TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Libya’da Kaddafi’nin devrilme-sinin üzerinden üç buçuk yıl geçti. Buna rağmen işlevsel bir devlet otoritesi inşa edilemedi. Ülkede iç savaş sürüyor. Süreci başlatan, ardından da hızlandıranlar ise ortalıkta pek görünmüyorlar.
Ülkeye daha yakından bakınca, kâğıt üzerinde otoriteymiş gibi davranan aktörleri görüyoruz. Güçleri, meşruiyetleri ve rolleri sınırlı ve tartışmalı olsa da. Tablo böyle olunca da farklı gruplardan eylem ve açıklama salvoları da gelmeye devam ediyor. Tıpkı Türkiye’yi tehdit eden bazı gruplar gibi.
Libya, genel olarak iki, özelde ise silahlı grup oluşturmaya müsait oyuncu sayısı kadar parçalara bölünmüş durumda. Altyapı, ekonomi, petrol üretimi, sağlık çökmüş, güvenlik ve adalet sistemi ise işlemiyor. Bu manzara, “çökmüş devlet” tarifine bire bir uyuyor. Böyle olunca, bir dizi sorunun çıkması da kaçınılmaz.
Kâğıttan otoriteler
Libya’da görünen iki otoriteden batıda olanın merkezi Trablus. Çoğunluğunu Berberiler oluşturuyor ve Müslüman Kardeşler’in etkisindeler. Katar, Sudan ve Türkiye’den destek alıyorlar.
Doğuda ise Tobruk’ta, Kaddafi’nin ordusunda general olduğu söylenen -ABD’nin ön plana çıkardığı- Halife Haftar’ın başında olduğu grup var. Müslüman Kardeşler’e muhalifler ve Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır, Batı tarafından destekleniyorlar.
Üçüncü gruplar
İki otoritenin etkin olmadığı /olamadığı yerlerde ise her geçen gün sahneye yeni oyuncular çıkıyor. Özellikle, Suriye ve Irak’ta faal DAİŞ’in etkisinde olan radikal silahlı gruplar ile organize suç örgütlerinden söz ediyoruz.
DAİŞ’e bağlılığını bildiren unsurlar geçen hafta Mısır vatandaşı 21 Hıristiyan’ı hunharca katletti. Yaptıkları açıklamada şunları ifade ettiler. “Son günlerde bizi Dabık civarında, Şam tepelerinde görmektesiniz. Uzun zamandır İslam’a ve Müslümanlara karşı kin ve nefretle dolanların kafalarını koparıyoruz. Bugün ise bir başka çağrı için, Roma’nın komşusu, İslam toprağı Libya’dayız”.
Bu çağrıya neden olan eylem ve onu izleyen tepkiler birdenbire uluslararası kamuoyunun özellikle de “komşu” ülkelerin dikkatlerinin Libya’ya çevrilmesine yol açtı. Mısır, Libya’daki gelişmeleri bir iç sorun olarak gördüğünü ilan etti. Ardından bir dizi hava operasyonuna girişti. Anlaşılan, önümüzdeki dönem Mısır, artan biçiminde, Libya işlerine dahil olacak.
Diğer komşular da tepki verdiler. Önce İtalya, ardından da Fransa ve İspanya, “önce mülteci, ardından da terörist savaşçı otobanına dönecek” Akdeniz konusunda kaygılarını dile getirmeye başladılar. Nitekim herkes Libya’daki otorite boşluğunun uzun vadede çeşitli sorunlar üreteceğini öngörebiliyor. Özellikle de politik, güvenlik ve insani açıdan.
Libya, tıpkı Suriye gibi, bölgesel “vekâleten savaşlara” sahne olmaya başladı. Bir yanda Mısır, BAE ve Batı öte yanda, Türkiye, Katar ve Sudan var. Bu nedenle, Libya’dan gelen tehdit açıklamaları ve buna verilen cevapları geniş bir çerçeveden ele almak gerekir.
Birleşmiş Milletler’in Libya’nın bölünmüşlüğüne “barışçı” çözüm “temennileri”, anlaşılan, daha uzun süre metinlerde kalacak. Böyle olunca da Akdeniz’in öte yakasındaki Avrupa, istenmeyen yeni komşusu DAİŞ’in, mülteci, “terörist” ve eylem ihracatına hazırlıklı olmalı.
Bu köşe yazısı 20.02.2015 tarihinde Milliyet Gazetesi'nde yayımlandı.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024