TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Bundan iki yıl önce, Pekin’de Türkiye ekonomisi ile ilgili bir sunum yapıyordum. Türkiye’nin 1980’lerde 3 milyar dolar civarında olan ihracatının 2000’li yıllarda nasıl 150 milyar dolara doğru uzandığını anlatırken sıra, yandaki grafiğe geldi. Grafik, Türkiye’nin ihracatının ne kadarının yüksek teknolojili, ne kadarının düşük teknolojili ürünlerden oluştuğunu gösteriyor. Ayrıca ihracatın teknoloji düzeyine göre dağılımını OECD ülkeleri ile de kıyaslıyor. Türkiye, 1980’lerden bu yana bir tarım ülkesinden orta teknolojili bir sanayi ülkesine dönüştü. Ama toplam ihracatımız içinde yüksek teknolojili ürünlerin payı bir türlü artmadı. O oran, yüzde 4-5’lerde hep sabit kaldı. Halbuki 2014 itibariyle bu oranın OECD ülkeleri ortalaması yüzde 18 civarında. Türkiye, yüksek teknolojili ürünlere doğru sıçrayamadı, sanayinin teknolojik altyapısını değiştiremedi.
Tablo 1: İhracatın teknoloji düzeyine göre dağılımı
İşte ben tam bunları anlatırken yuvarlak masanın etrafında oturan Asya Kalkınma Bankası iktisatçılarından bir tanesi, “İlginç, yoksa Türkiye’den hiç küresel değer zinciri geçmiyor mu?” dedi. Sonra örnek olarak ASEAN (Güney Doğu Asya Ülkeleri Birliği) ülkelerini verdi. Birlik; Filipinler, Singapur, Malezya, Endonezya, Tayland, Vietnam, Laos, Kamboçya, Bruney ve Myanmar’dan oluşuyor. 2014 yılı itibariyle bakarsanız yine, Güney Doğu Asya’da yüksek teknolojili ihracatın toplam ihracat içindeki payı yüzde 29 düzeyinde. Nedir? Türkiye, içinden küresel değer zinciri geçen bir ülke değildir. Güney Doğu Asya öyledir.
Türkiye’nin politika belgelerinde, sürekli yüksek teknolojili ihracatın toplam ihracat içindeki payını artırma hedefi yazılıdır. Bu ne demektir? Türkiye’nin iktisat politikası belgeleri, Türkiye’nin bir an önce içinden küresel değer zinciri geçen bir ülke olmasını hedeflemektedir. Onuncu Kalkınma Planı’nda da hedeflenen budur. Bu iyidir. Ancak son dönemde şirketlere çeşitli nedenlerle atanan kayyumların maceraları ve bu ahir zaman kayyumlarını korumak için Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) gündemine getirilen kanun taslağı, Türkiye’nin, içinden değer zinciri geçen bir ülke olmasını kolaylaştırmayacak, zorlaştıracaktır. Düzenleme taslağı, ülkenin iktisat politikası belgelerinde yazanlarla ve de Mecliste görüşülmekte olan diğer taslaklarla uyumlu değildir. Ya o doğrudur ya da bu. Gelin anlatayım.
Ben dünyaya baktığımda üç tür ülke görüyorum. Birinci grupta, içinden küresel değer zinciri geçen ülkeler bulunuyor. İkinci grupta, içinden boru hattı geçen ülkeler var. Üçüncü grupta ise kimsenin umurunda olmayan ülkeler var. İlk iki gruptaki ülkelerin istikrarı dünyanın umurunda, üçüncü gruptakiler ise doktorun “ne yersen ye” dediği türden ülkeler. Oralarda ne olup bittiğini izleyenlerin sayısı, dünyada iki elin parmaklarını geçmiyor. Antropolojik bir ilgi bir nevi.
