TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Ben bu yıl çok umutluydum, artık olur diyordum. Ama şimdi görüyorum ki yine olmayacak. 2015 yılında da IMF’deki oy dağılımını, gelişmekte olan ülkeler lehine değiştirecek o tarihsel karar uygulamaya aktarılamayacak. IMF kota reformu yine tamamlanmamış olacak. Halbuki karar ilk kez G20 Maliye Bakanları ve Merkez Bankası Guvernörleri Toplantısı’nda alındığında, sene 2010’du. Sonra 2012 yılında, Kore’deki G20 Zirvesi’nde IMF kota reformu ile ilgili hüküm liderler seviyesinde karara bağlandı. Bir nevi, 19 ülke ve Avrupa Birliği’nden oluşan G20’nin liderleri dünyanın artık eskisi gibi yönetilmeyeceğine dair o tarihi kararın altına imza attılar.
Karar alındı, 2012 yılı Seul Bildirgesi’nde de yayımlandı. Ama uygulama ertelene ertelene sene oldu 2015. Aradan 3 yıl geçti. G20 hala dünyanın artık eskisi gibi yönetilmeyeceğine dair tarihi dönüm noktası niteliğindeki kararını uygulamaya aktaramadı. Amerikan Kongresi’nden çıkması gereken onay bir türlü çıkmadı. Halbuki G20’nin Türkiye dönem başkanlığında bu karar uygulamaya aktarılmış olsaydı, pek güzel olurdu doğrusu. Denedik ama olmadı. Öyle anlaşılıyor ki, dünyanın artık eskisi gibi yönetilmeyeceğine dair 2012 yılında alınan G20 Zirve Kararı’nın uygulanması için umutlar artık G20’nin Çin yılına, 2016’ya kaldı.
Şimdi bu ne demek? Bu pazartesi Antalya’da bir sonuç bildirgesi yayımlanacak. Bunu ciddiye alalım mı, almayalım mı? Görüntü var ama ses yok deyip oturalım mı? Türkiye yılında ilk kez G20 aynaya baktı, performansını ölçtürdü. Vaziyet gelin bakın nasıl?
G20’den başka bu liderleri aynı mekana toplayan bir toplantı daha yok
G20, küreselleşme süreci içinde sistemin işleyişi açısından önemli 19 ülke ve Avrupa Birliği’nden oluşuyor. Merak edenler için alfabetik sırayla bir daha sayayım: Almanya, Amerika Birleşik Devletleri, Arjantin, Avustralya, Brezilya, Çin, Endonezya, Fransa, Güney Afrika, Güney Kore, Hindistan, İngiltere, İtalya, Japonya, Kanada, Meksika, Rusya, Suudi Arabistan, Türkiye ile Avrupa Birliği. Her ülkeden görevliler bir dizi toplantıyla bir nevi Liderler Zirvesi’nin gündemini hazırlıyorlar. Esas itibariyle, Türkiye’nin dönem başkanlığında, 2014 yılı sonundan itibaren sürdürülen bütün çalışmaların amacı, bu hafta Antalya’da yapılacak olan toplantıydı. Dünyada bu liderleri aynı mekanda bir araya getiren G20’den başka bir toplantı imkanı yok. Onun için önemli. Ama birbirine benzemeyen bu kadar ülkeyi bir araya toplamanın bir maliyeti de var tabii.
Birbirine benzemeyenlerin bildirgesi hem daha kısa hem de daha steril oluyor. Neme lazım?
Peki, liderler bir araya geliyor, sonra ne oluyor? Sonra işte o yılın G20 kararları bir Bildirge ile açıklanıyor. Bir nevi, küreselleşme sürecinin önemli ülkelerinin liderleri, sistemi ayakta tutmak, işlerliğini garanti altına almak için bu yıl hangi konuları kayıt altına aldıklarını, nerelerde anlaştıklarını açıklıyorlar. Nasıl bir şey bu G20 Bildirgesi? Bu yıl TEPAV’dan Selim Koru G20 ve G7 Bildirgelerini karşılaştırmıştı. Örnek olarak da G7’nin Almanya’daki toplantısı sonrasında yayımlanan bildirge ile G20’nin Avustralya bildirgesini almıştı.
Sonuç şöyle: G7 Bildirgesi 5035 kelime, G20 bildirgesi ise 1919 kelime. Bir nevi, G20 bildirgesi, G7 bildirgesinin yarısından daha kısa. Birincisi, lider sayısı arttıkça bildirgede kullanılan kelime sayısı azalıyor. Manalı sanırım. Geleyim ikincisine. G7 bildirgesi normal bir metin olarak yazılmışken, G20 bildirgesi numaralanmış başlıklardan oluşuyor. Neden? Birbirine benzeyenler bir araya geldiğinde, metin üzerinde anlaşma daha kolay oluyor da ondan. Birbirine benzemeyenlerin, çıkarları ayrışanların bir araya geldiği noktada, daha kısa cümleler ve konu başlıkları üzerinde ancak anlaşılabiliyor. İçerik zor. O metin çıksın diye bile uzun saatler çalışılıyor. Üçüncüsü, G7 Bildirgesi’nde iklim değişikliğinden Suriye iç savaşına kadar her tür güncel ama tartışmalı konu rahatlıkla yer alıyor. Ancak G20 Bildirgesi çok daha steril konuları içeriyor. Açılırsa kavga çıkacak, anlaşması zor olacak konular genellikle kapı dışında bırakılıyor. Kolay değil, 20 farklı ses.
