Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Faizi hala düşüremediyseniz, bir de yargı bağımsızlığını deneyin

    Güven Sak, Dr.02 Aralık 2014 - Okunma Sayısı: 2463

    Taha Akyol’un “Türkiye’nin Hukuk Serüveni”ni okudunuz mu? Daha yeni çıktı. Ben okudum. Bu aralar tarihimizi şöyle yeni bir gözle, yeniden keşfetmenin tam zamanı olduğunu düşünüyorum. Taha Bey’in yeni kitabı bu iş için biçilmiş kaftan. Üstelik bana bu yılın Ekim ayında yayımlanan bir başka çalışmayı anımsattı. Zihnim açıldı. Yanlış bildiklerimi düzelttim. Gelin size de anlatayım. Siz de okuyun, zihniniz açılsın. Kurucu atalarımızla bir kez daha gururlanın. Tarihimizi yanlış bilmeyin.

    Osmanlı atalarımız 19’uncu yüzyıldan başlayarak kadim hukuk sistemimizi değiştirmeye başlıyorlar. Hani şu başında kadıların olduğu o eskimiş sistemi. Biz ne biliriz? Cumhuriyetle birlikte Avrupa’nın kanunlarını tercüme edip almışızdır. Cumhuriyet, epistemolojik bir kopuştur. Yanlış. Her şey Tanzimat reformları ile birlikte başlıyor. 1839’daki Gülhane Fermanı’ndan itibaren ceza ve ticaret kanunlarımızı elden geçiriyoruz. “Osmanlı vatandaşları din, dil, mezhep farkı gözetilmeksizin kanun önünde eşittir” diyoruz. Yargının tarafsızlığına doğru giden bir süreç başlatıyoruz. Yargı hemen öyle bağımsız filan olmuyor. Ama eski ayrıcalıklar, en azından, artık norm dışı kural ihlalleri olarak tanımlanabiliyor. Halife Abdülmecid kanunlara itaat edeceğine söz veriyor. Ta o zaman. Neden?

    Biz ne biliriz? Osmanlı art arda gelen yenilgiler karşısında, Gülhane Fermanı ile bir nevi yenilgiyi kabul eder. Bütün Osmanlı vatandaşlarının kanun önünde eşit olduğunu ilan eder. Emperyalistlere boyun eğer. Yanlış. Atalarımız yenilgiyi kabul etmek için değil, yeni bir başlangıç yapmak için Tanzimat sürecini başlatırlar. Kadim ve de memleketi geri bıraktırtan hukuk sistemimizin şirket diye tanımladığı oluşum, sermaye birikimine elverişli değildir. Bizi hem ekonomik yarışta hem de inovasyon yarışında geride bırakmaktadır. Nedir? İslam hukukunda şirket, belirlenmiş tek bir ticari faaliyet için kurulur. Ortaklardan biri ölürse, mal varlığının tamamını bozup ilgilinin payını ödemek gerekir. O şirket biter, yenisi gerekir. Hâlbuki batıda, anonim şirketten çıkmak isteyen kişinin hisse senetlerini satması yeter. Anonim şirket ve şirketler hukukundaki değişim, sanayi devriminin en temel itici gücüdür. İnovasyon o sayede olur. Bize gelmesi, yalnızca İslam hukukunun alışkanlıklarını zamanında yenileyemediğimiz için gecikmiştir. Tanzimat bu değişimin kapısını açmıştır. İyi yapmıştır. Neden?

    Neden Osmanlı atalarımız Tanzimat ile doğru yönde bir adım atmışlardır?

    Timur Kuran ve Jared Rubin, Ekim 2014’te bir yeni makale yazdılar. Başlığı “Taraflı kural hâkimiyetinde sosyo-ekonomik statü ve faiz oranı.” Çalışma, Kuran’ın 1602-1799 arasındaki Kadı Sicilleri üzerine yaptığı araştırmalarından derlenmiş ve kredi kontratı verileri dikkate alınarak yapılmış. Doğrusu ya, Taha Bey’in kitabını okurken çalışmayı daha iyi anladım. Ne görünüyor? 17 ve 18’inci yüzyıllarda İstanbul’da reel faiz oranı yıllık ortalama yüzde 19 civarındaymış. Müslümanlar, erkekler ve yönetici elitler bu ortalamanın üzerine bir de risk primi öderlermiş. Neymiş? Müslümanlar, erkekler ve de saray eliti daha yüksek faiz ödeyerek borçlanabilirmiş. Neden?

    Biz ne biliriz? Müslümanlar, gayri Müslimler önlerini kestiği için, ticarete, finans işlerine giremiyorlar, emperyalistler yüzünden ilerleyemiyorlardı. Hayır, tabi oldukları kadim mahkemeler Müslümanların çağa ayak uydurmasını engelliyordu. Borçlanma oranları daha yüksekti. Neden? Gayet basit bir nedenle. Kadim mahkemelerimiz tarafsız değildi. Atamaları ve görevden almaları doğrudan padişah yapıyordu. Hangi kadı, sultan borcunu ödememeye karar verdiğinde “ödemen lazım” diye ceza kesebilirdi? Yargı taraflıydı. Bütün kadılar Müslümandı. Müslüman olmayanlar ikinci sınıftı. Müslüman kadılar, Müslümanları açıktan kayırıyorlardı. Yargı taraflıydı. Bütün kadılar erkekti. Kadın ve erkek arasındaki davalarda erkekler açıktan kayırılıyordu. Yargı taraflıydı. Sonuçta, Müslümanların borçlanabilmek için yüzde 3 risk primi ödemesi gerekiyordu. O ortalamanın üzerine yüzde 3 ek faiz yani. Erkeklerin risk primi yüzde 3,6, saray elitinin risk primi ise yüzde 3,5 civarındaydı. Ziya Paşa’nın “kadı ola davacı, Muhzır (mübaşir) dahi şahit/ Ol mahkemenin hükmüne derler mi adalet” dizelerini zamanın finansal piyasaları bilip, fiyatlıyorlarmış.

    Nedir? Tanzimat reformlarının amacı, Müslümanların iktisadi hayata aktif olarak katılıp gayri Müslimler ile rekabet edebilmesini, ticaret yapabilmesini ve inovasyon sürecine dâhil olabilmesini sağlamaktır. İşe de kadim mahkeme sisteminden, doğru yerden başlamışlar. Taraflı yargının yükselttiği faizi düşürmek için çaba harcamışlar. Mahkeme sisteminin laikleştirilmesi ile birlikte bir dizi ayrıcalık kalkmış ama ayrıcalıkları azalanların faiz yükü de hafiflemiş. Reform o nedenle fazla itirazla karşılaşmadan gerçekleşebilmiş.

    Neymiş? Analiz yapmayı bilmeyenler yalan yanlış atıyorlarmış bugüne kadar. Biz de yanlış biliyormuşuz. Neymiş? Rakamlara dayalı tarihsel iktisadi analiz iyiymiş. Tarafsız ve bağımsız yargı, her derde devaymış. Faiz oranlarını da düşürürmüş.

    Her gün beş kere “faiz başa bela” diyenlere önerim şudur: Bir de yargı bağımsızlığını deneyin isterseniz. Malum, son günlerde çok örselendi.

     

    Bu köşe yazısı 02.12.2014 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır