TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Londra, karbon kontratları ticaretinin merkezi olmaya başladı. Londra'da finansal piyasalarla ilgili yetkililer 'çevreci finansal kontratlar' için nasıl bir yarış içinde olduklarını anlatıyorlar bu günlerde. Bakalım daha neler göreceğiz?
Alametler belirmeye başladı. Dünya artık bir acayip oldu. Dün hafife alınıp, "hadi canım sende" denilenler, bugün normalleşiveriyor. Aslında hep böyleydi galiba ama şimdilerde "hadi canım sende" dedikten kısa bir süre sonra iş değişiveriyor. Hafife alma tepkisi ile "olmaz olmaz" denilen işin olması arasında geçen süre giderek kısalıyor.
Eskiden beri zaten dünyamız sürekli bir değişim içinde. Kraliçe Viktorya döneminden kalma bir İngiliz muhafazakarını klonlayıp, tekrar yaşama döndürdüğümüzü hayal edin mesela. Bugünün İngiliz muhafazakarlarının aldıkları pozisyonları izlese, olaylar karşısında konuşmalarını dinlese, herhalde "Komünist bunlar" derdi. Bugünkü İngiliz muhafazakarlarının üyesi olduğu İngiliz Muhafazakar Partisi'ne üye olamayacağını söylerdi. Dünya değişiyor.
Bir avuç zıpırın işi
Dünya protesto hareketlerinin gösterdiği yönde değişiyor üstelik. Hani şu kimilerinin burun kıvırdığı, interneti yeni iletişim lokomotifi olarak kullanan bir avuç zıpırın(!) düzenlediği protesto hareketleri yönünde. Sisteme hayatiyetini de bu protesto hareketleri veriyor. Solun olmadığı yerde, sistemin kendini yenilemesi de zorlaşıyor. Türkiye'nin, belki de, temel problemi burada. Özellikle bu günlerde, bu tespit daha da doğru.
Tarih 30 Kasım 1999'du. Bilmem hatırlıyor musunuz? Dünya Ticaret Örgütü'nün yıllık toplantısı Seattle'daydı. Ve galiba tarihin ilk örgütlü küreselleşme karşıtı gösterisi de o zaman oldu. Göstericiler küreselleşme sürecine karşıydılar. Dünyamızın kâr için elimizden alınmakta olduğu kanaatindeydiler. Bu kanaatlerini şiddetli bir biçimde ortaya koydular. Gösterilerin ertesi günü gazeteler, polisle göstericiler arasındaki çatışmaları anlatan haber ve fotoğraflarla doluydu. Bu satırların yazarı, o vakit Radikal gazetesindeydi. O günlerde, Seattle'da olup bitenleri yorumlarken, küresel protesto hareketlerinin küreselleşmenin kendi yarattığı problemlerin çözümüne katkı sağlayabileceğine ilişkin inancını anlatıyordu. Bakın galiba öyle olmaya başladı bile. Küresel protesto hareketi doğmakla kalmadı, söylenenler günlük dilin parçası haline gelmeye de başladı.
Çevreci kontratlar
Alın mesela çevre duyarlılığını. Dün çevreci hareketler sistemin dışındaydı. Kâr hırsı ile gezegenimizin geleceğinin tahrip edildiğini söylüyorlardı. O dönemde kural dünyayı kirletmekti. Ama artık kuralın dünyayı kirletmemek, küresel ısınmayı engellemek olduğu yeni bir dünyaya doğru gidiyoruz. Londra, karbon kontratları ticaretinin merkezi olmaya başladı. Londra'da finansal piyasalarla ilgili yetkililer "çevreci finansal kontratlar" için nasıl bir yarış içinde olduklarını anlatıyorlar bu günlerde. Bakalım daha neler göreceğiz?
Karbon kontratı ne mi? "Belirli bir eşiğin üzerinde etrafı kirletmek isteyenlerin buna izin veren lisans belgesini satın almaları gerekiyor. Bugün Avrupa Birliği düzenlemelerine göre, yaklaşık 11 bin şirket dünyayı kirletiyor. Kirletiyor derken, belirli bir eşiğin üzerinde, karbon gazını havamıza salıyorlar. Bunu yapabilmek için de, bir nevi izin belgesi olarak, karbon kontratı almaları gerekiyor. İşte bu tür kontratların fiyatlandığı piyasalar şimdi Londra'da hızlı bir biçimde gelişiyor. Teşekkürü 1997 yılında imzaya açılan ve bugünlerde karbon emisyonlarının yüzde 62'sinden sorumlu 169 ülke tarafından kabul edilen Kyoto Protokolü ile Avrupa Birliği'nin ETS (Emission Trading Scheme) sistemine borçluyuz elbette. Ama o protokolleri neye borçluyuz? Greenpeace'in yaz-kış, sıcak-soğuk, deniz-kara demeden yaptığı protesto gösterilerine, Amerikalı çevrecilerin hibrid okul otobüsleri isteriz diye sokaklara dökülmelerine ve hatta hatta Al Gore'un Inconvenience Truth filmiyle konferans konferans gezmesine... Çevreyi kirletmenin değil, kirletmemenin norm haline gelmesi işte bu sayede oldu.
Sistemi protesto edenler
Bilenler yakında her bir bireyin karbondioksit emisyonlarına yaptığı katkıyı takip edebilceği karbon kredi kartlarının bile mümkün olacağını söylüyorlar. İngiltere'nin Çevre Bakanı David Miliband bir süredir bu tür bir bireysel karbon izleme mekanizmasının mümkün olabileceğini söylemiyor mu?
Sonunda herhalde şöyle olacak: Her yıl ne kadar karbon gazı salarak küresel ısınmayı kontrol edeceğimize karar vereceğiz. Bunu tüm dünyadaki bireyler arasında eşit olarak dağıtacağız. Böylece dünyada yaşayan herkesin belli bir karbon gazı limiti olacak. Bunu birileri yakından izleyecek. Bazıları daha çok, diğerleri daha az kotasını dolduracak. Kotasını aşmak isteyen, kotasını dolduramayandan, parasını verip lisans belgesini alacak. Hepimiz oturup, bütçe çıkarır gibi hesap yapacağız. "Bu seyahate çıkarsak, uçakla giderken ne kadar karbon gazı salınımına katkı yapacağız, ne kadar ek su kullanacağız" diye soracağız. Her alışverişimizde ne kadar karbon gazı salınımı katkısı yaptığımızı bileceğiz. Piyasalar bozuyor ama çerçeve doğru çizilirse piyasalar düzeltebiliyor da.
Bakalım daha neler olacak? Başımıza daha neler gelecek? Ne olacağını merak mı ediyorsunuz? Bu günlerde sistemi protesto edenlerin nelere ağırlık verdiğini takip edin, lütfen.
Bu köşe yazısı 23.06.2007 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Fatih Özatay, Dr.
27/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
26/11/2024
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024