Türkiye dönem başkanlığında G20 ilk kez aynaya bakıyor
Dolayısıyla Antalya Zirvesi Bildirgesi’nden güncele ilişkin tarihi açıklamalar değil, G20’nin kendi kurumsal tarihi içinde önem taşıyan konulara ilişkin adımlar beklemek gerekiyor. G20 bu çerçevede kendi içine kapalı bir mekanizma esasen. Nedir? Dünya büyümesinde bu yıl beklenen yavaşlama eğilimini tersine çevirmek için yapılabilecekler? Kesin olur. Kadınları, gençleri büyüme sürecine dahil etmek? O da olur. Türkiye dönem başkanlığında kapsayıcılık başlığı altında her ülke kapsayıcı büyüme stratejileri zaten tasarladı. Neden bu büyüme yavaşladı? Kim üstüne düşeni yapmadı? Zor işler. Suriye krizi? İmkansız. İklim değişikliği? 6 hafta sonra Paris’te COP21 İklim Değişikliği toplantısı var. Ama o da zor sanki. Mülteci meselesi? Hiç olmaz. G20 2015’in Türkiye dönem başkanlığında, transformasyonel değil, operasyonel bir gündemle yola devam ettiğimizi düşünüyorum ben. İyi ya da kötü değil, böyle. Bu yıl daha çok G20 ne yapıyor diye bakma yılı olacak gibi duruyor. İlk kez bu yıl G20 bir hesap verme (Accountability Report) raporu yayımlayacak. Ben önemli olduğunu düşünüyorum. Eskiden düşünce kuruluşları, verilen kararlar uygulanıyor mu diye bakardı, bu yıl G20’nin kendisi ilk kez aynaya bakacak.
2008’den beri alınan kararların ancak yüzde 40’ı uygulamaya aktarılabildi
Doğrusu ya, ben bunun Türkiye dönem başkanlığının önemli katkılarından biri olduğunu düşünüyorum. Bu yıl Türkiye’nin ilkelerinden biri “lafa değil, uygulamaya bakalım”(implementation) idi. 2008’den bu yana bu 8’inci zirve olacak. Ama başta ne dedim? Zirvede kararı almak yetmiyor. Alınan karar uygulamaya aktarılamıyorsa istenen hasıl olmuyor sonuçta. İşte böyle bakıldığında, G20 aynı zamanda bir uygulanamayan kararlar mezarlığı gibi. IMF kota reformu da bu uygulanamayan kararlardan biri. Hatta bana sorarsanız en önemlisi. Neden?
IMF ve Dünya Bankası’nın attığı adımları kimlerin belirleyeceği, dünyanın nasıl yönetileceğine kimlerin karar vereceği anlamına geliyor. Eğer siz bu karar alma sürecini günün gerçeklerine göre yeniden ele almazsanız, herkesin her işi kendi başına yapmaya çalışacağı bir dönemin kapısını aralarsınız. Nitekim öyle de oluyor. Çin’in bu yıl Asya Yatırım ve Kalkınma Bankası (AIIB) oluşturma kararı, uygulanamayan G20 kararının son derece doğal bir sonucu aslına bakarsanız. Çin, yönetiminde söz sahibi olamadığı Dünya Bankası’na para vermek yerine Asya için bir Kalkınma Bankası kurma yoluna gitti. O zaman ne oluyor? Amerika’nın Dünya Bankası, Japonya’nın Asya Kalkınma Bankası, Çin’in de AIIB’si oluyor. Kalkınma kararlarında insicam kalmıyor. Kötü oluyor.
Bu yıl Türkiye dönem başkanlığında ilk kez yayımlanacak olan Hesap Verme Raporu’na göre, G20 bildirgelerinde karara bağlanan konuların ancak yüzde 40’ı bütün ülkeler tarafından uygulamaya aktarılabilmiş. Bu kötü mü? Bana sorarsanız değil. G20 gibi birbirine benzemeyenlerin bir araya geldiği bir forumun aldığı kararların yüzde 40’ının küresel uygulama fırsatı bulması önemli aslında. Ama ben böyle bir raporu yayımlamaya karar vermenin ve bunu uygulamanın da önemli olduğunu düşünüyorum. Bu rapor, G20 ülkelerinin liderleri ve yönetimlerinin G20’den önemli bir beklentileri olduğunu gösteriyor bana sorarsanız.
Evet, karar alınmasına rağmen, hala, gelişmekte olan ülkelerin IMF ve Dünya Bankası’nda söz haklarını artıracak kararlar uygulamaya aktarılamamış olabilir. Ancak küresel meseleler üzerine kapsayıcı bir diyalog için hala G20’den başka bir mekanizmamız yok.
Bu köşe yazısı 12.11.2015 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.