TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
15 Temmuz darbe girişimi, 2012’de MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı tutuklama hamlesiyle açığa çıkan “savaşın” son muharebesi olarak okunabilir. FETÖ son muharebede ağır zayiat verdi. Buna rağmen, diğer yeraltı örgütleri gibi, “savaşı” kaybetmediğini, sadece “muharebeyi” kaybettiğini düşünüyor olmalı ki halen farklı cephelerde savaşını yürütüyor.
FETÖ, fiziki imkânlarının devletten/hükümetten çok daha zayıf olduğunu biliyor. Bu nedenle, mücadelesini fiziki dünya üzerinden değil, “algılar-zihinler” üzerinden götürüyor. Teknolojinin imkânlarını, küreselleşmenin fırsatlarını kullanıp, müttefiklerinin açık kapalı desteğini arkasına alarak savaşını güçlü olduğu sahada, “propaganda cephesinde” veriyor.
Propaganda cephesinde mücadele ağırlıklı olarak medya/sosyal medya üzerinden yürütülüyor. Hedef kitleleri etkilemek, fikirlerini ve kanaatlerini şekillendirmek için uğraşıyor. Ulaşılabilen herkesin “cemaate” inanması da gerekmiyor. Önemli olan, kitlelerin hükümetin söylediklerine, yaptıklarına şüpheyle yaklaşmaları ve güven duymamalarını sağlamak. Bu nedenle, hedeflenen başarı, FETÖ’nün kendi gücünden çok devletin/iktidarın hatalarından, naifliğinden neşet ediyor.
Bugün FETÖ, propaganda savaşını iki ana tema üzerine inşa etmiş görünüyor. “Kontrollü darbe” tezi ve yargılamalarda hukuki normların göz ardı edilmesi. Diğer husus da çok önemli olmakla birlikte “kontrollü darbe” üzerine odaklanalım.
Kitaba göre, “kontrollü darbe” çoğunlukla, dünyayla sınırlı bağları olan, küçük ölçekli ve kapalı siyasi sistemlerde muhalifleri elimine etmek için iktidarlar tarafından kullanılan bir yöntem olarak bilinir. Polis, muhalif asker ve polisleri silahlarla, darbe planlarıyla yakaladığını iddia eder. Hatta şüphelilerden bazıları hükümet adına çalışan ajanlardır ve darbe temayüllü olanları tahrik etmiştir. Ya da gizli tanıktır. Küçük çaplı, ufak tefek medyatik eylemler de yapılmıştır. Kamera önünde silahlar teşhir edilir, planlar gösterilir, polis bazı cinayetlerin faillerini elleriyle koymuş gibi bulur. Sanıklar itiraflarda bulunur. Ardından hükümet politik baskıları artırır. Geçmişte, Afrika ve Güney Amerika’da nadirattan da olsa görülürdü.
15 Temmuz darbe girişiminin “kontrollü darbe” olduğu iddiası, ilk olarak FETÖ tarafından piyasaya sürüldü. Her geçen gün bu fikir kamuoyunda daha fazla yankı buldu. Zamanla da Hükümet -FETÖ mücadelesinin teorik çerçevesini oluşturdu.
Bu gün, 15 Temmuz darbe girişimini “kontrollü darbe” diye tanımlayanları altı gruba ayırmak mümkün. İlk grubu, değindiğimiz üzere, FETÖ mensupları oluşturuyor. FETÖ’cüler öncelikle liderlerini, sonra da hareketi temize çıkarmaya çalışırken, taraftarlarına umut vaat etmeyi ihmal etmiyorlar. Yakın tarihimizde tanık olduğumuz senaryo yazma, “kumpas” kurma yeteneklerini ve geçmiş tecrübelerini konuşturuyor, hatta “tüm günahları” iktidara yıkarak temize çıkmayı hedefliyorlar.
İkinci grubu, darbede rolü olan “profesyonel servisler” oluşturuyor. Bunlar için teşvik ettikleri darbe bir “örtülü operasyondu.” Başarısız olunca da yapmaları gereken biçimde davranıyorlar. İnkâr ve/veya hedef saptırma.
Üçüncü grup ise, 15 Temmuz darbe girişimini günlük siyasi tartışma ve mücadelenin doğal uzantısı olarak gören partiler ve muhalefetten oluşuyor. Sistemi hedef alan darbecilere dair soru sormak yerine, işi “kontrollü darbeye” bağlayanlardan söz ediyoruz.
Dördüncüsü, her durumda tüm günah ve kötülüklerin anası olarak iktidarı görme eğiliminde olanlar. Beşincisi, karmaşık olaylara hızlı cevap arayan, basite indirgenmiş anlatımlarla kendini inandırma ihtiyacında olan “komplo teorisi” taraftarları.
Son olarak, “kontrollü darbe” söylemi karşısında sesiz kalarak, “gizemin” sağladığı gri alanda kendi yeteneksizliklerini/kurum namusunu kurtarmaya çalışanlar.
Farklı referans noktasını esas alan “kontrollü darbe” iddiaları daha uzun yıllar gündemi işgal edecek ve propaganda savaşının ana teması olarak kalacaktır. Bu “iddiayı” didiklemek, karakterini anlamaya çalışmak, doğruya/gerçeklere biraz daha yaklaşmak herkes için ufuk açıcı olabilir.
Bu köşe yazısı 06.06.2017 tarihinde Milliyet Gazetesi'nde yayımlandı.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024