TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Türkiye ekonomisi artık yeni bir döneme girdi. Hala haberiniz yoksa bugün size ben anlatayım. Bundan bir süre önce düşük büyüme, yüksek cari açık dengesinde daha önce hiç yaşamadığımızı söylemiştim. Sene 2012 idi. O zaman mesele TEPAV Finans Enstitüsü raporlarında bir eğilim olarak dile getirilmişti. Şimdi artık vakıa olarak izleyebiliyoruz. Hadise somut bir olgu olarak karşımızda. Biz daha önce hiç böyle bir ortamda şirket yönetmemiştik. Ama hayatta her şeyin bir ilki vardır. Türkiye ekonomisi bir süredir istikrarlı bir düşük büyüme, yüksek cari açık sarmalına girmiş bulunuyor. Nereden çıktı bu? Bu sürdürülebilir bir durum mudur? Kur böyle bir ortamda ne olur? Buradan çıkmak için şans nerededir? Vakıa ile kavga edilemeyeceğine göre, bu durum nasıl idare edilir?
Önce ilk grafiğe bir bakın. Türkiye ekonomisi, ekonomik büyüme açısından, 2002-2007 döneminde parmak ısırtacak güzel bir performans sergiledi. Ekonomimizin ortalama büyüme oranı yüzde 6,8 oldu. Bu, 1970’ten bu yana, iktisadi büyüme performansı açısından en iyi dönem oldu aslında. 2002-2007 döneminin parlak sicilini taçlandıran diğer gösterge ise grafikte kırmızı nokta ile gösterilen dönem içi büyüme volatilitesi katsayısı oldu. Büyümenin volatilite katsayısı, 2002-2007 döneminde ortalama dönem içi büyümenin altında kaldı. Ne oldu? İstikrarlı bir büyüme sergilendi. Bu dönemde şirketlerin önlerini görebilmesi mümkündü. Volatilite katsayısının ortalama büyümenin altında kalması, dönem içinde yıllık büyüme oranının ortalamanın etrafında dolaştığı anlamına geliyor. İyi bir gelişme.
Sonra 2008-2014 dönemi geldi. Ortalama büyüme oranı neredeyse yarı yarıya azalarak yüzde 6,8’den yüzde 3,3’e geriledi. Büyümenin volatilite katsayısı dönem içi ortalamanın üzerine çıktı. Ne oldu? 2008-2014 döneminde büyüme öngörülemez oldu. Bir yıl tepelere vurdu, bir yıl yerlerde süründü. Şirket yönetmek zorlaştı. İnsanlar önünü göremez oldu. KPSS’ye girenlerin sayısı arttı. Devlet memurluğu yeniden gözde oldu. Neden? Tahsilatın zorlaştığı bir dünyada, düzenli gelir akımı kral olduğundan elbette. 2008-2014 döneminde kriz bizi delmiş geçmiş de haberimiz olmamış doğrusu. Sonuç olarak, kötü oldu.
Ama 2008-2014 döneminden 2012-2014 dönemini bir ayrıştırın, bakın ne göreceksiniz? IMF’nin son 2015 tahminini koyup 2012-2015 dönemine bir bakın ve geleceğimizin kışını görün. 2012-2015 döneminde ortalama büyüme yüzde 3,3’ten yüzde 3,1’e azıcık geriliyor. Ama asıl dikkat edilmesi gereken, büyümede artan istikrar. Volatilite katsayısı 2012-2015 döneminde, aynı 2002-2007 döneminde olduğu gibi, dönem içi ortalamanın altında yer alıyor. Türkiye ekonomisi, gayet istikrarlı bir biçimde düşük büyüme sergiliyor. Öyle oynaması, arada bir sıçraması filan yok. Büyüme oranı hep yerlerde sürünüyor. Ben Türkiye’nin artık istikrarlı bir biçimde yerlerde sürünme dönemine girdiğini düşünüyorum. Plan yaparken, şirket yönetirken bunu hiç unutmayın.
Peki, Türkiye ekonomisi istikrarlı bir biçimde düşük büyüme sergilerken, cari işlemler açığı kapanıyor mu? Hayır. Cari işlemler açığı, göreli olarak bakarsanız yüksek kalıyor. Bu süfli büyümeye bu cari işlemler açığı pek fazla aslında. Zira 2002-2007 döneminde cari işlemler açığı ortalaması, büyüme ortalamasının altında yer alırken; 2008-2014 döneminde cari işlemler açığının dönem içi ortalaması, dönem içi büyüme ortalamasının üzerinde yer alıyor. Yüzde 1’lik büyüme için artık 5 kat daha fazla cari işlemler açığı veriyoruz. Bir nevi ekonomimizin yabancılara olan bağımlılığı, eskisine oranla daha fazla artıyor. Bu kötüdür. Türkiye, istikrarlı bir düşük büyüme ve yüksek cari işlemler açığı dönemine giriyor. Bir nevi bir sürünme dönemine giriyoruz dediğim bu işte. Ne oluyor? Büyüme yalnızca iç talep odaklı oldukça, o büyüme oranını finanse edebilmek için daha fazla yabancı tasarrufa muhtaç oluyoruz. Şirketlerimiz, bankalarımız yabancılara daha fazla borçlu oluyor. Nitekim öyle değil mi?
