TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Dünyada insanlar artık ikiye ayrılacak: Makinelere komut vermeyi bilenler ve bilmeyenler. Ben yarının dünyasında bu ayrımın belirleyici olacağı kanaatindeyim. Artık internet ve bilgi işlem teknolojisinin hayatlarımızın örgütlenme biçimini radikal bir biçimde değiştireceği bir yeni dönemin eşiğinde filan değil, düpedüz içindeyiz. Moore Yasası işliyor. İşlemci kapasitesi katlandıkça, makineler, insanların yerine geçiyor. Buzdolabınız süpermarket alışverişini de, ödemeleri de doğrudan yapacak. Arabanız hangi yoldan gitmesi gerektiğini size sormadan kendisi belirleyip, siz dünyada neler olmuş diye internette gezinirken kendi kendine yola çıkacak. Dünya benim çocukluğumdaki bilim kurgu kitaplarındaki gibi olmaya başladı bile. Bu yeni dünyada makinelere komut verebilme işinden anlayanların refah seviyesi, makinelere nasıl komut verildiğini bilmeyenlerden kesinlikle daha yüksek olacak. İlk grup, ortalamanın üzerinde bir hayat sürerken, ikinci grup, sürekli ortalamanın altında kalacak. Hayat yığınak hatalarını affetmez. Baştaki sorum işte tam da ondan. Siz makinelere nasıl komut verildiğini biliyor musunuz, yoksa benim gibi bilmiyor musunuz?
Gerçi artık bilmemek değil, öğrenmemek ayıp. Mesela Amerikan Başkanı Barack Obama da geçen haftaya kadar makinelere nasıl komut verildiğini bilmiyordu. Ama geçen hafta, çocuklara bilgisayar mühendisliğini sevdirmek için açılan ‘Kodlama Saati’ (Hour of Code) kampanyasına katılarak, biz eziklerin karanlık safını terk edip kazananların aydınlık tarafına geçti. Obama tek satırlık ilk bilgisayar programını yazdı. Artık makinelere nasıl komut verildiğini biliyor. Karanlıktan aydınlığa geçti. Ne diyeyim? Darısı benim ve bizim saftaki herkesin başına. Geçen yıl aynı kampanya ile dünya çapında 77 milyon kişi ilk programını, dolayısıyla da ilk komutunu yazmıştı. Bu yıl sayının daha da artması bekleniyor. İnternette yalnızca insanların değil, makinelerin de dolaşacağı bu yeni çağda ben bu işi önemsiyorum. Türkiye’de daha da fazla önemsiyorum. Neden?
Dünyanın en hızlı büyüyen internet endüstrisi, Arapça konuşanların yaşadığı coğrafyada yer alıyor. Ortada şimdilik 35 milyonu aşkın Arapça konuşan kullanıcı var. Aynı durum Türkçe konuşanlar için de geçerli. Dünyada 35 milyon internet gezgini Türkçe konuşuyor artık. Ne oluyor? Makinelerin Arapça ve Türkçe komut verebilmesini sağlayacak programlar tasarlamak gerekiyor. Bu bölgenin ihtiyaçları üzerine ayrıca düşünecek programcılara gereksinim duyuluyor. İnternet kullanımı giderek artıyor. Peki, Arap ve Türk internet şirketleri artıyor mu? Hayır. Uluslararası devler bu pazara büyük bir hızla giriyor ve ihtiyacı karşılıyorlar. Bizim buralarda makinelere komut verebilmeyi bilenlerin önünü özellikle açacak imkânlar olmadığı için, yabancı internet firmalarının Arap ve Türk piyasasındaki varlıkları giderek büyüyor. Neden? Ben bu durumun yöneticilerimizin makinelere nasıl komut verildiğini bilmemesi ile alakalı olduğunu düşünüyorum. Hazinenin yenilikleri kurumsal bir biçimde desteklemeye imkân veren Fonların Fonu ve melek yatırımcı düzenlemeleri doğru yönde atılan adımlar oldu ama şimdi daha odaklı destek mekanizmaları gerekiyor. Bu aklımda olan ilk nokta.
İkincisi, memlekette daha fazla programcı yetiştirmemiz gerekiyor. Yenilikler ortamının verimini artırmanın yolu nedir? İlkokuldan, hatta anaokulundan başlayarak daha fazla sayıda programcı yetiştirmeye başlamamız gerekiyor. Eğer bugüne kadarki kazanımlarımızı korumak, bir adım ileriye gitmek, teknolojik altyapımızı yenilemek ve çocuklarımız eziklerin karanlık dünyasından çıkıp bizden daha iyi bir hayat sürsün istiyorsak, onların makinelerle de konuşmayı öğrenmesini sağlamamız gerekiyor. Meramını anlayabileceği bir dilden, parçalara ayırarak, bir makineye anlatamayanın işinin zor olacağı bir yeni çağa giriyoruz. Dün ikinci bir dil öğrenmek faydalıydı. 1970’lerde, İngilizce öğreneyim diye Bursa Maarif Koleji sınavına annem ve babam beni zorla sokmuştu. Kararlarını şimdiye kadar hep minnetle andım. Allah onlardan razı olsun. Benim için doğru bir yığınaklanma kararı vermişler. Şimdi çocuklarımızın makinelerle konuşmayı öğrenmeye başlaması gerekiyor. Hem iyi bir eğitim hem de iyi bir gelecek için. Peki, bizim milli eğitim sistemimiz bu işi becerebilecek kabiliyette mi? 5’inci sınıfta İngilizce öğrenmeyi başlayanların yüzde 80’i İngilizce dersini seviyor. 12’inci sınıfta bu oran yüzde 40’ın altına iniyor. Bizim maarif öğrencileri dersten nefret ettiriyor. İngilizcede böyle olan, matematikte nasıl olur? Ya bilgisayar programcılığında? Ben konu ne olursa olsun, ondan nefret ettirmekte eğitim sistemimizin başarılı olduğu kanaatindeyim. Osmanlıca? Bu milli eğitimle? Komik olmayın, Allah aşkına.
Üçüncü nokta ise şu: Dünyanın her yerinde insanın yerini makinelerin aldığı yeni bir dönemde, sosyal güvenlik sistemlerimizi herhalde çalışanların birbirine kaynak aktardığı bir yapıdan, devletin herkese kaynak aktardığı bir başka yapıya çevirmek zorunda kalacağız. Dünya çok değişecek. Şimdiden hazırlık yapmaya başlamakta fayda var.
Osmanlıca dünle konuşmak için tarihçilere elbette lazım ama yarına hazırlanmak için çocuklarımızın kesinlikle makinelerle konuşmaya başlaması gerekiyor. Ben not etmiş olayım.
Bu köşe yazısı 12.12.2014 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.
Fatih Özatay, Dr.
27/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
26/11/2024
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024