Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Sokakta maymunlar var diye, kadınlar sokağa çıkamayacak mı?

    Güven Sak, Dr.17 Şubat 2015 - Okunma Sayısı: 3391

    Üniversite öğrencisi Özgecan Aslan Tarsus’ta vahşice katledildi. Düzelteyim: Üniversite öğrencisi Özgecan Aslan, okumakta olduğu Tarsus’tan ikamet ettiği Mersin’e gitmek için bindiği özel toplu taşıma aracında önce minibüs şoförünün saldırısına uğradı, sonra da vahşice katledildi. Ben sağlıklı bir ilk değerlendirme için bu detayların tümünün önemli olduğunu düşünüyorum. Hepimiz sarsıldık. 2012 yılında Hindistan’ın başkenti Yeni Delhi’de yine bir özel toplu taşıma aracında benzer bir biçimde saldırıya uğrayan Hintli kız öğrenci ve erkek arkadaşı ile ilgili ayrıntıları, doğrusu ya, öyle uzaktan dinlemiştik. O olaydan ötürü suçu sabit görülen 4 kişinin idamını da yakından takip etmemiştik. Hadise pek uzaktaydı. Hâlbuki Özgecan Aslan hadisesi, Türkiye’nin sokaklarının ne ölçüde güvenli olduğunu hepimize çok açık bir biçimde gösterdi. Hepimizi sarstı. İçimizi ürpertti. Türkiye’nin şehirlerindeki güvenlik açığını hepimize hissettirdi.

    Ayrıntıları öğrenince, aklıma hemen bundan birkaç yıl önce Anayasa Platformu tarafından düzenlenen bir Anayasa Vatandaş Toplantısı katılımcılarından biriyle yaptığımız konuşma geldi. Konuşma “Belediye başkanınızdan kentiniz için aşağıdakilerden en çok hangisini isterdiniz?” sorusuyla alakalıydı ve bakın kadın katılımcının derdi neydi? Müsaadenizle oradan başlayayım.

    2012 yılında Anayasa Vatandaş Toplantıları’ndan birini Ankara’da kadınlar için düzenlemiştik. Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde kadınlarla bir yeni anayasa tartışması yapmak istemiştik. “Belediye başkanınızdan kentiniz için en çok hangisini isterdiniz?” sorusu oylanacakken, katılımcılardan biri, “Aslında” dedi, “Güvenlik açısından, toplu taşımanın en önemli mesele olduğunu düşünüyorum. Ancak otobüs durağına gelinceye kadar da sokakta yürümem gerekiyor. Dolayısıyla sokak aydınlatması da çok önemli”. Sonra “Bu nedenle karar veremedim” dedi ve ekledi: “Sizce bu çerçevede en önemli soruna ne tür bir cevap vermem gerekir?”

    Daha dün gibi hatırlıyorum. Hiç unutmadım. Kadınların sokaklarda erkeklerden farklı bir şeyler hissettiklerini, içlerinin ürperdiğini ben ilk o vakit fark ettim. Öncesinde taksiye, dolmuşa binmenin, sokakta yürümenin ürpertici bir yanı olduğunu bilmezdim. Benim hatam. Selahattin Demirtaş geçen gün Özgecan Aslan’ın hayatını kaybettiği vahşet sonrasında “Erkekliğimden utanıyorum” dedi. Doğru söyledi.

    Twitter’da tartışmaları izliyorum. Kimileri aslında insan suretindeki maymunlardan yakınıyorlar. Maymunların yerinin öncelikle hayvanat bahçesi olması gibi, idari-polisiye tedbirlerin artırılmasının öneminin altını çiziyorlar. Tartışmalar idam cezasının geri getirilmesi ile bir saldırı anında kullanılabilecek akıllı cep telefonu tabanlı yardım isteme yolları arasında gidip geliyor. Elbette Twitter’da maymunların da söz hakkı var. Onlar da hislerini bir biçimde anlatmaya çalışıyorlar. Ama onların hislerinin konumuzla bir alakası yok. Kuştan korkup, darı ekmemek olabilir mi? Sokakta maymunlar var diye, kadınlar sokağa çıkmayacak mı? Kadının toplumdaki konumunun ve dolayısıyla toplum içinde varlığının güçlendirilmesi esas mesele. Gece vakti bir kadının sokakta ne işi var zihniyetiyle mücadele ihtiyacını saklı tutarak şehirlerimizdeki güvenlik açığını azaltmaya yönelik sorun önleyici bir başka müdahale yöntemine bakalım.

