Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Bu maddeleri hangi şaşkın kaleme alıyor acaba?

    Güven Sak, Dr.08 Aralık 2014 - Okunma Sayısı: 2218

    Ben son günlerde en problemli meselemizin kanun yapma yöntemimiz olduğu kanaatindeyim. Hani aklınıza gelir de “en çok neresi aşındı?” ya da “nereyi düzeltmek lazım?” diye sorarsanız, hemen kanun yapma tekniğimiz diye cevap verebilirim. Torba yasanın icadından beri, kamu idaresinde neler olup bittiğini, kimin nerede yetkili ve neden sorumlu olduğunu, Ankara’da hiç kimsenin tam olarak bildiğini zannetmiyorum. Abartmıyorum. Bilenler tam da böyle söylüyor. Ben de bugün beni rahatsız eden bir düzenleme ile ilgili olarak birkaç noktanın altını çizmek istiyorum.

    Geçenlerde, Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı ile ilgili bir kanun kabul edildi. Kanunun temel amacı sağlık araştırmalarında koordinasyonu sağlayacak bir yapı oluşturmak. Fikir iyi ancak kurgulanan modele ilişkin problemler var. Onları daha sonra anlatırım. Çünkü kanunda beni asıl rahatsız eden, içinde asıl konudan ilgisiz olarak yer alan üniversiteler ile ilgili birkaç madde. Hele aralarında üniversitelerde İngilizce eğitimi ile ilgili bir madde var ki, doğrusu ya, hangi şaşkının o maddeyi kaleme aldığını pek merak ediyorum. Zira maddeye baktığınızda, yazanın ne yaptığını bilmediği ayan beyan görünüyor. Gelin bakın neden?

    Türkiye, İngilizce öğretemiyor. English First (EF) dershanelerinin yaptığı İngilizce becerisi indeksinin 2014 sonuçları açıklandı. Türkiye, 63 ülke arasında 47’inci sırada yer alıyor. Biraz daha açayım. Ülkeler bu indekste 5 ayrı kategoriye ayrılıyor. Çok yüksek beceriye sahip olanlar, yüksek beceriye sahip olanlar, ortalama beceriye sahip olanlar, düşük beceriye sahip olanlar ve çok düşük beceriye sahip olanlar. Türkiye, bu indekse göre çok düşük beceriye sahip 19 ülkeden biri. Yani Türkiye, İngilizce konuşamıyor. Neden?

    TEPAV’ın British Council ile birlikte Milli Eğitim sistemimize bağlı okullarda geçen yıl yaptığı ankete göre de, Türkiye, İngilizce öğretmeyi beceremiyor. Bu anket şunu gösteriyor: 5’inci sınıfta öğrencilerin yüzde 80’i, “İngilizce dersini seviyor musunuz?” sorusuna “Evet” cevabını verirken, bu oran 12’inci sınıfta, yüzde 40’ın altına düşüyor. Ne oluyor? Çocuklar, İngilizce dersine maruz kaldıkça, İngilizceden soğuyorlar. Derslerde sevdikleri şarkıların sözlerinin ne manaya geldiğini konuşacaklarına, biteviye gramer öğreniyorlar. İngilizceyi sevemiyorlar. Sonuç: Türkiye İngilizce konuşamıyor. Türkiye, İngilizce öğretmeyi bilmediği için, çocuklarımız İngilizce konuşamıyor. Beceriksizlik sistemde.

    Peki, Milli Eğitime bağlı okullar İngilizce öğretemediğinde ne oluyor? İngilizce öğretme sorumluluğu üniversitenin üzerine kalıyor. Üniversitelerde İngilizce hazırlık sınıfından muaf kalan öğrenci oranlarına bakın lütfen. Anadolu liselerini katlettiğimizden beri, üniversiteye gelen öğrencilerin neredeyse tamamı İngilizce hazırlık sınıfına gitmek zorunda kalıyorlar. Peki, üniversiteler neden İngilizce eğitimini iş ediniyor? Hadi, İngilizce ile eğitim yapan üniversiteleri anladık. Türkçe eğitim yapan üniversiteler neden İngilizce öğretmeye çalışıyor? Gayet basit bir nedenle. Bütün literatürün, okunacak materyalin İngilizce olduğu ve İngilizcenin yeniden üretildiği bir dünyada, ben Türkçe eğitim yapıyorum diye İngilizce öğretimi ile ilgilenmemek ne yazık ki mümkün değil. İyi bir üniversite için değil. Demek ki neymiş, İngilizce eğitim demek, derslerde İngilizce konuşmaktan daha fazlaymış. Eğitim Türkçe bile olsa, derslerde Türkçe bile konuşulsa, materyal İngilizceymiş. Neymiş? İngilizce bilmeyen üniversite öğrencisi, evrensel bir eğitim alamazmış. Ama şimdi gel de bunu Ankara’nın 1930 devletçiliğine anlat. Anlamıyorlar. İşte böyle manasız maddeler yazıyorlar.

    Neymiş? Türkçe eğitim yapan okullarda, İngilizce hazırlık okulu zorunlu tutulamazmış. Ben bu maddeyi kaleme alıp önemini anlatanın, bu eğitim işinden anlamadığı kanaatindeyim. Bu zombi madde sürekli gündeme geldiğine göre, kaleme alan ne yaptığını hakikaten bilmiyor. Önce Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK)’nun bir düzenlemesi olarak geldi. Sonra YÖK “pardon” dedi, hatasını düzeltti. Ama sistemde kocaman bir yara açtığıyla kaldı. Şimdi Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı kanunu torbalanırken bu zombi madde yeniden içeri sızdı.

    Peki, Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK), neden böyle İngilizce yükümlülüğü düzenlemeleri gibi manasız bürokratik bıdı bıdıları çok seviyor? Neden bu konuları üniversitelere bırakmıyor? Neden rekabeti temin etmekle ve koordinasyonla görevini sınırlamıyor?

    Neyse, boşuna kafamızı yormayalım. Zaten YÖK’ten hiçbir şey olmaz. Yaptığında eğitimle ilgili herhangi bir mantık aranmaz. Boşuna yorulursunuz. İyisi mi ben başa döneyim. Bu kanun yapma tekniği kötüdür. İstişaresiz iş yapmak hayra yol açmaz.

     

    Bu köşe yazısı 08.12.2014 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır