TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Darbe teşebbüsünü savuşturalı neredeyse 7 hafta oldu ama Türkiye, hala sakinleşemedi. Sakin olmayınca işleri yeterince düşünmeden yapıyormuşuz gibi geliyor bana. Yakında hem GATA ve askeri liselerden başlayarak aldığımız kararların hem de Varlık Fonu ile ilgili düzenlemenin bana niye güven vermediğini anlatacağım. Ama şimdi oraya kadar gelmeyeyim. Bir çerçeve çizeyim. Farkında mısınız Bilmiyorum ama Temmuz ayında otomotiv satışları yüzde 30 daraldı. Ben bunun temel nedeninin uzayan geçiş dönemi olduğu kanaatindeyim. Bu kadar hadise arasında, hem İzmit körfez geçişini hem de üçüncü köprünün açılışını bile yeterince anlayamadık. Gelin ne gördüğümü bir anlatayım.
Geçen gün bizim mahallenin simitçisi, evi ile ilgili yaşadığı bir problemi anlatıyordu. Yardım istemek için belediyeye de uğramış. “Normal zaman olsa işimi hallederdim ama bu darbe girişimi nedeniyle kimse kendi yerinden emin değil ki, bir de kalkıp biri bana yardım etsinler.” dedi. Ben şu anda hayatımızla ilgili en önemli meselenin bu olduğunu düşünüyorum. Ama doğrusu ya, ortada, üzerinde 15 dakika kadar bile düşünülmüş, kapsamlı bir normalleşme stratejisi varmış gibi gelmiyor bana. Öyle saldım çayıra, Mevlam kayıra usulü gidiyoruz işte. Üzerinde düşünülmüş bir strateji olmayınca içinde bulunduğumuz geçiş sürecinin nerede ve nasıl biteceği de belli olmuyor. 2016 yılı büyümesi nasıl olur diye düşünenlerin ilk ele alması gereken bu olmalı halbuki.
Bizim simitçinin anlattığı, aslında tekil bir hadise değil bana göre. Temmuz 2015’ten Temmuz 2016’ya, Türkiye’de binek ve hafif ticari araç satışları yüzde 30 azaldı. Geçenlerde otomobil satışları için de otomobil kredisi faiz oranlarında indirim isteyen Otomotiv Yetkili Satıcıları Derneği (OYDER) Başkanı tam da böyle diyordu. TEPAV iktisatçılarının hazırladığı yandaki grafik, çeşitli ülkelerde Temmuz 2015 ve Temmuz 2016 arasında, her 1000 kişilik nüfusa oranla otomobil satış rakamlarını karşılaştırıyor. Rakamlar OYDER web sitesinde de var. Türkiye neredeyse yüzde 40’a yaklaşan düşüşle diğer ülkelerin tümünden ayrışıyor. Elbette otomobil satışları her yerde öyle pek parlak değil, ama bakınca ortada bir nevi “Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu / Birinciliği beyaza verdiler.” durumu var. Ben bu ayrışmanın, doğrusu ya, salt kredi faiz oranlarını düşürerek kontrol edilemeyeceği kanaatindeyim. Geciken normalleşme bizim asıl derdimiz bana sorarsanız.
Tespitlere geçmeden yukarıdaki otomotiv satışlarına ilişkin malumatı bir adım daha ileriye götüreyim, müsaadenizle. Türkiye’de Temmuz ayında otomotiv satışları pek çok ülke ile karşılaştırıldığında neden rekor düzeyde düştü? Tamam, başka ülkelerde artık pek rastlanmayan bir iş oldu: Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne karşı, Türk demokrasisine karşı bir saldırı girişimi oldu. Elbette bunun tüketici güveni üzerinde olumsuz bir etkisi olabilir. Ama meselenin esası, bizim, bu saldırıyı milletçe savuşturduktan sonra şevk ve heyecanla normal gündeme yeterince hızlı dönemememizdir, bana sorarsanız.
Neden?
Sayın Başbakanımızın Temmuz ayının başındaki bayram şekerlerini hatırlıyor musunuz? Konuyla ilgili haber şöyleydi:
"Aracını yenileyeceksen ÖTV almadan yenileyeceksin. Bunda taksi, şehir içi toplu taşıma yapan dolmuş, minibüs, belediye ve halk otobüsü var. Bunlar yenilendiği zaman ÖTV'siz alacaklar. Ayrıca sadece yük taşıma amacıyla kullanılan kamyon ve kamyonetler için de bu geçerli. Kamyoncular, K1, K2 ve K3 belgesi ile taşıma yapanlar da bundan yararlanacak. Bu muazzam bir şey. Otomotiv ve taşımacılık sektörü canlanacak.”
