TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Şu Twitter’ın pek faydalı bir iletişim aracı olduğunu daha önce söylemiş miydim? Söylediysem bile bir daha söylemiş olayım. Bundan bir süre önce, neden şirketlerimizin yöneticileri işlerini iyi yaptıklarını zannederken aynı şirketlerin ne kadar etkin çalıştığına dair yapılan çalışmalar tam tersine işaret ediyor diye sormuştum. Hakikat, şirket yöneticilerinin kendileriyle ilgili hayallerinden farklıydı. Yazıyı yazdıktan sonra Twitter’dan “Dunning-Kruger sendromu :)” diyen bir mesaj aldım. Oturdum Dunning-Kruger sendromu nedir diye sosyal psikoloji dergilerine baktım. “Yok canım, bizdeki bu kadar da olamaz” diye düşünerek konuyu kafamdaki bekleme dosyalarından birine attım. Ama şimdi YGS 2015 sonuçları açıklandı. Hemen aklıma o uğursuz test geldi. Kendi kendime, bizdeki galiba hakikaten Dunning-Kruger sendromu demeye başladım ve çok üzüldüm. Gelin bir de size anlatayım.
Yüksek Öğrenime Giriş Sınavı’nın ilk aşaması sonuçlandı. Sınava yaklaşık 2 milyon öğrenci katıldı. Sıfır alan 50 bin kişiyi bir kenara koyarsanız kalanların sınav performansı hiç de parlak durmuyor. Öğrenciler Fen Bilimleri, Temel Matematik, Sosyal Bilimler ve Türkçe’den sınava girdiler. Her bölümde 40 soru sorulmuş. Sonuçlar yandaki tabloda. Birincisi, toplam 160 sorunun ortalama yüzde 20’si doğru cevaplanabilmiş. Yüzde 20! Yaklaşık 2 milyon öğrenci ve yüzde 20. Yok artık! Fen Bilimleri’nde doğru cevaplanan soruların toplama oranı, yüzde 10’a kadar iniyor. Matematikte ise yüzde 13. Anadillerindeki soruların bile ancak yüzde 40’ını doğru cevaplayabilen çocuklardan bahsediyoruz ve ben doğrusu ya, bir daha yok artık diyorum. Bu da ikinci nokta. Geleyim üçüncüye: Bu öğrenciler yakında önce üniversiteye, oradan da çalışma hayatına gelecekler. İşte bu son tespit, bana “yok, bu galiba hakikaten Dunning-Kruger sendromu” dedirtti.
Bu gençler çalışmaya başlayınca ne oluyor? Geçen gün söylemiştim, Türkiye’de çalışanların yalnızca yüzde 3’ü yaptıkları iş için yeterli donanıma sahip olmadıklarını düşünüyorlar. Bu alandaki OECD ortalaması ise yüzde 22. Nedir? OECD ülkelerinde, Türkiye dâhil, çalıştıkları iş için yeterli donanıma sahip olmadıklarını düşünenlerin oranı yüzde 22, bizde ise yüzde 3. Bir de kendisini yaptıkları iş için fazlasıyla donanımlı bulanlar var. OECD’de böyle düşünenlerin ortalaması yüzde 25, Türkiye’de ise yüzde 40. Şimdi durum şöyle: YGS’de soruların ortalama yüzde 20’sini doğru cevaplayabilen donanımsız çocuklar, çalışmaya başlayınca birden yaptıkları iş için gereğinden fazla donanımlı olduklarını düşünmeye başlıyorlar. Katiyetle kendilerinde bir başlangıç donanımı problemi olduğunu düşünmüyorlar. Hâlbuki bırakın fen ve matematiği, daha İngilizce bilmiyorlar, bilgisayar kullanamıyorlar ve her ne hikmetse yeterinden fazla donanımlı oldukları kanaatindeler. Ben Türkiye’nin en önemli probleminin tam da burada yattığını düşünüyorum. Ortada temel bir vasatlık problemi bulunuyor. Ama önce size Dunning-Kruger sendromunu anlatayım.
