TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Türkiye, yüksek teknolojili ihracatını bir türlü artıramıyor. Türkiye teknolojik yenilenme için geleneksel kanallardan yeterince yabancı sermaye çekemiyor. Türkiye, teknoloji transferi için ne yapacağını hala bilmiyor. Ben ortada hala derin bir kafa karışıklığı görüyorum. Son dönemde yine start-upları nasıl fonlarız ve büyütürüz diye bir yaklaşım görüyorum hem Orta Vadeli Program’da hem de torba yasa kargaşası içinde. Ben ekosistemdeki eksiğimizin finansman olmadığına artık iyice kanaat getirdim. Gelin bugün dünyada inovasyon ekosisteminin nasıl değiştiğini size bir anlatayım. Bakın son 10 yılda iPhone değil ama App Store inovasyon sürecini nasıl değiştirdi?
Apple’ın başkanı Steve Jobs 2007 yılında bizi iPhone ile tanıştırdı. Ben o vakit Blackberry kullanıyordum. Bir adet de Nokia’m vardı. Cep telefonu o vakitlerde yalnızca cepte taşınan telefondu. Öncelikle telefondu. Blackberry, e-postaları okumak ve yazmak için bir kolaylıktı. Yeniliği oydu. Nokia ise hızlı mesajlaşmak için fena değildi. Ama bu ek nitelikler daha pek yeniydi.
Şimdi artık cep telefonu her biri ayrı bir piyasayı sallayan, bir piyasada işlerin yapılma biçimini değiştiren bir mobil cihazlar platformu oldu. Siz cep telefonunuzda bir tuşa basıyorsunuz, iPhone’unuz bir yerden bir yere gitmek için size araç sağlamakla kalmıyor, parasını da ödüyor, elinizi cebinize atmadan hizmete erişebiliyorsunuz. Taksici yolda beni dolaştırır mı, fazladan para alır mı gibi endişelerin hepsi ortadan kalkıyor. Fatura sonradan e-postanıza geliyor. Hem İstanbul’da, hem Riyad’da, hem Beijing’te, hem de Washington’da.
Siz cep telefonunuzda bir tuşa basıyorsunuz, iPhone’unuz dünyanın istediğiniz yerinde size kalacak bir yer sağlayabiliyor. Farklı alternatifleri kıyaslayıp en iyisinden rezervasyon yapıp, para yatırabiliyorsunuz. Ayrıca bir başka tuşa basıp, nasıl gitmek istiyorsunuz, onun en iyi yolunu da en ucuza belirleyebiliyorsunuz. Parasını da ödüyorsunuz.
Siz iPhone’unuzda bir tuşa basıyorsunuz, iPhone’unuz artık çevirmen bile oluyor. Okutuyorsunuz konuşma metninizi iPhone’unuza, koyuyorsunuz iPhone’u Rusya devlet başkanı Putin’in önüne, söylediklerinizi anında çeviriyor. Metin vermeseniz duyduklarını da simültane tercüme edebiliyor. Mevcut çeviri programları, yapay zekanın sınırlarını her gün genişletiyor.
Örnekleri çoğaltmak mümkün ama soru aslında basit: 2007 yılında iPhone’u piyasaya sürenler, 2017 yılında, bu cihaz sayesinde, taksi piyasasının altüst olacağını, seyahat acentelerinin kapanacağını, çevirmenlerin işsiz kalacağını öngörmüşler miydi? 2007 yılında cep telefonunu bir nevi mobil işlemler platformuna dönüştürdüklerinin acaba ne kadar farkındaydılar? Bu mobil işlem platformunun hangi piyasaları nasıl sallayacağını önceden düşünmüşler miydi? Sanmıyorum. Bu soruların hepsine cevabım hayır. Dünün cep telefonlarına rakip olmayacak bir yenilik yaptıklarını biliyorlardı. Ama bugünkü iPhone’u zamanda ileriye doğru gidip o gün görebilseler, kesin gözlerine inanamazlardı gibi geliyor bana.
IPhone’un niteliğini değiştiren, onu her konuda işlem yapılabilecek bir mobil işlemler platformuna dönüştüren asıl ivme 2008 yılında App Store’un açılması oldu aslında. App Store, iPhone daha büyük bir icat oldu, yolu açtı, devrim yaptı. App Store’u, 2012 yılında Google Play izledi. App Store, IOS işlem sistemine dayalı, iPhone’da çalıştırılabilecek uygulama programlarını geliştiren start-upların, Google Store ise Android tabanlı uygulama programları geliştiren start-upların önünü açtı. App Store ve Google Play bilgi ve iletişim teknolojileri (BİT) söz konusu olduğunda mühendislerin yaratıcı enerjilerinin önünü açtı. App Store start-upları hareketlendirerek, cep telefonunun bir mobil işlemler platformuna dönüşmesine öncülük etti. Sonuçta iPhone daha da aranır oldu. Bu bir.
İkincisi, bu yolla Apple şirketi kendi ürününü daha da güçlü bir mobil işlemler platformuna dönüştürecek start-uplarla inovasyon sürecinin niteliğini değiştirdi. Yeni programları içeride kendisi yapacağına, IOS işletim sistemini dışa açmanın faydasını öncelikle kendisi gördü. Start-upları ayırt etti, onlarla birlikte çalıştı. Bir bölümüne mentorluk yaptı. Bu faydanın büyüklüğü, Google Play’in de doğmasına neden oldu. Android işlem sistemi de aynı yolla, aynı yaratıcı enerjiyi hareketlendirme yoluna gitti. Arayüz işe yarıyordu.
