TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Önce yandaki haritalara bir bakın isterseniz. İlki Avrupa Birliği ülkeleri ile Türkiye’nin Düzey-2 bölgeleri bazında kişi başına gelirini kıyaslıyor. İkincisi ise 2008-2011 yılları arasında yine Düzey-2 bölgeleri bazında kişi başınagelirdeki değişimi gösteriyor. Ben, “Yunan seçimlerinde ne oldu?” diye merak edenlerin bu haritalara bakmasının faydalı olacağını düşünüyorum. Şimdi zengin Avrupa’nın, yoksul Avrupa’nın borçlarını üstlenmesi gereken noktadayız. Tam oradayız. Avrupa’daki krizin kesin çözümü zengin Avrupa’nın, yoksul Avrupa’nın borçlarını üstlenmesidir. Bu da ancak yoksul Avrupa’nın 20’inci yüzyılı bırakıp 21’inci yüzyıla gelmeyi kabul etmesi karşılığında olur. Gelin bir ne gördüğümü anlatmaya başlayayım.
TEPAV iktisatçılarından Ayşegül Taşöz getirdiğinden beri ben bu haritaya bakmayı seviyorum. Avrupa Birliği ve Türkiye’yi Düzey-2 bölgeleri açısından kişi başına gelire göre kıyaslayan ilk harita, Türkiye’nin belirgin bir farklılığı olmadığını gösteriyor. Haritanın renkleri Düzey-2 bölgelerinde AB-28 ortalamasına eşit, ortalamadan daha zengin ve daha fakir olan yerleri gösteriyor. Ne görünüyor?
Birincisi, Avrupa ikiye ayrılabiliyor: Kuzey Avrupa ile Almanya’nın Düzey-2 bölgelerinde kişi başına gelir, Avrupa Birliği ortalamasının üzerinde yer alıyor. Güney ve Doğu Avrupa’nın Düzey-2 bölgelerinde ise kişi başına gelir, Avrupa Birliği ortalamasının altında yer alıyor. İkincisi Türkiye ve Yunanistan ile alakalı bir tespit olsun. Düzey-2 bölgeleri itibariyle bakarsanız, Türkiye ve Yunanistan arasında kişi başına gelir açısından belirgin bir fark görünmüyor. Evet, Yunanistan’da ortalama kişi başına gelir 20 bin doların üzerinde, Türkiye’de ise 10 bin dolar civarında. Ancak her iki ülke de, Düzey-2 bölgeleri açısından bakarsanız, bu genelleme düzeyinde, aynı yoksul Avrupa’nın parçası gibi duruyor. Üçüncüsü, Türkiye, bu çerçevede, Güney İtalya ve Güney İspanya ile Portekiz’e de benziyor. Polonya, Bulgaristan ve Romanya’da aynı dünyanın renklerini taşıyorlar. Sonuç çıkartayım: Düzey-2bölgeleri açısından bakarsanız, Türkiye, Avrupa’dan o kadar da farklı görünmüyor. Zengin Avrupa dışındaki grubun renklerini taşıyor.
Geleyim ikinci haritaya. Orada da 2008-2011 yılları arasında yine Düzey-2 bölgeleri açısından kişi başına gelirdeki değişimi görüyoruz. Renkler yine ortalamanın altında ya da üstünde büyüyen bölgeleri gösteriyor. Almanya’nın ve Kuzey Avrupa’nın zengin bölgeleri yine ortalamanın üzerinde bir hızla büyüyorlar. O bölgelerde hem kişi başına gelir yüksek hem de hızlı bir biçimde artıyor. Bu birincisi. İkincisi, yoksul Avrupa’dan iki ülke ayrılıyor. Türkiye’de ve Polonya’da kişi başına gelir zengin Avrupa gibi artıyor. Kişi başına gelir düşük ama hızla yakınsıyorlar. Geleyim üçüncü tespite. Krizdeki yoksul Avrupa’da kişi başına gelir, 2008-2011 yılları arasında ortalamanın altında bir hızla artıyor. Sonra ne oluyor? Yunanistan’da Radikal Sol Koalisyon iktidara geliyor. Aleksis Çipras başbakan oluyor. Şimdi de İspanya’da benzer bir gelişme bekleniyor. Sonuç çıkartayım: Avrupa’nın krizi bir türlü aşamayan, kişi başına gelir artışı ortalamanın altında kalan yoksul ülkelerinde iktidarlar değişme yoluna giriyor.
Ne oluyor? Dani Rodrik’in yıllar önce dediği gibi, demokrasi, ulus devlet ve de küreselleşme süreci hep birlikte uyum içinde gitmiyor. Ulus devlet elde veri ise, bu durumda, ya 1998 yılında Deutsche Bank guvernörü Hans Tietmayer’i izleyecek ve “küresel piyasaların sürekli plebisitini, seçim sandığının aralıklı plebisitine” tercih ederek demokrasiden vaz geçeceğiz. Ya da küreselleşmeyi bir kenara bırakacağız. Küreselleşme elde veri ise, zenginleşmenin yolu bu ise, demokrasiden vazgeçemeyeceğimize göre ulus devleti feda edeceğiz.
Peki, Avrupa’da ne olur?
Demokrasiden ve küreselleşmeden taviz verilemeyeceğine göre, gidilecek yol daha fazla federalleşme olabilir. Siyasi problemler siyaseten çözülür. Avrupa’nın borç krizinin çözüm yolu, yoksul güneyin borçlarını varsıl kuzeyin üstlenmesidir. Kuzeyin bankacılık problemi de aynı anda çözülmüş olacaktır. Güney’in borçlarının üstlenilmesi siyasi bir karardır. Böyle bir karar ancak bir başka siyasi kararla birlikte verilebilir. Avrupa daha fazla birlik olmaya karar verdiğinde, borç krizinin çözümü yolunda da adım atmış olacaktır. Yunanistan seçimleri Avrupa’yı hep ertelediği o karar anına geri getirmiştir.
Sizce Yunanistan, Brüksel’i Avrupa’nın başkenti yapabilir mi? Çok kocaman bir soru hakikaten.
Seçenekler ortadadır. Vakıa ile kavga edilmez.İşin zorluğu burada.
Şekil 1: Avrupa Birliği ve Türkiye Düzey-2 Bölgelerinde Kişi Başı Gelir (2011)
Kaynak: Eurostat
Şekil 2: Avrupa Birliği ve Türkiye Düzey-2 Bölgelerinde Kişi Başı Gelirdeki 2008 -2011 Değişimi
Kaynak: Eurostat
Bu köşe yazısı 05.02.2015 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.
Fatih Özatay, Dr.
27/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
26/11/2024
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024