imrenerek baktığı Almanya, yüksek teknolojili ürünler kategorisinde Çin'in nasıl gerisinde kalıyor? Bu bizim bildiğimiz, ucuz işgücü ve kalitesiz mal üreten Çin mucizesi masalına hiç benzemiyor.
İşte bu, kopmamamız gereken, küreselleşme süreci sayesinde olabiliyor. Üstelik gayet basit bir nedenle olabiliyor. Hiç öyle kapıları kapatıp, içeride teknoloji üretmeye başlandığı için olmuyor. Tam tersine kapılar sonuna kadar yabancı sermayeye açılmış olduğu için olabiliyor. 2005 yılı itibariyle bakıldığında, Çin'in ihracatının yüzde 50'sinden (yazıyla yüzde ellisinden) fazlasını Çin'de faaliyet gösteren yabancı sermayeli firmalar gerçekleştiriyor. Çin, yabancı sermaye politikası sayesinde yüksek teknolojili ürünler ihraç eden bir gelişmekte olan ülke oluyor. Dolayısıyla Almanya'nın Siemens'i, Finlandiya'nın Nokia'sı Çin'den dünya pazarlarına mal satarken yüksek teknoloji ürün pazarında "Made in China" damgası giderek ağırlığını hissettiriyor.
Üstelik bu konular sadece bizim ilgimizi çekmiyor. Avrupa Topluluğu Komisyonu'nun son raporu da Avrupa şirketlerinin Çin'de yatırım yaparken yakaladıkları fırsat ve karşılaştıkları sorunlardan bahsediyor. Üstelik rapor yabancı firmaların ülkeye girmek için yerli girişimcilerle ortaklık kurma zorunluluğu olmasından, bazı sektörlerde yerli girdi kullanma zorunluluğundan, "Önce Çin" politikası çerçevesinde birçok sektörde yatırım kısıtlamalarının sürmesinden ve fikri mülkiyet haklarının korunmamasından yakınıyor. Ama bütün bunlara rağmen hâlâ doğrudan yabancı yatırım hem de yüksek teknoloji üreteni, Çin'e gitmeye devam ediyor. Acaba Çin bu amaca ulaşmak için ne yapıyor?
Peki, efendim, bunların bizim Türkiyemiz için manası nedir? Acaba Türkiye bu konuda neler yapıyor? Düşünmeye ve irdelemeye devam edeceğiz.
Bu yazı 15.06.2007 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024