Bu açıklama 3 Temmuz günü yapıldı. Sonra ne oldu? 15 Temmuz gecesi Türk jetleri TBMM’yi bombaladı. Darbe teşebbüsü oldu. Türkiye, kısa sürmesini umut ettiğimiz bir geçiş dönemine girdi. İdare kendi içine kapandı. Temizlik bir numaralı öncelik haline geldi. Ne oldu? Otomotivde ÖTV indirimi beklentisi, talebi ileriye attı. İdarenin hızlı normalleşememesi Temmuz 2016’da otomotiv satışlarında canlanmayı engelledi. İyi olmadı. Bahsedilen düzenleme geç de olsa, geçtiğimiz günlerde TBMM Genel Kurulu’nda kabul edildi. 40 gün aradan sonra yine önümüzü görmeye başladık bir nevi.
Halbuki Türkiye 15 Temmuz şokunu pek güzel atlatıyordu. Kur, önce bir zıpladı, sonra normalleşti. Kurun 3,1’ü kolay aşamayacağı belli olunca ellerindeki dolarları satanlar, 2,90’dan yeniden dolar alıp para bile kazandılar. Her şey Türkiye’de bundan önce rastladığımıza uygun bir biçimde cereyan ediyordu. Finansal piyasalarımız normal tepkiler verdi. Kimse bankalardan parasını çekmedi. Bir mevduat kaçışı olmadı. Beklentim ise, finansal piyasalardaki normalleşmeyi tüketici yatırımcı güveninde de normalleşmenin takip etmesiydi. Ancak bu aralar aklımda hep, yabancı bir şirket yöneticisinin sözleri var: “Biz” diyordu CEO, “Türkiye’de geniş bir tedarik zinciri yönetiyoruz. Şimdi bu tedarik zincirinin hangi unsurlarının terör soruşturması kapsamına alınacağını, bunlarla olan ilişkilerimizi nasıl devam ettireceğimizi doğrusu ya bilmiyoruz. Şimdi bakınca herkes potansiyel terörist gibi duruyor.”
İsteyen Ticaret Sicili Gazetesi’nden izleyebilir, şimdilerde kayyum atanan şirket sayısı neredeyse 500’e çıktı. Ucu bucağı belli olmayan bir süreç halinde temizlik operasyonu genişliyor. Hele “bayileri de eklesek mi?” diye tartışmak manasız mı manasız. Ben bunun, hem tüketici hem de yatırımcı güveni açısından iyi olmadığını düşünüyorum. Türkiye, bu son derece gerekli temizlik operasyonunu hiç de titiz bir biçimde yürütmüyor, bana sorarsanız. Bir de bunların üzerine büyüyen güvenlik açığını ekleyip rakamlara öyle bakın.
Şimdi olması gereken ilk şey, herkesin kendi işine bir an önce geri dönmesi gereken bu dönemde öncelikle idarenin kendi normal görevlerine bir an önce dönmesidir. Bürokrasinin karanlık koridorlarındaki temizlik operasyonu elbette önemli. Ancak bu operasyonu yürütenlerle normal işleri yapanları bir an önce birbirinden ayırmak gerekir. Herkesin her konuda konuşmasının önüne geçmek gerekir. Eğer Türkiye’nin 2016 büyüme performansının, 15 Temmuz hadisesinden daha fazla zarar görmesini istemiyorsak geçiş dönemini süratle bitirmek ve artık normalleşmek zorundayız.
İkincisi ise, OHAL KHK’larını bir an önce TBMM gündemine getirerek temizlik operasyonunu doğrudan Meclis ve yargı gözetimine açmaktır. 15 Temmuz’da Meclis saldırıya uğradığında bu son derece normaldir. Temizlik operasyonunu anlatabilmek için de son derece önemlidir. Ortada olağan olmayan bir durum olduğuna göre, alınan tedbirlerin de olağan olmaması son derece doğaldır. Böyle bir gözetim, sürecin normalleşmesine önemli katkı sağlayacaktır.
Geleyim üçüncüsüne. Bu dönemde Türkiye’nin önündeki en büyük tehlike, kraldan fazla kralcılıktır. Ben bu riski görüyorum ve bunun, idarenin görevini etkin bir biçimde yapmasını da engellediği kanaatindeyim doğrusu. Türkiye, bütün kurumları ile bir büyük imtihandadır. Bilelim ve ona göre davranalım.
Hadi artık bir sakinleşelim.
Bu köşe yazısı 29.08.2016 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.