Şimdi müsaadenizle birkaç sonuç çıkarayım ve başlangıçtaki sorulara cevap vereyim.
Birincisi, Türkiye bu berbat büyüme oranıyla, o cari işlemler açığını finanse edemez. Doğrudur, cari işlemler açığı eskisine göre azalmıştır. Ancak büyüme oranındaki azalma, cari işlemler açığındaki azalmadan daha fazladır. Şimdi kendinizi bir portföy yatırımcısının yerine koyun. Dün yüksek cari işlemler açığını finanse ederken ortada yüksek büyümeye dayalı bir hikaye vardı. Bir bankacı kredi verdiği şirkete yeniden kredi verirken, dün bir büyüme söz konusuydu. Şimdi yok. Bu işimizi zorlaştıracak faktörlerden biri olacak bana sorarsanız.
İkincisi, düşük büyüme döneminde şirket yönetmek, bizim pek alıştığımız bir durum değil. Hatırlayın, biz yüksek enflasyondan düşük enflasyona geçerken de zorlanmıştık. Çoğunluğu KOBİ’lerden oluşan Türk şirketlerinin temel özelliği, yönetim kadrolarında profesyonellere yer vermemeleridir bana kalırsa. Biz bu ülkede şirketlerimizi efektif bir biçimde yönetemiyoruz. Çünkü patronlar, şirket yönetimi işine ek kaynak aktarmanın bir nevi israf olduğunu düşünüyorlar genellikle. Hal böyle olunca, şirketi kendileri yönetiyorlar. Bugüne kadar da böyle idare edebildiler aslında. Yüksek enflasyon ve yüksek büyüme oranı, aynı “bir dirhem et bin ayıp örter” deyişinde olduğu gibi, şirket yönetmeyi bilmeyen yöneticilerin hatalarını gizliyordu. Ne oldu? Önce enflasyon yüzde 80’den yüzde 8’e indi. Şimdi bir de büyüme yavaşlıyor. Hatalar artık hiç gizlenemeyecek. Firma sahiplerinin içine girdiğimiz bu dönemi iyi kavramaları, iyi yönetişim prensiplerini bir an önce hayata geçirmeleri gerekiyor. Mevcut konjonktürde işleri daha da zorlaşacak. Benden söylemesi.
Üçüncüsü ise ileriye yönelik bir soru: Peki, bu dönemde şirketler ne yapacak? Ben öncelikle bir konsolidasyon dönemine gireceğimizi düşünüyorum. Az sermaye ile Ali’nin külahını Veli’ye, Veli’nin külahını Ali’ye giydiremeyiz gibi geliyor bana.
Peki, ışık nerede?
Ben ışığı iki noktada görüyorum. Birincisi, G20 zirvesi Türkiye’de yapılacak. Küresel büyümedeki genel yavaşlama burada ele alınırken, gelişmekte olan ülkelere yönelik bir küresel korunma ağı oluşturulması meselesini burada Türkiye’nin güçlü bir biçimde gündeme yerleştirmesinde fayda var. Geçenlerde Hindistan Merkez Bankası Başkanı Raghuram Rajan’ın dile getirdiği bu hususu en çok sahiplenmesi gereken ülkelerden biri Türkiye bana sorarsanız.
İkincisi, 1 Kasım seçimleri, 7 Haziran seçimlerine benzer bir biçimde sonuçlanırsa taze bir başlangıç için fırsat çıkabilir. Ben farklı olan her senaryonun faydalı olduğunu düşünüyorum. Türkiye’de artık denizin bittiği konusunda partiler üstü bir koalisyon olması kötü değil, son derece iyidir. Onu da not edeyim.
Ne diyeyim? Düşük büyüme, yüksek cari açık vadisine hoş geldiniz. Burada şirketleri daha iyi yönetmek gerekiyor, aman dikkat.
Şekil 1: Dönemler itibarıyla ortalama büyüme oranları ve volatilite (1970-2015*)
*IMF Tahmini
Kaynak: IMF, Dünya Bankası, TEPAV hesaplamaları
Şekil 2: Dönemler itibarıyla ortalama cari açık oranları ve volatilite (1980-2015*)
*IMF büyüme tahminine göre hesaplanmıştır. Cari açık için Temmuz 2015 itibarıyla yıllıklandırılmış veri kullanılmıştır.
Kaynak: IMF, TEPAV hesaplamaları
Bu köşe yazısı 22.10.2015 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.
Fatih Özatay, Dr.
27/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
26/11/2024
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024