TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Geçenlerde bana, “Türkiye’nin 500 milyar dolarlık ihracat hedefi manalı mı?” diye sordular. “Bugüne kadar yaptıklarımızı bugüne kadar yaptığımız gibi yapmaya devam edeceksek manasız” dedim. Bugün ürettiğimiz çer çöpten daha fazla üreterek 500 milyar dolar hedefine ulaşamayız. Ne yapmak lazım? Herkesin yapabildiği bu orta teknolojili ürünlere yalnızca bizim yapabildiğimiz yeni bir ürün yelpazesini eklememiz lazım. Ne yapmamız lazım? Fark yaratmamız lazım.
1980 yılında Türkiye’de kişi başına gelir yaklaşık 1600 dolardı. Sonra 2002’de 3600 doları, 2008’de ise 10 bin doları yakaladık. 7 yıldır burada patinajdayız. Santim ilerleyemedik. Çin’in kişi başına geliri 1980’de Türkiye’nin 10’da 1’iydi. 2002 yılında 3’te 1’i oldu. Şimdilerde ise yarıyı geçti, yüzde 60’a vardı. Biz fena yol almadık ama şunun şurasında milyarlık Çin’in bizi yakalamasına da pek bir şey kalmadı. Bu yarışta varlığımızı sürdürmek ve bir an önce 10 bin dolar kişi başına gelirden 25 bin dolar kişi başına gelire çıkmak istiyoruz. Yapılabilir mi? Olabilir. Ne yapmamız lazım? Fark yaratmamız lazım.
Peki, toplum olarak patinaj atmakta olduğumuzun ve fark yaratmamız gerektiğinin farkında mıyız? Hayır. Şimdi önce şu grafiğe bir bakın lütfen. Daha önce 22 ülke için yapılan bir çalışmanın metodolojisini Türkiye’ye uyarlayan Dünya Bankası Türkiye Ofisi, yaklaşık 330 şirketimize yakından bakmış ve bakın ne çıkmış?
Şirketlerimizin kendi yönetim becerilerine olan güveni ile şirketlerimizin performansı arasında bir uçurum ortaya çıkmış. Araştırmanın yapıldığı ülkeler arasında en fazla kendine güvenen, kendi halinden memnun olan, daha mükemmelini aramayan şirket yöneticileri bizim memlekette çıkmış. Uçurumun en fazla olduğu 5 ülke, Türkiye, Meksika, Brezilya, Arjantin ve Şili. 6’ncı sırada ise hemen Yunanistan var. Sonra kişi başına gelir artıyor, hakikat ile hayal âlemi arasındaki uçurum azalıyor. Ben en çok Singapur’u sevdim. Neden Singapur bu kadar iyi? Neden 10 binden 25 bine bizden önce çıktılar? Yaptıkları işi yeterli bulmayıp daha iyisini arayan yöneticilere sahip oldukları için elbette. Bizim burada herkes hayal âleminde yaşadığı için bir patinajdayız. Bizim şirketlerimizin yöneticileri, şirketlerinde insan kaynaklarının mükemmelen yönetildiğini, son derece manalı gelişme hedefleri konulduğunu, herkesin bahtiyar biçimde birlikte çalıştığını, yönetimde bilumum yeni tekniklerin kullanıldığını, şirketin yönetim kalitesinde hiçbir sorun olmadığını filan düşünüyorlar. Ama karne öyle demiyor.
Peki, bir tek şirketler mi? Yok canım, çalışanlarda da durum aynı. Hiç OECD’nin Türkiye için hazırladığı beceri karnesine baktınız mı? İdil Bilgiç Alpaslan evvelki gün bana o karneyi gönderdi. 2005 yılında yapılan bir çalışmaya göre, Türkiye’de işte o yöneticilerin yönettiği şirketlerin çalışanlarının yüzde 40’ı, yapmakta oldukları iş için gereğinden fazla nitelikli oldukları kanaatindeydiler. Nasıl nasıl? Onlara göre, onlar yapmakta oldukları işin gerektirdiğinden daha fazla donanımlıydılar. Peki, kendilerini yaptıkları iş için gereğinden fazla donanımlı bulanların OECD’deki ortalaması ne dersiniz? Yüzde 25. Fransa, Almanya vs. gibi ülkelerde herhangi bir işi yapan kişilerin yalnızca 4’te 1’i kendilerini yaptıkları iş için gereğinden fazla iyi bulurken, bu oran Türkiye’de yüzde 40 oluyor. Şimdi söyler misiniz, hangi ülkede çalışanlar daha fazla çaba gösterir? “Zaten gereğinden iyiyim, buradayım diye teşekkür etsinler” diyenlerin ülkesinde mi? Yoksa “Daha iyisini yapabilirim” diye düşünenlerin ülkesinde mi? Bir rakam daha ekleyeyim, müsaadenizle. Kendilerini yaptıkları iş için yeterli bulmayanların, daha iyi olmalıyım diyenlerin oranı OECD’de yüzde 22 iken, bizim burada yalnızca yüzde 3. Açıklama yazmama gerek var mı? Şirket yöneticileri, şirketleri mükemmel bir biçimde yönetiyorlar. Çalışanlar zaten harcadıkları çabadan fazla çaba harcamaya pek de niyetli durmuyorlar.
Özeti geçeyim: Türkiye’nin geçmiş gelişme hikâyesine bakarak bundan böyle neler yapacağımızı görebilmek mümkün değil. Yeni bir şeyler yapmamız lazım. Fark yaratmamız lazım. Peki, yöneticilerinin zaten mükemmelen yönettiği işlerde çalışan, yaptıkları iş için gereğinden fazla nitelikli, dolayısıyla yapılabileceklerin zaten en iyisini yapan insanlarla fark yaratılabilir mi? Şüphem var doğrusu. Türkiye’nin bir problemi var gibi duruyor.
Hayal ile hakikat arasındaki farkı bu kadar sarih görünce, yöneticilerimizin “âleme nizam veriyormuş gibi” yapmalarına diyecek bir söz kalıyor mu? Olsa olsa, “böyle başa böyle tıraş” denir işte.
Meselenin kökü göründüğünden çok daha derinde, ben size şimdiden söylemiş olayım. Hayallerinizi bölmek istemem ama zamanın hızla geçtiğini, 20’inci yüzyılın artık bittiğini bir daha hatırlatayım istedim.
Şirket yöneticilerinin kendi yönetim becerilerine ilişkin kanaati ile şirket yönetim kalitesi notu arasındaki fark:
Kaynak: Dünya Bankası
Bu köşe yazısı 09.03.2015 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.
Fatih Özatay, Dr.
27/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
26/11/2024
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024