TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Nedir bu? Hiç değilse, teker teker gelseler. Ama bakın öyle olmuyor. Her gün bir veya birden çok yeni siyasi gelişme oluyor. Bir gelişmenin önümüzdeki dönem için ekonomi açısından, mana ve ehemmiyetini henüz kavrayamadan, bir yenisi geliveriyor. Birkaç gündür yalnızca hızlanan iç siyasi gelişmelere odaklanmıştık ki, Türkiye'nin Avrupa Birliği'nde yeri olmadığını seçim kampanyası boyunca, altını çize çize vurgulayan Nicolas Sarkozy, Fransa'ya cumhurbaşkanı oldu. Buyurun buradan yakın. Biz içeriden, onlar dışarıdan Avrupa Birliği işini zorlaştırırsa acaba ne olur? Ama vallahi, pek de bir şey olmuyor.
İsterseniz gündemin geçmiş maddelerini hızla bir hatırlayalım: AKP, CHP ile el ele, "Hangimiz memleketi daha çok gereriz" müsabakasındaydı. Bu arada, her müsabaka esnasında olduğu gibi, duygular ön plana çıkmıştı. Biz hep beraber gerilmiştik. Türkiye, aralarındaki ayrım giderek netleşen, iki büyük kampa ayrılıvermişti. İşte bu esnada, o malum Genelkurmay açıklaması internette beliriverdi. Sonuçta şöyle oldu: AKP'den biri cumhurbaşkanı olamadı. "Öne alınmaz" denilen seçimler öne alındı. Avrupalı partnerlerimizin, Türkiye'de demokratikleşme süreci ve de Kopenhag siyasi kriterleri açısından daha gidilecek çok yol olduğu konusundaki kanaati güçlendi. Türkiye'nin Avrupa Birliği (AB) yolu belirsizleşti. Peki, siz hükümetin herhangi bir strateji dahilinde hareket ettiğini düşünüyor musunuz? Bize kalırsa hayır. Belki de geçen haftanın en çarpıcı sonucu buydu. Yani Türkiye'nin yakın ve uzak geleceği açısından haberler iyi değil.
Peki, bu arada, finansal piyasalarımızda neler oldu? Neredeyse hiçbir şey. Biraz dalgalanma ve ardından hızlıca toparlanma yaşandı. Türkiye, en önemli çıpa ilan edilen, AB çıpasını siyaset sınıfının tümünün katılımı ile taammüden tehlikeye atarken, olup bitenler, piyasalarda fazlaca bir heyecan uyandırmadı. Ne oluyor? Türkiye'de bir gariplik mi bulunuyor? Memleket siyasi açıdan yangın yerine dönerken, sokaklar yürüyen milyonlarla doluyken, o milyonların toplandığı meydanlarda emperyalizmin ülkemize yönelik yeni seferi lanetlenirken piyasalar neden bu kadar vurdumduymaz duruyor? Nedir bu ortadaki durum?
Aslında Türkiye tek örnek değil. Ukrayna, Ekvator ve de Tayland'da da durum bundan farklı değil. Daha geçen sabah, CNBC-e'de bir borsa analisti, Tayland'daki darbenin ülke borsasını yalnızca birkaç gün olumsuz etkileyebildiğinden bahsediyordu. Gerçekten de global likiditedeki çokluk ve kaynakların gidebileceği yer sayısındaki azlık nedeniyle ilk anda, siyasetin ekonomik gelişmeler üzerindeki etkisi bu dönemde azalmış gibi duruyor. Belki ona ekonomik gelişmeler de dememek lazım. Daha doğrusu: Siyasetin günlük piyasa hareketleri üzerindeki etkisi zayıflamış duruyor. Üstelik bu içinde bulunduğumuz yılın da değil, bu dönemin özelliği. Beğenelim, beğenmeyelim, vaziyet böyle.
Yerel ekonomi ile siyaset arasındaki ilişkilerin global olarak gevşediği bir dönemdeyiz. Bunun, temelde iki önemli eğilimden kaynaklandığını söylersek yanılmış olmayız. Birincisi, orta ve uzun vadede, ekonomideki aktörlerin giderek daha fazla küresel ekonomiyle bütünleşmeleri, yerel siyasi gelişmelere olan duyarlılıklarını azaltıyor. Dünyaya açılmış bir Türk işadamının satışlarını, kendi ülkesindeki siyasetçilerin saçmalıklarından ziyade, iş yaptığı ülkelerdeki çalkantılar daha fazla etkileyebiliyor artık. Son dönemdeki artan ticari entegrasyona bir de bu açıdan bakmakta fayda var.
İkinci eğilim ise çok daha kısa vadede kendisini gösteriyor. Uluslararası likiditenin bolluğu siyasi şokların getirdiği olumsuzluklara hemen pansuman yapabiliyor. Wall Street'te ve Londra'da milyar dolarlık portföyleri yöneten 20'li yaşlardaki gençlerin, hem iyimserlikleri hem de bir sabah tanklar eşliğinde uyanma riskinin manasını bilmemeleri fonların akışını devam ettirebiliyor. Siyasi gerilimleri tetikleyenlerin bugünlerdeki tek stratejisi herhalde "içerdeki siyasi hava ne olursa olsun, yeter ki fon yöneticilerinin havaları yerinde olsun" temennisinden ibaret.
Peki, ama yerel siyasi gelişmelerin, yerel ekonomi üzerinde hiç mi etkisi yok? Var ama galiba ancak orta vadede. Orta vadenin şekillenmesi için ise hâlâ zaman var. Bakın şimdi Türkiye'nin durumuna: AB çıpasının ne olacağı belli mi? Değil. Seçimlerden nasıl bir sonuç çıkacağı belli mi? Değil. Seçime giren partilerin kadroları belli mi? Değil. Partilerin seçimler esnasında ne söyleyecekleri belli mi? Değil. Anayasal süreçlerin bundan böyle kesinlikle işleyeceği belli mi? Değil. AB'nin bize karşı nasıl tavır alacağı belli mi? Değil. Sarkozy'nin bundan böyle, ABD ile yakınlaşırken bize karşı tavrını sürdürebileceği kesin bir gerçeklik mi? Değil. Hele bir yeni dünyanın parametreleri şekillenmeye başlasın, önümüzdeki dönemde neler olabileceği ancak o zaman biçim kazanmaya başlayacak.
Şimdi ne söylense dedikodu. Şimdi zaman yeni dönemin yeni parametrelerinin şekillenmesini bekleme zamanı. Şimdi zaman gelişmeleri yakından takip etme ve manasını deşifre etme zamanı. Bildiğimiz tek şey artan belirsizliktir. Artan belirsizliğin olası orta vadeli etkileridir. Ama sonraki olası pozitif gelişmeler buradaki hasarı da kısa vadede ortadan kaldırabilir.
Hayat artık bir garip oldu!
Bu köşe yazısı 08.05.2007 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayonlanmıştır.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024