Üçüncüsü, App Store ve Google Play BİT start-uplarının piyasaya erişimini kolaylaştırdı, görünürlüğünü artırdı. Bu yolla start-uplarla ilişkinin manasını tanımlayabilmek herkes için daha bir kolaylaştı. Dün tahayyül etmesi zor olan artık daha kolay somutlaştırılabilir oldu. Ne oldu? Start-uplar için BİT alanında fona erişmek ve exit yapmak kolaylaştı. Neden dünyanın her tarafında, teknoloji deyince herkesin aklına BİT gelmeye başladı. Neden her yerde herkes IOS ve Android işlem sistemleri ile cep telefonunu bir mobil işlemler platformuna dönüştürmek için çalışmaya başladı? Artan exit ihtimalinden diye düşünüyorum ben.
App Store ve daha sonra Google Play sayesinde, start-upların, start-up olarak, inovasyon süreci içindeki yeri arttı. Burada vurguyu sanırım daha belirginleştirmem, bunun içinde bir kez daha söylemem lazım: Start-upların teknoloji şirketlerinin inovasyon süreci içindeki önemi arttı. Start-up deyince bunların teknoloji şirketleri ile kurdukları özel ilişkilerden bahsedilirdi eskiden. Ama artık öyle değil. TEPAV İnovasyon Çalışmaları Programı Direktörü Selin Arslanhan’ın yeni çalışması, (http://www.tepav.org.tr/tr/haberler/s/4259) start-upların artık geleneksel şirketlerin inovasyon sürecinde daha ağırlıklı bir rol oynamaya başladıklarına işaret ediyor.
2012 yılının ilk altı ayında, Fortune 500 listesi çerçevesinde bakarsanız, start-uplara yapılan yatırımların yüzde 71’ini teknoloji şirketleri yapıyormuş. Geleneksel şirketlerin start-uplarla yaptığı anlaşmalar toplamın yüzde 29’u imiş. 2017 yılının ilk altı ayında teknoloji şirketlerinin payı yüzde 49’a inmiş, geleneksel şirketlerin payı ise yüzde 51’e yükselmiş. Nedir? Teknoloji şirketi sayılmayan, geleneksel şirketlerin teknoloji yatırımları ilk kez 2017 yılında teknoloji şirketlerinin teknoloji yatırımlarını aşmış. Teknoloji yatırımı yapmak demek, start-upları satın almak demek işin özüne inerseniz.
Şimdi ne oluyor? Tarım şirketleri, otomotiv şirketleri, bankalar ve diğer finansal kurumlar teknoloji yatırımı yapmak ve bu yolla yenilenmek istiyorlar. Bunun için de, start-up satın alıyorlar. Ne oluyor? Start-uplar için çıkış yapmak kolaylaşıyor. Geleneksel şirketler artık kendi alanlarında teknoloji geliştiren start-uplarla tanışabilecekleri arayüzler yaratmaya çalışıyorlar. Aynı 2008 yılında, Apple’ın App Store ile yarattığı arayüz gibi.
Bütün bunlar ne demek? Üç sonuç çıkarayım, müsaadenizle. Birincisi, inovasyon süreci artık daha fazla ademi merkeziyetçi oluyor. Start-uplar zaten bildiklerimizin daha önce hiç tahayyül edemediğimiz yeni kullanım biçimlerini ortaya getiriyorlar. IPhone 2007 yılında çıktığında, üzerindeki teknolojinin tamamını önceden biliyorduk ama kimse böyle bir platformu tahayyül edememişti. Nedir? Bildiklerimizin farkında değildik. (bir nevi, unknown knowns). Apple bu sayede Apple oldu. Şimdi start-uplar zaten bildiklerimizin daha fazla farkına varmamızı sağlıyorlar. Teknoloji, günlük meselelere her alanda çözüm üretiyor. Start-uplar arası yarış, değer üretiyor.
İkincisi, inovasyon sürecinin odağı artık daha da genişliyor. Dünün yoğun mobil işlemli BİT ağırlığı, şimdi yerini biyoteknoloji, nano teknoloji, kent teknolojileri ve yapay zeka start-uplarına bırakıyor. Geleneksel şirketlerin nelerle ilgilendiğine dair her gün bir yeni haber çıkıyor. Yalnızca otomotiv endüstrisi diye baksanız, GM’den Daimler’e ve Ford’dan BMW’ya herkes bir değil bir sürü start-up kovalıyor ve etrafı dikkatle gözlüyor.
Üçüncüsü, Türkiye gibi ülkelerin yabancı yatırım alabilmesi için artık ortaya bir yeni kanal çıkıyor. Bugüne kadar farkında olmadığımız bir yeni kanal. Yerli start-upları yabancılar alabilir. Bu yolla hem yabancı yatırım almak hem de ülkenin yüksek teknolojili ihracatını artırabilmek mümkün. Biz de epeydir bunu istemiyor muyduk?
Ben App Store deneyiminin, bu yeni teknoloji transferi süreci üzerine düşünebilmek için önemli olduğu kanaatindeyim doğrusu. Türkiye’nin yakın dönemde teknoloji transferi için yapması gerekenler için önemli bir deneyim bu. Çağı anlamak için önemli. Değişeni anlamlandırabilmek için önemli. Daha konuşuruz.
Bu köşe yazısı 23.10.2017 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024