İlk iki grup için bir önceliklendirme yapmak gerekirse şöyle demek mümkün: İçinden küresel değer zinciri geçen bir ülke olmak, içinden boru hattı geçen bir ülke olmaktan daha zor. İçinden boru hattı geçen bir ülkenin nasıl bir ülke olduğu değil, nerede olduğu önemli bir tek. Halbuki içinden küresel değer zinciri geçebilmesi, o ülkenin nasıl bir ülke olduğuyla, yani nitelikleri ve kapasitesi ile yakından alakalı. Rahmetli Demirel’in cumhurbaşkanlığı döneminde, Türkiye’nin çabası bir an önce içinden boru hattı geçen bir ülke olmak yolundaydı. Nitekim Bakü-Ceyhan sonunda oldu. Şimdi hedef, Türkiye’yi içinden küresel değer zinciri geçen bir ülke haline getirmek olmalı.
İçinden küresel değer zinciri geçen bir ülke olmak için, ilgili yabancı doğrudan sermaye yatırımını çekebilecek özelliklere sahip olmak gerekiyor. Nasıl özellikler bunlar? Öncelikle, yabancı yatırımcı için uygun iktisadi ortam sağlanmış olmalı. Ülkede mülkiyet hakkının oturmuş, fikri mülkiyet ile ilgili düzenlemelerin yapılmış, serbest ticaret ortamının sağlanmış, sınırlar mal ve insan giriş çıkışına açılmış olmalı. Kural hakimiyeti ile kimsenin bir problemi olmamalı. Ülkede elbette bir güvenlik problemi de olmamalı. İşte Türkiye’nin ileri teknoloji ihracatını artırmasının tek yolu olan teknoloji transferleri, ancak bu koşullar sağlandıktan sonra gelecek yüksek nitelikli yabancı yatırımlarla birlikte gerçekleşebilir.
Kayyum müessesi Türkiye’de uzun bir süredir var. Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenmiş. Bir şirkette herhangi bir nedenle yönetim boşluğu oluşmamasını güvenceye almak için getirilmiş bir kurum kayyumluk. Esas amacı, işletmenin sürekliliğini korumak. Kayyumun görevini hakkıyla yapmasının güvencesi, kayyumun kişisel sorumluluğu. Şimdiye kadar, kayyum olarak bir şirketi yöneten kişi, aldığı kararların sonuçlarından kişisel olarak sorumluydu. Ben TBMM’deki yeni düzenlemenin en kötü tarafının, kayyumun bu sorumluluğunu kaldırması olduğu kanaatindeyim. Bir yandan kayyumun yetkilerini arttırırken diğer yandan sorumluluğunu kaldıran hüküm koymanın doğuracağı sakıncaları anlatmak bile istemiyorum, en başta da mülkiyet hakkı açısından. “Atanan kayyumların iş ve işlemleri için açılacak tazminat davaları Devlet aleyhine açılır” diyerek kayyumun kişisel sorumluluğunu kaldırmanın, “devlet isterse tazminatını öder, istediği şirketi batırır” demek anlamına geldiğini düşünüyorum. Devletin ticari hayata istediği şekilde müdahalesine yol açacak bu düzenleme, hem yerli hem de yabancı yatırımcılar açısından caydırıcı olacaktır. Tam da bu nedenle, bu taslak, Türkiye’nin içinden küresel değer zinciri geçen bir ülke olma hedefi ile açıktan çelişiyor. Şimdiden not etmiş olayım. Burada mücbir sebep filan sayılmaz, bu düzenleme tasarısı ve bu tasarıyı zorunlu kılan son dönem kayyum uygulamaları külliyen hatalıdır. Yanlışa yanlış demek gerekir.
Peki, nasıl oluyor da bu ahir zaman kayyumlarının sorumluluğunu kaldırma düzenlemesi ile Türkiye’yi içinden küresel değer zinciri geçen bir ülke yapmayı hedefleyen çağdaş bir Sınai Mülkiyet Hakları Kanunu tasarısı aynı idare tarafından aynı Meclise getirilebiliyor? Ben, bu aralar Türkiye’de idarenin kafasının çok karışık olduğu kanaatindeyim doğrusu.
Demem o ki, bu kayyum düzenlemesi ile yüksek teknolojili ihracat olmaz. Bu kayyum uygulaması ile Türkiye yeni sanayi devrimine intibak edemez.
Bu köşe yazısı 23.06.2016 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.