Testi Amerika’da Cornell Üniversitesi’nden iki psikolog akıl ediyor. Sorulan soru son derece basit ama nedense bu tür ilginç işler hep çökmekte olan Batı medeniyetinin üniversitelerinde yapılıyor. David Dunning ve öğrencisi Justin Kruger konuyla ilgili ilk çalışmalarını 1999 yılında Journal of Personality and Social Psychology’de yayımlamışlar. Makale 1995 yılında gerçekten olmuş bir hadise ile başlıyor. McArthur Wheeler, Amerika’nın Pennsylvania eyaletinin Pittsburgh kentinde bir bankayı soymak için elinde tabancayla içeriye dalıyor. Yüzünde herhangi bir maske filan da yok. Kameralardaki görüntüsünden kimliği hemen saptanıyor ve tutuklanıyor. Fakat McArthur Wheeler ısrarla hırsız olduğunu inkâr ediyor. Kendisine kamera kayıtları gösterildiğinde ise büyük bir şaşkınlık içinde; “Ama nasıl olur? Yüzüme limon suyu sürmüştüm” diye itiraz ediyor. Görünmez mürekkep yapımında kullanılan limon suyunu suratına sürünce kameralardaki görüntüsünü bulanıklaştırarak görünmez kıldığına içtenlikle inanıyor. İşte David Dunning ve Justin Kruger’in araştırma sorusu da buradan çıkıyor. Şunu merak ediyorlar: Bir işi yapmaya ehil olmayan, yeterli donanımı olmayan bir kişi, o işte nasıl performans gösterdiğini kendi başına değerlendirebilir mi?
Çalışma yeterli donanımı olmayanlar açısından ortada bir duble riziko ihtimali olduğunun altını çiziyor. Ehil olmayanlar hem başarılı olmak için yanlış stratejiler kurabiliyorlar (bkz. Wheeler) hem de yaptıkları işlerde başarılı olup olmadıklarını dahi değerlendirebilecek kabiliyete sahip olmadıklarından hayalle hakikati birbirinden ayırt edemiyorlar. Kötü yani. Ehil olanlar ise işin ne gerektirdiğini çok iyi bildiklerinden ve kendilerine kolay gelen bir şeyin başkaları için de kolay olabileceğini düşündüklerinden, kendilerini olduklarından daha az başarılı buluyorlar. Yani ilkinin sorunu “kendinin cahili” olmak, ikincisininki ise başkalarını doğru değerlendirememek. Dolayısıyla ilki daha iyi olmak için çaba harcamazken ikinciler hep bir çaba içerisinde.
Dunning ve Kruger, 1999 tarihli makaleleri için Cornell Üniversitesi öğrencilerine farklı konularda 4 ayrı test uygulamışlar. Sınav kâğıdını teslim eden öğrencilere ayrıca testin nasıl geçtiğine dair bir soru daha sormuşlar. “Bu sınavda alacağınız not ile sınıfın en başarılı yüzde 25’i içinde mi, en başarısız yüzde 25’i içinde mi, yoksa aralarda bir yerde mi olursunuz?” demişler. Peki, sonuç ne çıkmış? En iyi notları alabileceklerini hayal edenler, nihai olarak en kötü notları alanlarmış. En iyi notları alanlar ise kendilerini olduklarından daha kötü değerlendiriyorlarmış. Yandaki grafik de işte bu durumu gösteriyor. Bir nevi, bozgunda fetih rüyası işte. Ortada derin ehliyet problemi varken başarıdan başarıya koştuğunuzu düşünüyorsunuz.
Bozgunda fetih rüyası demek, hayalle hakikati birbirine karıştırmak demek esasında. Ben, Türkiye’nin eğitim sisteminin, Türkiye ekonomisinin en temel kapasite kısıtı olduğunu düşünüyorum. Buradan çıkan öğrenciler, işte o eziklerin büyüklük hayaline iyice bulanmış oluyorlar. On yılda beş bakan değiştirip ne yapacağını bilemeyince böyle oluyor zahir.
YGS sonuçları geçen gün açıklandı ve memleketin hakiki yüzü yine ortaya çıktı. Bu noktadan itibaren Türkiye’nin bir nevi Dunning-Kruger sendromunun esiri olduğunu kabul etmek durumundayız bana kalırsa. “Emaneti ehline veriniz” öğüdüne uymayı isteriz ama bu ülkede işimiz pek kolay değil sanırım.
Ne yapmak lazım? En baştan, en temelden yeniden başlamak lazım. Türkiye’nin bir eğitim seferberliğine ihtiyacı var. Ben söylemiş olayım.
Tablo 1: YGS 2015 sonuçları (Tüm adaylar)
Kaynak: ÖSYM
Şekil 1: Deneklerin gerçek test sonuçları ve kendi yetenek algıları
Kaynak: Kruger & Dunning (1999), Unskilled and Unaware of it: How Difficulties in Recognizing One's Own Incompetence Lead to Inflated Self-Assessments
Bu köşe yazısı 23.03.2015 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.
Fatih Özatay, Dr.
27/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
26/11/2024
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024