TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Geçen yazımda işi şansa bırakmak istemeyen FETÖ’nün TSK içinde Sovyet Kızıl Ordu modeli “siyasi komiserlik” mekanizmasını nasıl kurup işlettiğinden söz etmiştim.
FETÖ, söz konusu mekanizmanın sonuç vermesinin çocuk yaşta eleman devşirmekle mümkün olduğunu gördü. Bu nedenle ikna etmenin en kolay olduğu yaş grubuna odaklanarak 1980’lerden itibaren işe girişti. FETÖ’nün açtığı kurslarda yeterince çocuk vardı. Henüz 11-12 yaşındaki ortaokul öğrencilerinin beynini yıkayarak, doktrine ederek, askeri liselere hazırlamaya koyuldu.
Bu süreç, dikkat ve sabrı gerektiren meşakkatli, uzun bir yolculuktu. Nitekim FETÖ’cü bir tuğgenerale sahip olmak için en az 30 yıl özenle çalışmak gerekiyordu. İstihbarat ve/veya terör örgütlerinin uyguladığı “uyuyan hücreler” modeli esas alınmıştı. Projenin açığa çıkması halinde her şey berbat olabilirdi. Bu nedenle adaylar hırslı ve çalışkan olmalı, rekabeti gerektiren askeri ortamda kendisini iyi gizleyebilmeliydi. Gizlilik ve sadakati sağlamak ancak işlevsel mekanizmalar kurmakla mümkündü.
Çocukların terör örgütlerine katılımı üzerine yapılan araştırmalar, üç alana odaklanmak gerektiğini söyler. Bunlar; örgütlerin geliştirdikleri stratejiler, ailelerden kaynaklanan nedenler ve çocukların duygularının istismarıdır.
Subay ifadelerinden, FETÖ’nün, başlangıçta hedef olarak şehirlerin varoşlarında yaşayan, ekonomik durumu zayıf ve tutunamayan ailelerin zeki çocuklarıyla işe başladığı görülüyor. Subaylık, FETÖ için güç devşirme, bu sosyal katmandan gelen çocuklar için ise yükselme fırsatı, iyi ve garantili bir gelecek anlamı taşıyordu. Askeri okul sınavlarına ücretsiz hazırlık kursları, ekonomik durumları zayıf ailelerin reddedemeyecekleri bir teklifti. Öneri sadece bireysel kurtuluşla değil, “dini/uhrevi” görevleri de içeren güçlü bir davayla tahkim edilmişti.
Ancak askeri liselere giren öğrencilerin “yoldan ve kontrolden çıkma” ihtimali her zaman vardı. Çünkü, “ışık evlerinde” empoze edilen dünya görüşü ve değerlerinin karşısında askeri okulların verdiği formel, öğrencilerin kendi aralarında ürettiği informel değerler vardı.
“Yoldan ve kontrolden çıkma”nın üstesinden gelmek için geliştirilen yöntemlerden biri de, terör ve mafya örgütlerinin sıklıkla başvurduğu “suç ortaklığı” kurumuydu. Suça bulaştırılan kişi, örgütten kopamayacağı gibi, her geçen gün daha sıkı bağlanacaktı. Nitekim 14-15 yaşındaki askeri lise öğrencileri de bu işleme tabi tutuldular.
Büyük bir “gizlilik” içinde çalınmış sorularla yapılan sınav hazırlıkları, “mahremiyet” tembihleri, onlar üzerlerinde ağır bir baskı yaratırken, paylaşılan bu “sırlar” küçük yaştaki çocukları “suç ortağı” haline getirmeye yetti. Hafta sonları “ağabeyler” ile gizli gizli buluşmalar, “örgüt evlerine” gidip gelmeler okul kurallarının ihlaliydi ve atılmayla sonuçlanabilirdi. Bu ilişkinin ısrarla sürdürülmesinin ardındaki neden sadece bağları muhafaza etmek değil, “suç ortaklığı” mekanizmasını da çalıştırmaktı. Suç ortaklığı ve kontrol mekanizmasının mezuniyet sonrasında da devam ettiğini, evlilikte eşlerin seçimine kadar el attığını görebiliyoruz. Örgüt içi evliliğin, bir anlamda Hitler’in arî Alman ırkı yetiştirme düşüncesini hatırlattığını da söyleyebiliriz.
FETÖ’nün askeri okullara “öğretmen alımı, atama ve sınıf subayları” tayin sistemini ele geçirmesinden sonra, “suç ortaklığının” karakter değiştirerek ödül getiren yeni bir ilişki biçimine dönüştüğü görülüyor. Nitekim askeri liselerden, yabancı dil sınavlarına, harp okullarından, harp akademilerine kadar tüm giriş sınavı sorularının çalınmasının, yurtdışı görevlere seçilmekten, FETÖ mensuplarının her aşamada kayırılmasına, muhtemel rakiplerin gayri ahlaki yollarla tasfiye edilmesinden, örgüt mensubiyeti sayesinde kariyer basamaklarının kolayca tırmanılmasına kadar uzanan bir dizi “ahlaksız müdahalenin” yeni bir dalga ve çekim merkezi yarattığı anlaşılıyor. Örgüt bir yandan çekim merkezi haline gelirken, bir yandan da korku üreten bir yapıya dönüşüyordu.
FETÖ sorunu, bugün sadece politikacı, savcı, polis ve istihbaratçıların ilgilendiği bir konu gibi görülebilir. Ancak FETÖ, bu yüzyıla ait olmayan fikirleri, gizemli yapısı ve örgütlenme modeliyle daha uzun yıllar sosyal bilimcilerin de ilgi odağında yer alacaktır. Bireysel düzlemde ise, bazıları için para, güç, makam ve efsane, bazıları için ise “çift kimlikli” yaşanmamış hayatlar, hayal kırıklıkları, insani trajediler ve hiçlik anlamına gelecektir.
Bu köşe yazısı 13.12.2016 tarihinde Milliyet Gazetesi'nde yayımlandı.