TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Türkiye’nin problemi en yetkili ağızlardan yeni bir şey duyamamaktır. Hep o eski, bildik açıklamaların yapılıyor olmasıdır. Ben bunun her alanda geçerli olduğunu görüyorum. Yeni şeyler söyleme zamanının geldiği bir anda, dudaklardan dökülen hep o eski bildik laflardır. Bugün spesifik bir sektöre, inşaat sektörüne odaklanmak istiyorum. İnşaat sektörü, Türkiye ekonomisinin geleceği için önemli midir? Elbette önemlidir. Türkiye nasıl tekstil sektöründen vazgeçemezse, inşaat sektöründen de vazgeçemez. Hem tekstil sektörünün hem de inşaat sektörünün katma değerinin artırılması, Türkiye’nin öncelikli ekonomi gündemi olmak durumundadır. Böyle bakıldığında her iki sektörde de teknolojik yenilenme alanı ve de gereği vardır. Ama gelin görün ki en yetkili ağızlardan duyduklarımız, inşaat sektöründe yenilenme ile alakalı değildir.
Peki, vazgeçilmesi gereken nedir? İnşaat sektörünün performansının artık arsa rantından ayrılması gerekmektedir. Öncelikle, arsa rantı 3-5 kişinin değil, milletin malıdır. 3-5 kişinin milletin malına konması ayıptır. İkinci olarak ise, arsa rantının vergilendirilmiyor olması, teorik olarak, diğer sektörlerin getiri oranları üzerindeki yükü artırmaktadır. Böyle bakıldığında, arsa rantı, sanayi yatırımlarını olumsuz etkileme potansiyeline sahiptir. Üstelik biz bunu yenilerde filan öğrenmiş de değiliz. Henry George’un 1860’larda yazdıklarından beri bunları zaten biliyoruz.
Henry George, arsa değerinin vergilendirilmesi ile ilgili ilk değerlendirmelerin yazarıdır. Milyonlar satan kitabı “İlerleme ve Yoksulluk” (Progress and Poverty) 1879 yılında basılmıştır. O dönem Amerika’da sanayileşme, şehirleşme ve nüfus artışı yıllarıdır. Göçmenler Amerika’ya gelmektedir. O zamanlar orada dış göç dalgası vardı. Bugün burada iç göç dalgası var. Teknolojik ilerleme, arsanın değerini artırmaktadır. Böylece arsa sahipleri, arsa sahibi olmayanlardan giderek daha yüksek bir fiyat talep etmektedirler. Hâlbuki arsanın değerindeki artış, arsa sahiplerinin çabalarından değil, başka sektörlerde çalışanların çabalarından kaynaklanmaktadır. Amaç, o başka sektörlerin üzerindeki yükü hafifletmekse, yükün, arsanın değerinden alınacak bir vergiyle arsa sahiplerine aktarılması düşünülmelidir.
2001 yılında Nobel İktisat ödülünü alan Joseph Stiglitz, 1979 yılında Richard Arnott’la birlikte yaptığı çalışmada, Henry George Teoremi’ni kanıtlamıştır. Buna göre, yol, su, elektrik, kanalizasyon, iletişim, doğal gaz gibi kamu hizmetleri vasıtasıyla arsa değerinde meydana gelen artışlardan alınacak bir vergiyle bu tür kamu hizmetlerini getirmek için gereken kamu harcamasını finanse etmek mümkündür. Bu tür kamu harcamaları, arsa rantı ile finanse edilirse, daha verimli faaliyetlerde bulunanlar üzerindeki vergi yükünü de azaltmak mümkün olabilir elbette. Yoksa normal şartlar altında, sanayi üzerindeki vergi yükünün bu tür harcamalar dikkate alınarak yüksek tutulması gerekecektir. Nedir? Arsa rantı vergilendirildiğinde, diğer sektörler üzerindeki vergi yükü hafifletilebilir. Tersinden düşünelim. Arsa rantı vergilendirilmediğinde, diğer sektörlerin getiri oranları azaltılmakta ve kaynak dağılımı bundan olumsuz etkilenmektedir. İşte mesele budur.
Bu durum yalnızca Türkiye’nin problemi de değildir. Bugün Çin’de de en önemli tartışma konularından biri Henry George usulü bir arsa rantı vergisi koyup koymama meselesidir. Kore, Japonya gibi ülkeler daha önce hep aynı yoldan geçmişlerdir. Mesele aslında vergi koyup koymama meselesi de değildir. Mesele, bir yerdeki rantın başka yerdekilere aktarılabilmesine imkân sağlayacak bir sistemin tasarlanmasıdır. Hakça olan budur. Size bir ara Çin’de Çongking (Chongqing) kentinde tasarlanan arsa sertifikası piyasasını bir alternatif mekanizma olarak da anlatırım.
Ama bu yazı için önemli olan şudur: Arsa rantının vergilendirilmesi hadisesiyle, inşaat sektörünün önemi ve performansı arasında doğrudan bir ilişki yoktur. Tartışmayı yürütürken öncelikle ikisini kesinlikle birbirinden ayırmak gerekir. Arsa rantının 3-5 kişinin cebine inmesi, 3-5 kişinin milletin malına konması hem etik hem de ekonomik açıdan kötüdür. İnşaat sektörü ise bütün Türkiye için faydalıdır. Geçmiş tecrübeler, arsa rantı ile inşaat sektörünü birbirinden ayırmanın mümkün olduğuna işaret etmektedir. Unutmayın, Kore’nin Samsung’u aynı zamanda bir inşaat şirketidir. Doğru çerçeve tasarlanırsa, kaynaklar sanayiden inşaata değil, inşaattan sanayiye doğru da kayabilir. Türkiye’nin problemi nedir? İnşaat-sanayi dengesi yanlış tasarlanmıştır. Türkiye’nin önceliği 3-5 kişinin milletin malına konması olmamalıdır.
Not edeyim. Karışmasın.
Bu köşe yazısı 23.12.2014 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.
Fatih Özatay, Dr.
27/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
26/11/2024
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024