TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Türkiye ve Rusya, 24 Kasım 2015’te gerçekleşen uçak krizine kadar ticaretten doğal gaza, nükleer santral inşasından turizme birçok alanda stratejik ölçekte işbirliği geliştirdi. Bu ilişki, Rusya ile gerilimli bir dönem yaşayan ABD ve AB’nin mutsuzluğuna rağmen uçak krizine kadar artarak devam etti.
Ancak farklılaşan Suriye stratejileri bir süre sonra iki ülkeyi karşı karşıya getirdi. Türk hükümeti, stratejik çıkarlarını Esad’ın gidişine bağlarken, Rusya, tam tersine, Esad’ı arkalayan bir yaklaşım sergiledi. Rejime verdiği desteği her geçen gün artırarak sürdürdü. Uçak hadisesi gerilimin tepe noktası oldu.
Sekiz ay süren krizde iki ülke ilişkileri ciddi bir sınavdan geçti. Hiç beklenmedik bir anda meydan gelen 15 Temmuz darbe girişimi, iki tarafın “ortak bir anlayış” geliştirmesini hızlandırdı. Takip eden günlerde tansiyonu düşüren açıklamalar, artan diplomatik ve askeri trafik sayesinde iki ülke ilişkileri yeniden ivme kazandı.
Rusya ve Batı (Avrupa Birliği ve ABD), 15 Temmuz darbe girişimine farklı tepkiler verdiler. Batı, darbenin başarısız olmasından pek de mutlu olmadığını belli den bir tutum takındı. Darbeye odaklanmak yerine, darbe sonrasında hükümete “ayar verecek” adımlar atmayı sürdürdü. Öyle ki, Batı basını Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın darbenin gerisinde olduğunu ileri süren, girişimin bir komplo olduğunu ima eden yorumlar yaptı. Bu tutum Türk hükümetinde büyük hayal kırıklığına neden oldu.
Rusya, Türkiye’nin Batılı müttefiklerinin tersine bir tutum takındı. İstihbarat kökenli Putin ve ekibi darbe girişimini Batılı istihbarat örgütlerinin geleneksel “örtülü operasyonlarından biri” olarak gördüler.
Putin, 1990’larda, Demirperde’nin yıkılışından renkli devrimlere, Arap Baharı’ndan, Ortadoğu’daki iç savaşlara kadar yaşanan tüm “devlet/rejim” krizlerini Batılı ülke istihbarat örgütlerinin “örtülü operasyonları” olarak gördü. Ukrayna ve Suriye krizine müdahil olarak farklı tepki verdi. Batılı istihbarat örgütlerinin hamlelerini boşa çıkarmayı hedefleyen, açıktan kuvvet kullanmayı esas alan, “karşı hamlelere” girişti. Her iki ülkede de göreceli başarı sağladı.
Putin açısından 15 Temmuz darbe girişimi, Batılı istihbarat örgütlerinin “örtülü operasyonlarının” son halkasıydı. Üstelik darbenin “işbirlikçi faili” Rus istihbaratına hiç de yabancı değildi. ABD ile ilişkilerini kuşkulu ve misyonunu muğlak bulduğu Gülen Hareketi hakkında herkesten önce şüpheleri ve fikri vardı. Bu nedenle yıllar önce Rusya’da faaliyetlerini yasaklamıştı.
Rusya’nın ABD ve AB ile ilişkileri gerilimli bir dönemden geçiyor. Kısa vadede çözümü mümkün görünmüyor. Böyle bir dönemde, NATO üyesi ve önemli jeopolitiğe sahip Türkiye’de “müttefiklerin el altından desteklediği” darbenin başarılı olmaması Rusya için kaçırılmaz bir fırsattı. Putin de öyle davrandı ve sadece ilişkileri düzeltmek için zeytin dalı uzatmakla kalmadı, aynı zamanda Batı’yı huzursuz edecek düzeye ulaşmak için yeşil ışık yaktı.
Ekonomik ilişkilerin canlandırılması, askeri ve istihbarat alanlarında işbirliği, Suriye üzerinde kontrollü/sınırlı uzlaşma, Türkiye ve Rusya’yı aynı çizgide buluşturdu. Bu sürecin ABD ve AB cephesini arayışa sevk etmesi kaçınılmaz görünüyor. Zihinlerinde “müttefikleri” Türkiye ile bir dizi soru işareti oluşacaktır. Bu durumda Putin’in hamlelerini boşa çıkaracak adımların neler olacağını bir süre sonra göreceğiz.
Bu köşe yazısı 04.11.2016 tarihinde Milliyet Gazetesi'nde yayımlandı.