    Biz Türkiye’de maalesef etki analizi yapmıyoruz. Ne verdiğimiz inovasyon desteklerinin ne işe yaradığını analiz ediyoruz ne de sokak şiddetinin nasıl kontrol edilebileceğine bakıyoruz. O yüzden gelin başka yerlerde yapılmış çalışmalara göz atalım. İdari-polisiye tedbirlerin önemine işaret eden “Kırık Pencereler Teorisi” (Broken Windows Theory) 1982 yılında The Atlantic Monthly dergisinde makale olarak yayımlanmışsa da, kökeni 1969 yılında yapılan bir deneye dayanıyor. Stanford Üniversitesi’nde psikolog olan Philip Zimbardo, New York’ta siyah yoksulların oturduğu Bronx semti ile San Francisco yakınlarında beyaz zenginlerin oturduğu Palo Alto’da birer deney yapıyor. Her iki bölgeye de birer araba bırakıyor ve arabaların kaputunu açık bırakıyor. 24 saat içinde Bronx’taki araba tarumar oluyor. Arabanın aküsünü ilk bir saat içinde oradan geçen baba, anne ve bir küçük oğlandan oluşan aile söküp alıyor. Palo Alto’daki araba ise yerinde öylece dokunulmadan kalıyor. Sonra Zimbardo gidip arabanın kelebek camını kırıyor. Kaputu zaten açık duran arabaya kimse dokunmazken, kelebek camı kırıldıktan sonra araba parça parça hızla gidiyor. Palo Alto, arabanın camı kırıldıktan sonra Bronx gibi oluyor bir nevi. Kıssanın hissesi şu: Bir yerde bir kırık pencere camı öylece duruyorsa, birileri gidip iki camı daha indirir. Ortamda norm neyse, insanlar öyle davranır. Normu doğru koymanın yolu polisin görünürlüğünü artırmaktır. Ancak daha sonra yapılan çalışmalar, artan polis görünürlüğünün şiddet suçlarını azalttığına dair bir bulgu ortaya koyamamış. Onu da not edeyim.

    John Donohue ve Steven Levitt’in 2000 tarihli çalışması ise Amerika’da suç oranının azalmasında asıl etkili olan faktörün kürtajın yasallaştırılması olduğunun altını çiziyor. İstenmeyen, istenmediği için sevgisiz büyüyen çocukların sayısının azalmaya başlaması ile birlikte suç oranı düşüyor diyor çalışma. 1990’lardan 2000’lere, Amerika’da cinayetle sonuçlanan suçlar yüzde 40 azalıyor. Genel olarak suçlar yüzde 30 azalıyor. Neden? 1978 yılında Amerikan Anayasa Mahkemesi kürtajı bir hak olarak tanımlayıp serbest bıraktığı için. Bakın bu da bir başka yaklaşım.

    Ama ben çözüm için Anayasa Platformu’nun kadın katılımcısının akıl yürütmesinden hareket etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Kadına karşı işlenen suçlarda üzerine gidilmesi gereken temel problem şehirlerimizin yetersiz altyapısıdır. Şehirlerimizin güvenlik açığının nedeni, şehirlerimizin ulaştırma, ışıklandırma, temel hizmetler altyapısındaki yetersizliklerdir. Şehirlerimizde kamu toplu taşıma altyapısı yetersiz olduğu için, kontrolü daha zor özel taşıma alternatifleri boşluğu doldurmaya çalışmaktadır.

    Tarsus’taki vahşi saldırı ile Yeni Delhi’deki vahşetin özel bir toplu taşıma aracında olması bana rastlantı gibi gelmiyor. Şimdi şöyle bir düşünün. Mersin ile Tarsus arasında iyi aydınlatılan, kolay ulaşılan, ek vagon isteği anında ihtiyaca göre karşılanan bir raylı toplu taşıma sistemi olsaydı, Özgecan Aslan böyle vahşi bir saldırıya uğrar mıydı? Bu cinayetlerin olmasının nedeni, ülkemizdeki kentsel altyapının bu tür saldırılara imkân vermesidir. Sirkeden nasıl pire çıkıyorsa, bu altyapı yetersizliğinde de bu tür vahşi saldırılar çıkıyor. Kentlerimizin hala yaşanabilir olmamasının sorumlusu kimse, saldırıların sorumlusu da odur.

    Neden hem Türkiye’de hem de Hindistan’da kadınların işgücüne katılım oranı yüzde 30’dan az? Ben kentsel altyapı yetersizliğinin bunda önemli bir payı olduğunu düşünüyorum.

     

    Bu köşe yazısı 17.02.2015 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır