Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    “Sence 2. Marmara Bölgesi nerede olur?”

    Güven Sak, Dr.05 Ocak 2015 - Okunma Sayısı: 2439

    Geçenlerde “Türkiye’nin temel problemi, en yetkili ağızlardan yeni bir şey duyamamaktır” diye yazmıştım. Yeni şeyler söylenmesi gereken bir anda dudaklardan hep o bildik lafların dökülüyor olmasından fena halde rahatsızdım. Çocukluğumdan beri ne zaman laf tükense, hep “Yeniden Büyük Türkiye” toplantıları düzenlenirdi. Yine öyle olmaya başladı diye sinirleniyordum. Sonra birden özel bir sohbette, Ulaştırma Bakanımız Sayın Lütfi Elvan başlıktaki soruyu sordu ve doğrusu ya, beni şaşırttı. “Ben, Türkiye’nin artık bir 2. Marmara bölgesine ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Sence Türkiye’nin 2. Marmara Bölgesi nerede olur?” dedi. Son günlerde açıklanan dönüşüm programlarının en büyük eksikliği tam da bu bana kalırsa. Ortada bir stratejik vizyon bulunmuyor. Nedir strateji? Ne yapmak istediğimizi sakin kafayla azıcık düşünüp ortaya bununla ilgili bir bakış açısı koyabilmektir. Türkiye’yi nasıl konumlandırdığımızı, ne yapacağımızı belirlemektir. Doğrusu ya, ben bu soruyu ve bu sorunun içerdiği bakış açısını pek beğendim. Lütfi Bey, 2. Marmara bölgesi için nereyi düşündüğünü de söyledi. Ama ben şimdi mekânı bir kenara bırakayım. Önce bu yaklaşımın benim kafamdaki çağrışımlarını sizinle paylaşmak istiyorum. Sonra mekân meselesine de bakarım.

    Türkiye’de sanayi 1990’dan beri büyük kentlerden Anadolu’ya doğru yürüyor. Yürüyor derken yalnızca, batıdaki tesisler kapanıyor, doğuya yenileri açılıyor demiyorum. O da oluyor. Ama bir taraftan da batıdakiler dururken, doğuya yenileri açılıyor. İstanbul Sanayi Odası’nın ilk 1000 sanayi kuruluşu listesindeki 5’ten fazla şirketle temsil edilen şehirlere ait firma sayısı 1997-2009 arasında nasıl artmış ve azalmış diye yandaki haritaya bir bakın isterseniz. Sizi bilmem ama ben bakınca şunu görüyorum: İstanbul ve İzmir’i temsil eden şirketler bu dönemde 142 adet azalırken, Anadolu şehirlerinden şirketlerin sayısı artıyor. Tamam, sayı daha az ama bir şeyler oluyor. Aynı zamanda sanayinin ülkenin batısından doğusuna doğru yürüdüğünü de görüyorum. Aslında tam doğuya da gitmiyor. Ne yapıyor? Kuzey batıdan, güney doğuya doğru yavaş yavaş iniyor. Bakın Ankara, Konya, Kayseri ve Gaziantep’i temsil eden firma sayıları haritada nasıl artıyor. Şimdi bu ne demek? Sanayi hareket ediyor demek. Tamam, ihracat miktarı daha az, üretilen ürün miktarı da fazla değil. Ama sonuçta daha önce o bölgelerde olmayan bir üretim kapasitesi, batıdan doğuya hareket etmiş görünüyor. Sanayi üretimi bir kabiliyetse, işte o hüner kapasitesi, 1980’lerden beri alınan tedbirlerin katkısıyla, batıdan doğuya hareketlenmiş gibi duruyor. Rakamlar böyle gösteriyor.

    Şimdi buradan ne çıkar?

    Birincisi, mekânın kaderini değiştirmek esasen mümkündür. Türkiye’nin dönüşüm süreci bize sanayinin hareketi ile birlikte şehirlerin iktisadi imkânlar setinin de genişlediğini göstermektedir. İktisadi imkânlar setinden muradım, tam da o şehrin hüner kapasitesidir. İşte o kapasitenin genişlemesiyle, sanayi birden çok Anadolu kentine doğru hareketlenmiştir.

    Haritanın üzerine işlenmiş bir başka faktöre daha dikkatinizi çekmek isterim. Haritanın üzerinde, aynı zamanda, Türkiye’nin kırık dökük otoyol haritası da vardır. Otoyol sanayi için elzemdir. Bölüntülenmiş yol, yolcu ve yolcu taşımacılığı, otoyol ise konteyner ve mal taşımacılığı için iyidir. Nitekim Türk sanayisi esas olarak otoyol üzerinden Anadolu’ya doğru hareketlenmiştir. Altını çizmek istediğim ikinci nokta işte tam da budur: Stratejik kamu yatırımları olmadan mekânın kaderi değişmez. Sayın Elvan, tam da bu nedenle bu aralar uygun bir yerdedir.

    Buradan hemen üçüncü bir çıkarım daha yapmak isterim. Bundan böyle, Türkiye’de teşvik sisteminin temel mantığını değiştirmek gerekir. Kamu yatırımları vasıtasıyla sanayinin, turizmin, taşımacılığın önünü açmak o yöreye zaten destek sağlamak demektir. Hareketin önünü açacak adımları atmaktan kaçındıktan sonra, sanayicinin, tüccarın cebine “yahu size de bir yardımda bulunamadık, zor koşullarda çalışıyorsunuz” diye cefa payı olarak bölgesel teşvik koymak işe yaramaz. Bizim teşvik sistemimiz esasen bu tür bir tazminat ödemesi sistemidir. Sanayiyi Anadolu’ya bölgesel teşvikler değil, otoyol yaymıştır. Yatıp kalkıp Turgut Bey’in kırık dökük otoyoluna teşekkür etmek gerekir, bana sorarsanız. Türkiye’nin stratejik önceliği, ülkeyi kuzeyden güneye kesen bu otoyolu artık bir an önce tamamlamaktır. Bu otoyol, bir nevi, Türkiye’nin omurgasıdır. Bitirilememiştir. Daha önce bitseydi, sanayi becerisi ülke sathına daha hızlı yayılırdı. Yine de çok geç değildir.

    Şimdi ne yapmak gerekir? TEPAV’da Ekonomi Bakanlığımız ile birlikte yaptığımız çalışmalar özellikle Ankara-Konya-Kayseri üçgenindeki güçlü makine sektörü altyapısı ile bu bölgenin hüner setinin artık belli bir aşamaya eriştiğini göstermektedir. Bir yörede makine sektörü varsa, her şey olabilir. Makine sektörü için gereken beceri seti, bir sanayi kentinin imkânlar setinin temel taşıdır. 2. Marmara Bölgesi, tanım gereği, sanayileşmeyi içereceğine göre, bakılması gereken alan buralarda bir yerdedir.

    Ben Sayın Lütfi Elvan’ın 2. Marmara bölgesi yaklaşımını işte bu düşüncelerle pek beğendim. Türkiye’nin artık sanayileşen ikincil şehirlerden oluşan bir yeni kuşak üzerinde düşünmeye başlaması lazım. Şimdi bize gereken, her yörenin güçlü yönleri üzerinde durup o bölge için gereken stratejik kamu yatırımı karışımı üzerinde düşünmektir. 2. Marmara bir yeni çekim bölgesi olacağına göre, Ankara-İstanbul-İzmir üçgeni için daha yüksek teknolojili bir yeni sanayileşme stratejisi düşünmek gerekecektir. Burada şimdilik önemli olan şudur: Dünün bölgesel teşvikleri tam tembel işiydi. Şimdi çaba harcayarak farklı yörelerin, farklı stratejik vizyonlarını biçimlendirmek gerekiyor.

    Türkiye’nin bu aralar geleceğe yönelik güçlü fikirlere ihtiyacı var bana sorarsanız. Sayın Bakanın tespiti bu çerçevede bana ilaç gibi geldi. Paylaşmak ve not düşmek istedim.

    Şekil 1: 1997 – 2009 arasında İstanbul Sanayi Odası’nın en büyük 1000 sanayi kuruluşu derecelendirmesi arasında 5’ten fazla firmaya sahip olan illerdeki dinamikler

    gs0501.520px

    Kaynak: İstanbul Sanayi Odası

     

    Bu köşe yazısı 05.01.2015 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır