TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Irak sorunuyla ilgilenen herkesin Musul operasyonuna odaklandığı bir anda DAEŞ, Kerkük’te sürpriz bir saldırı gerçekleştirdi. Binaları işgal eden militanlarla çatışmalar birkaç gün sürdü. Çok sayıda insan hayatını kaybetti ve yaralandı. Beklenmedik bu eylemin birden fazla çıktısı olduğu açık. DAEŞ’in “tek taşla birden fazla kuş vurmaya” giriştiğini söyleyebiliriz.
Eylemin “askeri” etkisi oldukça öğretici ve bölgenin güvenlik sorunları açısından yol gösterici. Musul operasyonunda peşmerge önemli role sahip. Şehrin kuzeyini ve kuzeydoğusunu kuşatmış durumda. Çevredeki köy ve kasabaları ele geçirmeyi sürdürüyor. Ancak temas hattı hâlâ asıl muharebe sahasından uzak.
Musul önlerinde önemli bir direnişle karşılaşmayan peşmerge ve perde arkasındaki ABD’li danışmanlar, DAEŞ’in Kerkük saldırısı ile “şok” oldular. Her şeyden önce sadece Bölgesel Hükümet’in değil ABD istihbaratının da “uyuduğu” anlaşıldı. Eylemecilere müdahale için cepheden kuvvet kaydırılması ise peşmergenin hazırlıksız olduğunu gösterdi.
Eylem, Mao’nun gerilla savaşı için verdiği tavsiyelerle bire bir örtüşüyordu. Mao’ya göre gerilla, “Düşman cephe hattının gerisinde kendi cephe hattını inşa etmeliydi”. Nitekim öyle de oldu. Bu hamle bir grup çılgının askeri fikirlerinden öte, DAEŞ’in askeri yaklaşımının dünya asimetrik savaş külliyatına dayandığının da tipik bir kanıtıydı.
DAEŞ Kerkük eylemiyle, Musul operasyonu esnasında peşmergenin askeri dengesini bozmayı, bir kısım kuvvetlerini geri bölge emniyetine ayırmaya icbar etmeyi başardı. Nitekim şimdi Barzani, Musul operasyonu kadar iç bölge emniyetini de düşünmek ve kuvvet ayırmak zorunda.
DAEŞ’in saldırısına uğrayan Barzani, Sünni Araplarla arasındaki 1100 km’lik sınıra, 700 bini aştığı söylenen, çoğu Sünni Arap mülteciye ve Kerkük ile diğer yerleşim bölgelerindeki Araplara artık daha farklı gözle bakacaktır. Sünni Arapları “potansiyel tehdit” ve risk unsuru olarak göreceğini söyleyebiliriz.
Saldırının neden olduğu askeri kayıplar bir yana, psikolojik etkisini de gözden kaçırmamak gerekir. Nitekim DAEŞ’e ilişkin üretilen menkıbeler ve 2014 yazında Ezidilere yapığı vahşet hâlâ hafızalardaki tazeliğini koruyor.
Eylemin politik yönüne gelince: Barzani yönetimi kime ait olduğu hukuken sorunlu olan Kerkük’ü “de facto” olarak işgal altında tutmayı sürdürüyor. Önümüzdeki günlerde şehrin güvenliğini bahane ederek eksik kalan “etnik temizliği” tamamlamaya girişebilir. Bu hamlenin Türkmenleri de kapsaması ihtimal dahilindedir.
Böyle bir hamle Barzani’yi bir ikilemle karşı karşıya bırakacaktır. Bir yandan Kerkük’ün temizlenmesi için tarihi fırsat, öte yandan Türkiye ile ilişkilere vereceği zarar. Sonuçta böylesi bir girişim Türkiye ile Kürt Bölgesel Yönetimi arasında krize dönüşebilir. Özellikle de Türk iç politikasında başkanlık tartışmalarının sürdüğü ve MHP’nin öneminin arttığı bir dönemde.
Sonuç olarak, Kerkük saldırısı bize, çatışmalar Musul’un dış çeperlerinden içerilere doğru ilerledikçe işin daha da zorlaşacağını, DAEŞ’in kolaylıkla pes etmeyeceğini söylemektedir.
Bu köşe yazısı 25.10.2016 tarihinde Milliyet Gazetesi'nde yayımlandı.